Bu bahsettiğim 1 Temmuz, adaşı “Kabotaj Bayramı” benzeri gerçek bir milat olacak gibi gözüküyor Kıbrıslı Türkler için.
Osmanlı Devleti’nin kapitülâsyonlar çerçevesinde yabancı ülke gemilerine tanıdığı kabotaj ayrıcalığı Lozan Barış Antlaşması’yla 1923 yılında kaldırıldı ve TBMM’nin 20 Nisan 1926 tarihinde kabul ettiği Kabotaj Kanunu’da 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girdi.
Bu yasa Türk Deniz Taşımacılığı için tam bir Milat oldu ve elini kolunu bağlayarak adeta kanını emen tüm dış etkenlerden kurtuldu. Şimdi dünyanın sayılı ve saygın denizcilik yönetimine ve filosuna sahip Türkiye.
Sürmekte olan müzakereler Kıbrıslı Türkler için de 1 Temmuz’un bir Milat olacağı görünümünde.
Müzakerelerin bu gidişle ve Rumların bu tutumuyla bir “Çözüm”e ulaşacağı şüpheli. Zaten Rumlar hala daha çözüme hazırlıklı değil ve içinde bulunduğumuz dönemde de herhangi bir çözüm istemiyor.
Bunu politik nedenlerle açıkça söyleyemediklerinden dolayı da müzakerelerin gidişatını çıkmaza sokmaya çalışıyorlar. Maksatları Türkleri uzlaşmazlıkla suçlayıp masadan kalkmak.
Gerek KKTC Hükümeti, gerekse de Türkiye Cumhuriyeti artık bu 44 yıldır süren ve incir ipi gibi uzayan bu müzakerelerden bıkmış durumda. Sürecin ucunda gözüken hiçbir şey yok, belirsizlikten başka.
Özellikle de Kıbrıs Türk halkın, geleceğini görememekten bıkmış durumda.
Bırakın Kıbrıslı Türklerin yurt içindeki ve yurt dışındaki mevduatlarının toplamını, sadece geçenlerde Maliye Bakanının açıkladığı KKTC bankalarında biriken mevduatın büyüklüğü bile, Kıbrıs Türk halkının gelecek endişesi içinde olduğunu net bir şekilde ortaya koymakta.
Türkiye de 1974’den sonra Kıbrıs konusu nedeni ile özellikle de Avrupa Birliği konusunda haksız bir şekilde önüne yapay olarak çıkarılan engellerden bıkmış durumda.
Rumların, Yunanlıların ve Ermenilerin ABD ve AB’de parasal ve sosyal olarak güçlü konumda bulunmaları ve derneklerinin lobi faaliyetlerinin tüm gerçekleri ters yüz edebilecek yetenekte olmaları, doğruları saptırarak haklıda olsa Türk dünyasını hep haksız ve saldırgan iskemlesine oturtmak için uğraş vermelerine neden oldu bu güne değin.
Bazen başardılar, bazen de bütün girişimleri boşa çıktı.
Anavatan hükümeti belli ki, 48 yıldır Kıbrıslı Türkleri dünyadan soyutlamaya yönelik bu süreci ve 1974 yılından beridir kendisine yapılan baskıları bir yerden kırmanın hesap ve hazırlığını yapıyor, yasal alt yapısını da hazırlıyor.
Bu hazırlığın birinci aşaması Kıbrıslı Türkleri ekonomik baskılardan kurtarmak. Bunun da yolu Kıbrıs Türk halkını, sanayicisini ve esnafını kalkındırmak, ihracatını kolaylaştırmak ve bunun devamı olarak da istihdamı arttırmak.
Bu çerçevede atılan adımlardan bir tanesi sanayi sektöründe üretim, ihracat ve çevreye duyarlı ürün yenileme, otomasyon gibi alanlarda hibeler verilerek üretimin teşvik edilmesi. Zaten bu güne değin 2 bin 35 kuruluşa KOBİ kredisi verilirken, hibe projesi çerçevesinde projeler sunan 26 firmaya “Rekabet Gücünün Artırılması Mali Destek Programı” kapsamında 3 milyon 834 bin TL’lik hibe verildi.
Bundan sonraki aşamanın ise ihracatın önünün açılması olacağı kesin.
Özellikle dev boyutlardaki Türkiye pazarına Kıbrıslı Türk sanayici ve üreticilerin sorunsuzca ihracat yapması gündemde.
Böylesi bir adım, KKTC ekonomisine ve pazarına sıcak paranın girişini çoğaltırken, istihdam ile gümrük gelirlerinin artmasını sağlayacak ve taşımacılık sektörüne ilave bir canlılık getirecek.
Ercan havaalanının büyütülmesi, alt yapının tamamlanması, KKTC’nin dört bir yanını saran yolların yapımı, Anadolu’dan su-elektrik-doğal gaz ve iletişim hatları bağlantı projesi ve diğerleri hiçte boşuna değil.
1 Temmuz 2012, Kıbrıslı Türkler için 20 Temmuz 1974 gibi özgürlüğe açılan yeni bir kapı, yeni bir ekonomik özgürlük kapısı görünümünde.
Bir 48 yıl daha bu müzakerelerin sürmeyeceği, önümüzdeki aylarda da radikal gelişmelerin yaşanacağı kesin. En azından benim algılamam öyle. Zaman bunu bize gösterecek.
Prof. Dr. Ata ATUN
22 Şubat 2012
Bir yanıt yazın