Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 4 günlük Washington temasları gündeminde ilk sırayı Türkiye ile ABD arasındaki işbirliğinin Arap Baharı hareketleri sırasında Kuzey Afrika’daki dönüşüm sürecine çok katkı sağladığı,bu dönemde aralarında çok iyi bir istişare mekanizması kurulduğu fakat model ortaklığın kendileri açısından eksik olan ekonomik ilişkilerle çeşitlendirilmesi meselesi alıyordu.
Bu esnada ülkesine saldırı yapılacağı konuşulan Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, İran’ın nükleer kapasitesinin arttığının göstergesi olarak yüzde 20 zenginleştirilmiş ilk yerli uranyumu reaktöre yerleştirmekteydi…
*
Türkiye islami burjuvazi oluşturmak,devleti ve rejimi buna denk olarak yapılandırmak güdülenmesi ya da kumarıyla Suriye’de de ulusal,etnik,mezhepsel,sınıfsal farklılıkları kaşımakta -aslında,İsrail etrafında ABD çıkarlarına uygun Arap ülkeleri oluşturmak üzere o ülkelerin ekonomi-politiklerini ve rekabetlerini zayıflatarak istikrarsızlığa sürüklemekte-bu suretle,en önemli hedef ve hasım İran’ın bölgesinde tek başına belirmesi planının yürütülmesi görevindedir.
Çünkü İran Uluslararası Atom Enerji Ajansının da bir bulgusu yokken ve ısrarla atom bombası üretimiyle ilgili kararlarının olmadığını bildirmesine rağmen ABD ve İsrail İran’ın bir yıl içinde nükleer bomba ve iki-üç yıl içinde nükleer bomba taşıyıcı aracı üretme aşamasında olduğu kaygısıyla gerilimi giderek yükseltmektedir…
*
Bu gerilimde Türkiye,halkının daha çok yoksullaşması sonucu veren Kuzey Afrika’nın dönüşüm sürecinde sadece 2 kalemde;biri Libya’da 110 müteahhit firmasının 23 milyar dolarlık askıya alınmış taahhüt zararı, diğeri Suriye’ye uygulanan ekonomik yaptırımlar ve karşılığında Suriye’nin serbest ticaret anlaşmasını askıya almasıyla 8-10 milyar dolarlık zararladır.
Batı kapitalizmi bilim ve teknoloji tekellerinin diğer ülkelerin kalkınmasına engel olmak ve sömürüyü sürdürmeyi teminen diğer ülkelerin barışçıl nükleer enerjiden yararlanma hakkını yaptırımlar ve zorbalıkla engellerken ve kışkırtırken,İran bu alanda en az 50 milyar dolar yatırımla nükleer bilimler,sanayi,tarım ve ucuz enerji alanında gelişmeyi hedef alıyor.
*
Türkiye’nin misyonu karşılığı ekonomik kayıpları bir yana süren gerilimde farklı çıkarlarıyla Rusya’dan ve İran’dan da olası ekonomik zararları-mesela,doğal gaz vanalarının bir kaç gün kapatılması halinin dahi düşünülmesi ürpertiyor.
Ya da -bile bile lâdes,İran’a karşı İsrail’in korunmasına yönelik Malatya Kürecik’te konuşlandırılan Füze Savar Sistemi radarının niçin kullanılacağına dair yöneltilen sorulara, Bakan Davutoğlu’nun,”NATO’nun füze savunma sisteminin İran dahil olmak üzere hiç bir ülkeye karşı olmadığı,NATO’nun hiç bir belgesinde füze savunma sisteminin her hangi bir somut ülkeye karşı kurulduğunu söylemediği” gibi absürd yanıtları,bu gerilimli atmosferde müstehzi ve hayretle karşılanıyor.
Çünkü İran, ABD ve İsrail’in kendi etrafında mütemadiyen daraltıkları çemberi kırmanın savaşımındadır,”Yapılacak bir saldırıda,Türkiye’deki ABD ve NATO hedeflerine saldıracağı”nı çok önce açıklamış bulunuyor!
*
Bu debdebede Türkiye’nin yükümlendiği zararların elbette bilincinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu -ne gam, Washington’da,”Suriye’de diplomatik baskıyı arttırmak,Hama ve Humus’ta insani yardım koridorlarını zorlamak,gerekirse BM,Kızılhaç,Kızılay’ı devreye sokmak,Arap Ligi vasıtasıyla halk hareketine maddi ve manevi yardımda bulunmak”çağrılarını yineliyor…
ABD seçim yılında olası bir İran müdahalesini vatandaşlarına satmakla meşguldür ve Suriye sosyo-politiğinin yeteri kadar bozulmuş ve koyu bir istikrarsızlık içine düşürülmüş olmasından memnun ve bu dengenin sürmesini teminen insani koridor,tampon bölge,Özgür Suriye Ordusuna yardım gibi taleplere prim vermiyor!
Türkiye’nin Suriye misyonu -şimdilik,sona ererken ABD için Türkiye’ye ekonomik partner olmanın getirisinin olmadığı anlaşılıyor…
*
İran’ın santrallerinde kullanacağı yakıt çubuklarının ABD,Rusya,İngiltere,Çin,Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerden temin etmek olanağı varken nükleer teknolojiden barış amaçlı yararlanma konusundaki ısrarıyla bizzat üretmesi yeni bir aşamadadır.
Nükleer santrallerde kullanılan yakıt çubukları için topraktan çıkan Uranyum 238 izotopunda binde7 oranında bulunan uranyum235 izotopunun yüzde 1.5-4 arasında zenginleştirilmesi kâfi iken,İran’da bu zenginleştirmenin yüzde 20 oranında yapılması hem teknolojik gelişimi göstermesi hem de kritik sınıra ulaşılmış olması bakımından endişe yaratıyor.
Atom bombası zenginleştirmenin yüzde 99’a ulaştırılmasıyla yapılabiliyor-ne ki,yüzde 20 ardından yüzde99 zenginleştirme yapabilmek teknik ve zaman açısında nispeten basit ve kısa bir işlem olarak kabul ediliyor!
*
ABD’yi İran’la karşı karşıya getiren atom bombası gibi kitle imhasını hedef alan bir silahın olası yayılması ve kullanılmasının önlenmesinde uluslararası mekanizmaların yetersizliği ve etkisizliği ortadadır.
ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton yanında kraldan çok kralcı Bakan Ahmet Davutoğlu,İsrail etrafında ABD çıkarlarına şemsiye olmak üzere Arap ülkelerinin ekonomi-politikleri ve rekabetlerinde zayıflatılarak istikrarsızlığa sürüklenmesi -bu suretle, hedef olarak hasım İran’ın bir başına belirmesi planındaki rolüne kendini kaptırmış,mangalda kül bırakmamaktadır.
Ne ki Davutoğlu’nun tevekelliği ölümcül etkileri olan ve ülkelerin sosyal, ekonomik ve politik istikrarını derinden sarsabilecek atom bombası ya da füzelerle saldırılması halinde Türkiye’de güvenlik,kurtarma,acil tıbbî programlar ve tatbikatlarla deneyim kazanmış personel,eşgüdüm sağlayacak bir ihtisas kuruluşun bulunmadığı gerçeğini değiştirmiyor.
O nedenle Türk halkı tedbirsiz ve hazırlıksız olup-işbu,Allahçılarla sahipsizdir de…
17.2.2012