Soykırım İftiralarına Karşı Yüz Yıllık Plan
Prof. Dr. Alaeddin YALÇINKAYAalakaya@yahoo.com
Bir ay önce basın ve haber kanallarımız soykırım iftiralarını tartışırken bugünlerde konu yine unutuldu. Ne zamana kadar? Fransa Anayasa Konseyi’nin kararına kadar. Fransa’da soykırım iftiralarına karşı mücadeleyi suç sayan yasanın kabulü, tarihi gerçekler konusunda daha bilinçli ve programlı çalışmalar için fırsat olmalıdır. Avrupa’daki 40 bir Türk oylama öncesi Paris’te toplandığında, göstericilerden biri Sarkozy’ye teşekkür etti. Çünkü ilk defa bu kadar Türk bir araya gelmişti!
Soykırımla ilgili son tasarının yasalaşması sürecinde, ülkemizde hükümet yetkilileri yanında iş çevreleri ile sivil toplum kuruluşları daha bilinçli ve kararlı bir şekilde bu iftiralara karşı tavır aldılar. Dışişleri Bakanlığının Rus arşivlerinde konuyu araştırma teşebbüsü bu bakımdan sevindiricidir.
Öncelikle başlık olarak “Yüz Yıllık Program”ın gerekçesini açıklayalım: Bugün Avrupa ve Amerika’da üniversitelerin, AİHM dahil birçok kurumların kütüphanelerinde bir gerçek var. Hukuk, siyaset, uluslararası ilişkiler, sosyoloji gibi alanlarda raflardaki bazen 10-20 kitaptan biri soykırım iftiraları hakkında. Bu kitaplar kaliteli baskı ve cilde sahip, tuğla kalınlığındadırlar. Hangisinin muhtevasına bakarsanız zincirleme, uydurma kaynaklar veya tehcir masallarına dayanır.
Fransız Anayasa Konseyi lehimize karar verse veya diyaspora sektörü ve Ermenistan iftiralardan vazgeçse dahi kütüphane gerçeğine karşı yapmamız gerekenler var. Bu kütüphanelerde tarih bilgisi olmayan Türk, Türk dostu veya tarafsız kişiler araştırma yapmaktadırlar/yapacaklardır. Buna karşı yerli ve yabancı arşivler ile uluslararası hukuk gerçekleri ışığında her dilde yapacağımız araştırma ve yayınlar yeni bir dinamizm ile gelecek nesiller açısında güven sebebi olacaktır.
İlginçtir ki yüzde yüz haklı olduğumuz konuda nice akademisyen, aydın, işadamı, hatta devlet görevlisi korkunç bir cehalet bataklığındadır. Her fırsatta “geçmişimizle yüzleşsek iyi olur” şeklindeki ifadeler cehaletin yansımasıdır. Bu konuda eğitim ve medya kurumları da görevini yeteri kadar yerine getirmediler. Gerçeklerin anlatılması konusunda sınıfta kalıyoruz. Türkiye resmi politika olarak 30 yıldır her fırsatta “arşivleri beraber inceleyelim” demektedir. Bu davet “geçmişimizle yüzleşelim”in en somut şeklidir.
Akademik zeminde yakın tarihte önemli bir olay gerçekleşti. Her Türk aydınının ayrıntılarıyla bilmesi ve gereken zeminlerde anlatması gereken olayı tekrar sütunlarıma alıyorum:
Viyana Üniversitesi’nde tarihçilerden oluşan “Viyana Ermeni-Türk Platformu-VAT” tarafından, 2004’de, soykırım iddialarıyla ilgili, Türkiye ile Ermenistan tarihçileri arasında 180 belge alışverişinin yapılması öngörülmüştü. Komisyona Türkiye ve Ermenistan’dan yetkili tarihçiler katıldılar. Böylece komisyon hem akademik hem de siyasi işbirliği ve çözüm zemini haline geldi. Taraflar seçtikleri 180 belgeyi karşı tarafa aşamalı olarak verecek, komisyon bunları değerlendirecek ve sonucu herkes kabul edecekti. Ancak daha ilk belge teatisinden sonra Ermeni tarafı devam etmeyeceğini açıkladı. Böylece Ermeniler gerçekle yüzleşmekten kaçtılar; yapılması planlanan sözde Ermeni soykırımına ilişkin belge alışverişinin sonraki toplantısına katılmayacaklarını bildirdiler. Kararı açıklayan platform, Ermenilerin toplantıya katılmayacaklarını, Türk tarafının konuyla ilgili diyaloga hazır olduğunu ispatladığını vurguladı.
Bu olay, bazılarının iddia ettiğinin aksine Türkiye’nin katı, devletçi, resmi görüş sahibi değil, bilimsel gerçeklere dayandığını, bunlarla her fırsatta yüzleşmek istediğini gösterir. Türkiye benzeri bilimsel ve tarihsel yüzleşmeye bugün de hazır olup her fırsatta bunu dile getirmektedir.
ABD eski Başkanı Reagen’ın danışmanı Bruce Fein’in tespiti: “Ermenilerin iki milyon civarında Türkü katletmiş, buna karşın Osmanlı yönetimi Ermenilere karşı son derece müsamahakâr davranmıştır.” Bu gibi tespitlerin yer aldığı Rus, Amerikan, İngiliz, Fransız arşivlerine/raporlarına/diyasporaca baskı altına alınan çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmelidir. Fein’e göre, İttihat Terakki yönetiminde etkili Ermeniler, Taşnak çetelerine yardım aktarırken iç ve dış bağlantıları kullanarak hükümetin etkili tedbir almasını geciktirmiştir. Bir hukuk devletinin yapması gereken, bu katliamı yapan, yönlendiren, destek veren Ermenileri yargılamak ve cezalandırmak iken sadece tehcir kararı alarak geçici bir süre başka vilayetlerde ikamet ettirmiştir.
Tehcir kararına maruz kalan Ermeniler içerisinde çetelere mensup olmayan hatta buna karşı gelenler bulunabilir. Tehcir şartlarında sıkıntı çekilmiş, bazıları hayatını kaybetmiştir. Bu durum bir trajedidir. Ancak bu yangını başlatan, Ruslarla, Fransızlarla işbirliği yaparak bin kat daha şiddetli trajediyi Müslümanlara yaşatanlar Ermeni çeteler ile sivil destekçileridir. Ermenilerin önemli bir kısmı hayatta kalmış, yaşanan dramı çocuklarına anlatmıştır. Ancak topluca katledilen, tecavüz edilen Müslümanların çok daha ağır ve şiddetli trajedilerini anlatacak kimse kalmamıştır. Bunların çoğunu yabancı arşivlerden öğrenebilmekteyiz.
Öncevatan’dan refikimiz Sayın Dabağyan’a bir gerçeği hatırlatalım: 1910’larda suç olmayan birçok durum bugünkü Milletlerarası Hukuk’a göre suçtur. Ancak savaş şartlarında tehcir o gün suç değildi, bugün de değil. Osmanlı’yı yıkmak üzere mayası düvel-i muazzama tarafından hazırlanan beyin takımı cahil veya hırsı aklını aşmış Türkler yanında bilinçli Rum-Yahudi-Ermeni gibi unsurlardan oluşan İttihat ve Terakki’nin zulmü veya yanlışları saymakla bitmez. Ancak tehcir kararı ve uygulaması, mesela milyonların katili on binlerce Taşnak çete mensupları ve yardımcılarının idamından çok daha fazla Ermeni unsuru lehinedir.
Öncevatan, 21 Şubat 2012
alakaya@yahoo.cm