Fransız Anayasa Konseyi, sözde Ermeni soykırımı iddialarının reddinin suç sayılmasını öngören yasanın iptali için yapılan başvuruyu geçen hafta kabul ederek Fransa’nın gerçekten bir hukuk devleti olduğunu ortaya koymuştur. -http://www.conseil-constitutionnel.fr/conseil-constitutionnel/francais/les-decisions/acces-par-date/decisions-depuis-1959/2012/2012-647-dc/communique-de-presse.104950.html)
Yasa’nın kabulünün ardından Anayasa Konseyi’ne gitmek için Senato’da Avrupa Demokratik ve Sosyalist Birlik Grubu Başkanı Jacques Mezard‘ın öncülüğüyle başlayan girişime 77 üyenin imza atması sağlanmıştır. Meclis’te ise iktidardaki Halk Hareketi Birliği (UMP) üyesi Michel Diefenbacher‘ın girişimiyde 65 imzaya ulaşılarak Anayasa Konseyi’ne itiraz edilmişti.
Bu köşede 6 Şubat 2012 tarihindeki yazımda Anayasa Mahkemesi’nin Yasa’yı iptal edeceğini yazmış ve konu ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmıştım:
“Fransa Senatosu, Irkçılıkla Mücadele Edilmesi Konusundaki Avrupa Birliği Hukukunun İç Hukuka Aktarılması gerekçesiyle 23 Ocak 2012 günü iç siyaset hesaplarıyla “Sözde Ermeni Soykırımını iddialarını kabul etmeyenlere para ve hapis cezasını öngören” bir kararı 127 evet ve 86 red oyu ile kabul etmiştir.
Yasa tasarısına oy verenler, yasanın, Fransız Ceza Yasası hükümlerinin ırkçılık ve yabancı düşmanlığının belirli şekilleri ve ifadelerine karşı ceza hukuku yoluyla mücadele hakkındaki 2008/913/JHA sayılı ve 28 Kasım 2008 tarihli ve AB Konsey Çerçeve Kararı’nda tanımlanan yükümlülüklere uyumlaştırmayı amaçladığını ifade etmişlerdir.
Oysa Çerçeve Kararı, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudiler’e karşı işlenen soykırım suçlarına ilişkindir. Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi Madde 6’da tanımlanan suçların cezalandırılmasını hükme bağlar. Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi kararı; soykırım suçlarına, insanlık suçlarına ve savaş suçlarına yöneliktir.
Bir üye devletin ulusal mahkemesinde ve/veya uluslararası bir mahkemede ya da sadece uluslararası bir mahkemede verilen nihai karar ile kabul edilen suçları kapsar. Nürnberg Mahkemesi, yasama organlarınca tanınan soykırımlara atıfta bulunmamaktadır.
Türkiye hakkında sözde Ermeni soykırımı ile ilgili verilmiş bir mahkeme kararı yoktur.
Ayrıca, 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanan Ermenilere yönelik bir soykırım da söz konusu değildir. Çünkü, Osmanlı Devleti, 1915 yılında ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle Hitlerin Yahudilere yaptığı gibi bir katliam yapmamış, Hitler’in Yahudileri fırınlarda yaktığı gibi Ermenileri yok etmemiş, devlet politikası haline gelmiş eylemlerde bulunmamıştır.
1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 11’nci maddesindeki“düşünce ve ifade özgürlüklerinin en kutsal haklar arasında olduğunu” tüm dünyaya ilan eden ülke Fransa’dır. 223 yıl sonra bu sözde yasa teklifine oy veren Fransız senatörler büyük bir çelişki içindedirler.
Descartes, Voltaire ve Rousseau’nun tepkilerini almak mümkün olsaydı, bu düşünürler bizlerden çok daha fazla sözde tasarıya oy verenleri eleştirirlerdi. Yasama organlarınca tarihin yeniden yazılması mümkün değildir.
Montesquieu’nün, “anlamsız yasalar, önemli yasaları da işe yaramaz hale getirir” ifadesi, Senato’daki oylama sonucunda timsah gözyaşı döken teklif sahibi Valerie Boyer’in girişimlerinin sonucunda Senato tarafından kabul edilen sözde yasa için geçerlidir.
Sözde yasanın Avrupa Birliği Hukuku gerekçe gösterilerek savunulması İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadı ile de çelişmektedir. Fransa, bu yasa ile Türkiye’yi soykırımı kabul etmeye zorlamayı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefinden vazgeçmesini hedeflemektedir.
Fransız Senatosu, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin “Düşüncelerin, fikir ve kanaatlerin başkalarına serbestçe söylenmesi insanın en değerli haklarındandır. Her vatandaş, serbestçe konuşabilir, yazabilir ve yayın yapabilir” ilkesini yok saymıştır.
Anayasa Konseyi, bizdeki Anayasa mahkemesine denk bir kurumdur. Üyeleri dokuz yıllığına seçilen üyelerden üçünü Meclis Başkanı, üçünü Senato Başkanı, üçünü Cumhurbaşkanı belirlemektedir. Eski Cumhurbaşkanları Konsey’in üyesidirler.
Anayasa Konseyi Başkanı Jean Louis Debre, bu tür yasalara karşıdır. Debre, Meclis Başkanı olduğu dönemde 2006 yılında Jacques Chirac’ın da talimatıyla yine aynı yönde bir yasa teklifini engellemiştir. Büyük ihtimalle Konsey bu sözde yasayı iptal edecektir.
Nitekim eski Anayasa Konseyi Başkanı, eski Adalet Bakanlarından Robert Badinter, geçen yıl 4 Mayıs’ta Senato Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, senatörleri bu yöndeki bir yasa teklifini kabul etmemeleri konusunda uyarmıştı.
Anayasa Konseyi’nin, kendisine yapılan bir itirazda, söz konusu yasaya dayanak olan diğer yasaları da incelediğini hatırlatan Badinter, reddinin cezalandırılması suç sayılan yasanın anayasaya aykırı bulunması halinde, ilk yasanın da yine anayasa hukukuna göre iptal edilebileceğini söylemişti.
Ayrımcılığa, nefrete ve şiddete teşvik, 29 Temmuz 1881 tarihli Fransa Basın Yasası’nın 24’ncü maddesinde de bir suç olarak tanımlanmaktadır.
BANA GÖRE ANAYASA KONSEYİ BU AYIN SONUNU BEKLEMEDEN İPTAL KARARI VERECEK VE YAPILAN BÜYÜK HATAYI GİDERECEKTİR. BU KARAR, PARLAMENTOLARINDAN SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMA KARARI ALMIŞ 20 ÜLKE İLE AVRUPA PARLAMENTOSU İÇİN DE BİR EMSAL OLUŞTURACAKTIR.”
Yasa’nın iptali, başta Sarkozy ve Boyer olmak üzere sözde yasaya oy verenleri, Ermeni diasporasını ve Fransa’da yasayı destekleyenleri üzmüştür. Türkiye’de ise tepkiler olumlu olmuştur.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç Soykırım Yasası’nın iptal kararını muhtemel bir krizin önlenmesi olarak değerlendirmiş ve “Anayasa Konseyi siyasi kaygılardan uzak doğru bir karar vermiştir. Bu karar,Fransa ile Türkiye arasında yaşanması muhtemel büyük bir krizi önlemiştir. Umarım, bu karar hukuk dışı girişimler için büyük bir ders olur” demiştir.
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış“Akıl, akılsızlığa galip geldi ve tarihi bir hatadan dönüldü” yorumunu yapmıştır.
CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan kararı, “Umarım bu karar, ülkemizde ifade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan hükümete de bir örnek olur” değerlendirmesinde bulunmuştur.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Dış İlişkiler Başkanı Ömer Çelik Fransa’ya yönelik yaptırımların duracağını açıklamıştır: “Anayasa Konseyi’nin kararı Türkiye’nin ikinci ve üçüncü yaptırıma geçmesini durduracak.”
Dışişleri Bakanlığı’nın değerlendirmesi ise şöyledir:“Yasanın Anayasa Komisyonu tarafından iptal edilmesini, Fransa’da ifade ve araştırma özgürlüğü, hukuk devleti ve uluslararası hukuk ilkeleriyle bağdaşan; tarihin siyasallaştırılmasına karşı duran bir adım olarak görüyoruz… Fransa’nın bundan böyle Türkiye ile Ermenistan arasında tarih konusundaki ihtilafın, adil ve bilimsel temelde ele alınması için yapıcı bir yaklaşım içinde olmasını; sorunu daha derinleştiren değil, çözümü destekleyen katkılar yapmasını ümit ediyoruz. Böyle bir yaklaşım, Türk-Fransız ilişkilerinin hak ettiği mecrada ve her alanda geliştirilmesine de katkı sağlayacaktır.”
Fransız Le Monde gazetesi (1 Mart 2012) Anayasa Konseyi’nin üstlendiği rolü yerine getirdiğini belirterek, yasanın ifade özgürlüğüne karşı olması sebebiyle iptal edilmesine dikkat çekmiş, yasanın Anayasa Konseyi’nce iptal edilmesiyle yanlış yoldan dönüldüğünü açıklamıştır.
Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), soykırım inkarını hapisle cezalandıran yasanın iptal edilmesini memnuniyetle karşıladıklarını açıklamış, ifade özgürlüğüne sahip çıkma sırasının Türkiye’de olduğunu belirmiştir: “Ancak girişim, Fransa’nın savunduğu demokratik değerlerin inanırlığına, insan hakları savunucularına ve Türkiye’deki Ermeni davasına bir kere zarar vermiş oldu. Tüm Fransa politik sınıfına sesleniyoruz; buna tekrar kalkışmayın. Son deneyim kesin olarak gösterdi ki, anma yasalarıyla resmi tarih oluşturmaktan vazgeçilmeli.”
RSF, soykırımların cezalandırılmasını öngören düzenleme henüz Fransa Meclisi’ne ve Senatosu’na gelmeden önce yasaya karşı çıkmış, son olarak da parlamenterlere gönderdiği mektuplarla onları Anayasa Konseyi’ne itiraz etmeye çağırmıştı.
Bu olumlu değerlendirmelere bakıp rehavete kapılmamak gerektiği kanısındayım. Çünkü, su uyur düşman uyumaz.
Nitekim ABD Kongre üyesi Adam Schiff, Robert Dold ve diğer 59 üyesi Ermeni soykırımı konusundaki fikirlerini değiştirmesi için ABD Dışişleri Bakanı Clinton’a bir mektup göndermiş ve Clinton’ı, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu tarihsel ayıbı göz ardı etmesine teşvik edici olmakla suçlamışlardır.
Ayrıca Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA), İstanbul’daki Hocalı gösterilerinde ırkçılık ve şiddet körüklendiği savıyla ABD Büyükelçisi Ricciardone’ye Türkiye’yi kınama çağrısı yapmıştır.
ANCA Müdürü Aram Hamparian, “Bunlar basit bir şekilde soykırım sonrası bir devletin şiddet yankıları değil ancak soykırım öncesi Türk toplumunun kararlı eylemleridir. Türk toplumu kızgın bir şekilde hayallerindeki düşmanlara saldırıyor ve bir sonraki hedeflerini artıyorlar. ABD Büyükelçisi Ricciardone’den derhal güçlü bir şekilde ve açıkça bu hükümetin şiddeti onaylamasını, teşvik etmesini kınamasını istiyoruz” demiştir.
Ben, gösteride atılan “Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz”, “Bugün Taksim, yarın Erivan, bir gece ansızın gelebiliriz” sloganlarını uygun bulmadığımı özellikle belirtmek isterim. Bu gibi aşırı ve ideolojik sloganlar haklı bir davada Türkiye ve Azerbaycan’ı haksız duruma düşürür.
Uluslararası ilişkilerde his değil, akıl ve mantık ön planda tutulmalıdır.
Yazıları posta kutunda oku