Bu ülkenin yazar-çizer takımı olarak Sayın Başbakana bilhassa teşekkür etmemiz gerekiyor. Çünkü sağ olsun, bu ülkenin erbabı kalemini hiç malzemesiz bırakmıyor. Mutlaka onların eline bir şekilde çelik-çomak vermeyi başarıyor başbakan. Oyna oynayabildiğin kadar. Bu sefer ki çelik-çomağın adı “Dindar Çağdaş”. Başbakan muhaliflerine ve muhataplarına üst perdeden soruyor: “Dindar bir nesil çağdaş olamıyor mu? Hem çağdaş hem dindar olunamıyor mu?”(1).
Başbakanın sorusuna verilecek cevap şudur: Her çağda dindar nesiller bulunabilir anlamında hem dindar hem çağdaş nesil olunabilir. Bu anlamda, El-Kaide, Taliban, Hamas, Hizbullah, Şii İran İslam Cumhuriyeti ve katı Vehhabi öğretisinin egemen olduğu Suudi Arabistan gibi örgüt ve ülkelerdeki dindarlar da çağdaştırlar. Keza, Yahudilik öğretisinin en katı biçimde uygulandığı bugünkü İsrail’de yaşayan Yahudiler ve Yeni Haçlı seferleri başlatan Amerikalı Neo Con’lar da çağdaştırlar. Çünkü bunların hepsi, çağımızda mevcut akımlardır. Aynı çağda yaşayan insanlar ve meydana gelen olaylarsa tabii olarak birbirinin çağdaşıdırlar. Zira sözlüklerimiz, “Çağdaş” kelimesini, “Aynı çağda yaşayan, muasır” şeklinde tarif etmektedir(2).
Başbakanın kastı elbette bu değildir. O, çağın gereklerini yerine getirme ve çağın gerektirdiklerine sahip olma anlamında kullanıyor “Çağdaş” kavramını. Oysa bu anlam, “Çağdaş” kavramında değil, “Çağcıl” kavramında saklıdır. Dolayısıyla başbakan, yanlış kavramlarla konuşuyor ve kavram kargaşası yaratıyor. Onun için de söyledikleri çoğu kere yanlış anlaşılıyor ve bu sebeple sözlerini sık sık düzeltme gereği duyuyor.
İsterseniz gelin, Başbakanın sorusunu bir tarafa bırakalım ve kendi sorularımızı kendimiz sorarak konuyu aydınlatmaya çalışalım. Soru şudur: “Bir Müslüman aynı zamanda çağcıl, bir dindar aynı zamanda demokrat olabilir mi?”. Bu sorulara hemen kolayca “Evet” ya da “Hayır” diyebilmek herhalde mümkün değildir. Çükü bu sorulara “Evet” veya “Hayır” diyebilmek için öncelikle bu kavramların ne anlama geldiğini, daha doğrusu bu kavramlardan ne anladığımızı açıkça ortaya koymamız gerekiyor.
Sözlükler bu kavramları şöyle açıklıyorlar:
Çağdaş:Aynı çağda yaşayan, muasır.
Çağcıl: Çağın yeniliklerini benimseyen, asrî, modern.
Demokrat: Demokrasi yanlısı.
Demokrasi: Halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimi.
Dindar: Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı kimse, mütedeyyin.
Dinci: Dini görüşleri her alana yaymak isteyen kimse.
İtidal: Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük
Mutedil: Düşünce, iş vb.de aşırıya kaçmayan, ılımlı, itidalli.
Müslüman: İslam dinine mensup kimse.
Mümin: İnanan, inançlı, imanlı, mutekit(3)
…
Fazla araştırma gereği duymadım ama bildiğim kadarıyla yukarıdaki kavramlardan sadece “Mümin” ve “Müslüman” kavramları geçer Kur’an’da. Ayrıca, başta Hz. Peygamber’in hadisleri olmak üzere İslami kaynaklarda üzerinde özellikle durulan kavramlardan birisi de “İtidal” ve bundan türemiş “Mutedil” kavramlarıdır. “Aşırıya kaçmamak” ve “Orta yol” olarak tarif edilen “İtidal”, Kur’an’da da tavsiye edilmiştir. Ancak Kur’an, aynı anlama gelen “İktisat” kavramanı kullanmayı tercih etmiştir(4).
Yani hem bizzat Allah (c.c), hem de O’nun Peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.s) Müslümanlara ısrarla itidalli olmayı, dinlerinde ve diğer işlerinde aşırıya kaçmamayı tembih, telkin, tavsiye ve emretmişlerdir. Bu bakımdan, İslam âlimleri, İslam Dini’ni itidal ve orta yolu tavsiye eden bir din olarak tanımlamışlardır.
Yukarıda sözlük anlamları verilen kavramlardan Mümin, Müslüman ve İtidal (İktisat) kavramları dışındaki diğer kavramların bazıları, yabancı dillerden dilimize geçmiş, bazıları ise sonradan uydurulmuştur. “Dinci” ve “Dindar” kavramları da sonradan uydurulan kavramlardandır. Kur’an’da “Din” kavramı geçmekle birlikte “Dindar” ve hemen hemen aynı anlama gelen “Dinci” kavramı geçmez. “Hemen hemen aynı anlama gelen” dememiz şundandır: Farsça “dâr” eki, Türkçemizde yerine göre “cı, ci, cu, cü” ekleri yerine kullanılan bir ektir. Alemdar, bayraktar, sancaktar, türbedar kelimelerinde olduğu gibi. Esasen TDK tarafından “Dindar” kavramı için yapılan “din kurallarına bağlı kimse” şeklindeki tanım da bizi böyle düşünmeye sevk etmektedir.
Şimdi artık yukarıda sormuş olduğumuz sorulara cevap vermemiz nispeten kolaylaşmış bulunmaktadır. Sorularımızdan ilki “Müslüman aynı zamanda çağcıl olabilir mi?” şeklindeki soruydu. Bu soruya bizim vereceğimiz cevap, kesinlikle “EVET”tir. Evet, diğer dinlere mensup insanlar nasıl çağcıl olabiliyorsa, İslam Dini’ne mensup insanlar da pek ala çağın gereklerine uyma ve çağın gerektirdiklerine sahip olma anlamında çağcıl olabilirler. Çağın gerektirdiklerinin başında, düşünce ve inanç özgürlüğü gelmektedir ki; bu özgürlüğün temel koruyucu ilkesi “LÂİKLİK”tir. Laikliği, tamamıyla inanç özgürlüğü ve inançlara saygı anlamında anlıyoruz. Bu anlamda bir Müslüman, elbette ve kesinlikle çağcıl olabilir. Kendi bireysel hayatında hem kendi dinini yaşar, hem savunur, hem öğretir ve hem de diğer din mensuplarına saygı gösterir. Ayrıca, kendi dininin emir ve yasakları çerçevesinde çağın gerektirdiğini yapar ve çağın sunmuş olduğu imkân ve hizmetlerden istifade eder.
Ancak Sayın Başbakanın bu konuda çekincesinin olduğu biliniyor. Başbakan diyor ki; “Bir insan aynı zamanda hem Müslüman hem de laik olamaz…”(5). Biz ise tam tersini düşünüyor ve söylüyoruz. Ancak biz biliyoruz ki; Başbakan çok güzel, ancak gereğinden çok konuşuyor. Ayrıca (çoğu kere doğaçlama konuştuğu için) kavramları birbirine karıştırıyor ve yanlış kıyaslamalarda bulunuyor. Şu sözler kendisine aittir:
“…Çünkü İslam bir dinken, laiklik bir din değil. Bir kişi, kendi başına laik olamaz. Bir devlet laik olabilir. Bir kişi, dindar ya da Müslüman olabilir. Bu iki şeyi birbirine karıştırmamız lazım. Şu anda, dindar bir Müslüman olarak laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıyım ve onun savunucusuyum…”(6).
Başbakan da biliyor ve dile getiriyor ki; Laiklik bir din değil, düşünce ve yönetim şeklidir. Onun için, İslam Dini’ne mensup bir Müslüman, pek ala din ve inanç özgürlüğü anlamında laik düşünceler taşıyabilir ve devletin din kuralları dışındaki başka yönetim biçimleriyle yönetilmesini isteyebilir. Özetle bir Müslüman, Merhum Mehmet Akif’in de dediği gibi “Çağın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” anlayışı içinde çağcıl olabilir ve olmalıdır da. Başbakanın çağdaş dindar kavramından maksadı eğer buysa, bu konuda kendisiyle kesinlikle hemfikiriz demektir.
İkinci sorumuz ise “Dindar aynı zamanda demokrat olabilir mi?” sorusuydu. İslami literatürde olmayan ve sonradan uydurulan “Dindar” ve “Dinci” kavramlarının anlamını, TDK sözlüğünden istifade ederek yukarıda verdik. Bu anlamlara göre; bir dindarın veya dincinin aynı zamanda “Demokrat” olması mümkün değildir. Bu insanlar belki “Çağdaş” olabilirler. “Dindar” kavramı “Din kurallarına bağlı kimse” şeklinde tarif edildiğine göre Dindar insan, bu kuralların bireysel ve toplumsal hayatın her yönünde uygulanmasını istemek durumundadır. Aksi takdirde onun dindarlığından bahsedilemez. E bu da sonunda “dinci” olarak isimlendirmeyi getirmektedir. Çünkü sözlükler öyle diyor. “Dinci, dini görüşleri her alana yaymak isteyen kimse” dir diyor. Yani “Dindar” ile “dinci” kavramları aslında birbirinin içine girmiş iki kavramdır ve zaman zaman birbirinin yerine kullanılabilmektedir. Böyle olunca dindarın ve dincinin çağcıl ve demokrat olması beklenemez.
Bu durum sadece Müslümanlar için geçerli olan bir durum da değildir. Bugün dünyanın en katı dindarlarından birisi Yahudilerdir ve İsrail, bu dindar Yahudilerce kurulmuş en dikkat çekici din devletidir. İsrail’in demokratik ve çağcıl bir ülke olduğunu kim söyleyebilir. Peki, dünyayı egemenlikleri altına alma sevdasına kapılan ABD’li aşırı dindar ve milliyetçi grup Neo Con’ların demokrat ve çağcıl oldukları söylenebilir mi? Hayır, asla…
İslam’ın tebliğ edildiği tarihten bu yana geçen 1400 küsur sene sonra biz Müslümanlara düşen görev, herhalde dindarlığımızı yeni baştan sorgulayarak, çağcıl ve demokrat olmak, bunun için de bizzat Allah’ın ve Rasülü’nün emir ve tavsiyeleri doğrultusunda samimi Müminler ve mutedil Müslümanlar olmaktır. Dinciliğe kaçan dindarlığın, nelere mal olduğunu tarihte gördük, halen de görmeye devam ediyoruz çünkü.
Duayen gazeteci Taha Akyol bizim günler önce söylediğimizi gayet güzel hülasa etmiş: “Eğitimin tamamen dinileştirilmesi de, tamamen din karşıtı bir ateizm eğitimi haline getirilmesi de bilimsel düşüncenin gelişmesine zarar verir. Osmanlı tarihinde tıp, matematik, coğrafya, astronomi gibi dallarda bilim adamlarının büyük çoğunluğunun medrese dışından yetişmesinin sebebi, medresenin sadece din ve hukuk eğitimi yaptırmasıydı…”(7) diyor Taha Akyol…
09 Şubat 2012
_____________
1- 7.2.2012 tarihli Hürriyet, “Hem dindar hem çağdaş nesil olmaz mı” başlıklı haber, s, 18.
2-TDK, Türkçe Sözlük, 1998-Ankara.
3-Age.
4- K.Kerim, 5/66, 31/32
5-
6-Aynı kaynak,
7-Taha Akyol “Din ve eğitim” başlıklı makalesi, Hürriyet, 07.02.2012.
Bir yanıt yazın