GÖÇ, KADER Mİ?
Gün batmış, 36 derece sıcakta, öğleden sonra dört’ten beri beklenen kafile gelmemişti. Yediden yetmişe, bütün çevre köy ve kasabalardan gelen binlerce insan beliyordu… Saatler ilerledikçe ihtiyarlar birer duvar dibi bulup oturdular, bebeler analarının kucaklarında uyudular.
Saatler geçiyor, beklenen gelmiyor, ama bekleyenler bıkmıyordu.
Bir ürperti dolaştı hınca hınç meydanı, canlandı kalabalık…
“Geldiler”
İhtiyarlar doğruldu, bebeler uyandı, herkes ayaklarının ucundu yükselerek öteleri, beklenen yönü, “Şehitler Âbidesi”sini görmeye çabaladı. Kafile orada otobüslerden inecek, törenin yapılacağı yere kadar olan 250 metreyi yürüyerek geçecekti.
Önce bir sessizlik oldu. Hemen arkasından alkışlar, hıçkırıklar, gözyaşları bandonun sesini bastırdı, düzen bozuldu, kalabalık zaptedilemiyordu.
Bir şey yapamazdı vazifeliler.
Geliyorlardı…
Önce kalabalığın arasında, binlerce kişiye nispetle küçük kalan en büyük adam, on Kahraman geliyordu.
Başta Ayer Hasan, arkasında dokuz Mücahidi, üniformalarının üstünde çapraz fişeklikleri, düzensiz taşıdıkları tek çifte kırmaları, arka arkaya, ama bandoya uymayan adımları ile ama ilerlemiş yaşlarına rağmen dik, yere bakmayan, Türk’ün gururu alınları ile geldiler, kendilerini selâm vaziyetinde bekleyen bir manga Mehmetçiğin karşısında durdular, Ayer Hasan’ın komutu ile onlar da selâm verdiler.
Mehmetçik ve Mücahit…
Birden bozuldu her şey, protokol, merâsim… Herkes kendine öğretilenleri unuttu… İlk manga; bir adım daha atıp kucaklaştılar, kenetlendiler.
Mehmetçik ağlıyordu, Mücahit ağlıyordu, insanlar ağlıyordu, Girne kapısındaki hisar ağlıyor, 1974 Ağustosundan bugüne kadar 13 ay Baf dağlarındaki kartal yuvası Aydoğan köyüne Rum sürüleri sokmayan Köy Komutanı Ayer Hasan ağlıyordu ve galiba Mücahidin üniformasındaki Bozkurt ağlıyordu.
Muhtemelen, Eylül 1975 ortalarıydı zaman ve olay Lefkoşa Türk kesiminde Girne kapısı önünde geçiyordu. Aynı manzara periyodik aralarla her 10,15 günde bir tekrarlanırdı, 1975 sonu ve 1976 başında Lefkoşa’nın Türk kesiminde. Taa ki, 1974 Harekâtında ateşkesin ilânı ile Rumlara ait bölgede kalan ama 13 ay orada Türk bayrağını dalgalandıran, Rumlar Girne’ye teşebbüs edemediği 20 kahraman Türk Köyündeki on küsur bin Türk, sağ salim kurtarılmış bölgeye gelene kadar.
Kafileler ev eşyaları ile çiçekleri ile kedileri ile köyün meydanında dikili Atatürk büstleri hatta heykelleri ile geldiler… Rahat etmek için Türk bayrağının gölgesine koştular, yüzlerce yıllık hasreti gidermek için Mehmetçiğin kollarına koştular, sevinçle, isteyerek, ümitle koştular; ama eminim hepsi bindikleri otobüs köyden son defa kalkarken acı, tatlı hatıralarıyla beraber yıllarını içinde geçirdikleri evlerine, camilerine, çocuklar okullarına, dede ve ninelerinin yattığı mezarlıkları, mücadele esmasında verdikleri şehitlikleri baktılar; büyükler bir an atlayıp evelerinin kapısından son defa girmek, bahçedeki asmanın altında oturmak; çocuklar kümese son defa girip, tavuğun yumurtasına son defa dokunmak istediler. Ama otobüs, arsasından yalnız bir toz bulutu bırakalar beklemeden çekti gitti. Evler eylül güneşi altında akşamı ettiler, akşam rüzgârı hiçbir evin kapısından penceresinden giremedi… gidenler sanki ertesi gün dönecekmiş gibi sıkı sıkıya kilitlemişlerdi hepsini.
Ama, her şeye rağmen, Bayrağa ve Mehmetçiğe kavuşmalarından dolayı duydukları sevinç, 1976 senesinde gözleri nemli, “Orda bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” diye ağıt yakmalarını engelleyemedi.
(TÖRE Ekim 1980, Sayı: 113)
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
Bir yanıt yazın