“Türk Yakın Çevresi”nde “Kırmızı Çizgiler” Savaşı mı?

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

Otokratik kampın ileri karakolu konumunda bulunan Suriye’de, Esad rejimini korumaya yönelik olarak müttefikleri Rusya ve İran tarafından yapılan son açıklamalar ve bu kapsamda tehdit kokan cümlelerle çizilen “kırmızı çizgiler”, açıkçası dikkatlerden kaçmıyor. Kaçması da mümkün değil, özellikle de bunun merkezinde yer alan Ankara açısından…

Düpedüz, Türkiye’nin “Yeni Yakın Çevre Politikası”na ve bu noktada çıkarlarına doğrudan tehditler anlamına gelen bu türden açıklamalar (daha yerinde bir ifadeyle “meydan okumalar”) açıkçası önümüzdeki sürecin bu üç başkent ve “yakın çevreleri” açısından oldukça sıkıntılı  geçeceğini gösteriyor bizlere…

Dolayısıyla Ankara-Moskova-Tahran hattı, Şam üzerinden derin krizlere gebe diyebiliriz. Bunun için elimizde bir “küre” olmasına gerek yok. Şeytanın detayda saklı olduğu düsturundan hareket etmek yeterli. Nasıl mı?

***

Öncelikle Rusya’nın son açıklamalarına bakalım. Ne buyuruyor “Avrasyalı dostumuz”; “Suriye bizim kırmızı çizgimizdir” diyor. Bu hususta Devlet Başkanı Medvedev ile birlikte Dışişleri Bakan Yardımcısı Ryabkov ve BM Daimi Temsilcileri Churkin’in son açıklamaları oldukça dikkat çekici.

Kendisini telefonla arayan Başbakan Erdoğan’a, Suriye krizinde dış müdahalenin bir seçenek olmadığını vurgulayan ve barış arayışının BM çatısı altında yapılması gerektiğini söyleyen Medvedev’in ardından Ryabkov’un Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na bir yanıt niteliği taşıyan son açıklamaları da yine bir kırmızı çizgi niteliğindeydi. Başta “temas grubu” olmak üzere, Suriye’deki çözüme yönelik farklı arayışları “gayri meşru girişimler” olarak nitelendiren Ryabkov, çok net bir şekilde “temas grubunu tanımıyoruz” mesajını verdi.

Aynı şekilde, Churkin’in BM Güvenlik Konseyi’nin 27 Ocak’taki kapalı toplantısının bitiminden sonra yaptığı konuşmada, Batılı ülkeler ve Arap Birliği tarafından hazırlanan söz konusu karar tasarısında Rusya’nın kırmızı çizgilerinin göz ardı edildiğini ve ilkesel sorunlara ilişkin yeni unsurların eklendiğini belirterek bunun kabul edilemeyeceğini ifade etmesi de, bir diğer kırmızı çizgi çıkışıydı. Bu arada, mesajın verildiği dakikalarda Suriye açıklarındaki Rus donanması da, “Benden selam olsun Bolu Beyi’ne” atışları yapmaktaydı…

***

“Kürecik mürecik anlamam, gerekirse vururum” diyen İran’dan gelen eş zamanlı “kırmızı çizgi” açıklaması da, adeta “Sende mi Brütüs” nevinden bir çıkış oldu bizim açımızdan…

Tahran’da gerçekleştirilen 25. Uluslararası İslam Birliği Konferansı’nda, Suriye Müftüsü Hassun ile görüşen İran Dışişleri Bakanı Salihi’nin “Suriye bizim kırmızı çizgimizdir” açıklaması, adeta “Hadi buyurun cenaze namazına” türündendi…

Kasr-ı Şirin Düzeni’ni uzun bir süredir ihlal eden ve bu kapsamda Türkiye’nin yakın çevresinde turlar atan, arayışlar içinde bulunan İran’dan yapılan bu son çıkış da kuşkusuz Ankara’nın dikkatlerinden kaçmadı. Eminim şu an için sadece “not edilmekle” yetinilmiştir…

***

Ve bir son açıklama daha: ”Ama artık burada da sabrın son anlarına geldik. …Dışişleri Bakanı’nı Suriye’ye gönderiyorum. …gerekli görüşmeleri yapacaklar. …Bundan sonraki süreç, verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir. Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir… Dolayısıyla burada olanlar, bitenler bizim asla seyirci kalmamıza fırsat vermez. …Tabii ki gereğini de yapmak durumundayız.” açıklamasını hatırladınız değil mi?

Başbakan Erdoğan bu cümleleri ile bir anlamda Türkiye’nin “Yakın Çevre Politikası” bağlamında kırmızı çizgilerini çizmekte; dosta, düşmana bunu ilan etmekteydi. Peki, bu cümleleri ne zaman kurmuştu?

Zaman çok hızlı geçiyor. Ben hatırlatayım, Temmuz 2011. Yanılmıyorsam Esad rejimine on beş günlük bir ek süre de verilmişti. Peki sonuç? Sonuç, kırmızı çizgimizin üstünde yeni ama kaynağı farklı kırmızı çizgiler. Hem de bizim tarihsel stratejik derinliklerimizde, “yakın çevremiz”de…

***

“Eee… ne olmuş yani, çekerlerse çeksinler kırmızı çizgilerini, bizde de boya bol” diyenleriniz olabilir. Açıkçası, haksız da sayılmazlar; bir iki istisna dışında… Ege’de, şimdilik kapı gibi duran “12 mil açıklamamız” dışındaki diğer bir kaç kırmızı çizgimize şöyle baktığımızda, açıkçası tedirgin olmamak elde değil.

Sahi ne oldu Irak’taki kırmızı çizgilerimize? Çuval sizlere bir şeyler hatırlatıyor mu? Peki, Doğu Akdeniz’deki son krizde Donanma-yı Hümâyûn’ü Bahr-i Sefid (Akdeniz)’e gönderip, İsrail-Güney Kıbrıs Rum Kesimi ikilisinin oldu bittisine “stop” denmeyecek miydi? Sonrasında “fış fış kayıkçı” ile karizmayı kurtarma çabalarına ne demeli? Mavi Marmara krizini ağzıma bile almak isteniyorum…

Dolayısıyla dikkat diyorum, “Dikkaaattt!!!” ve ardından da koskocaman bir “Aman”…Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi - TA3 1900 2 pp2

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi - TA3 1900 2 pp3

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir