Başbakan Erdoğan iktidarının dindar nesil yetiştirme amacında giderek radikalleşiyor.
Öte yanda PKK Kürtlerinin tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarının tamamlanmayacağı düşüncesindedir ve BDP nezdinde başlattığı fakat KCK-Ergenekon tanımlamasıyla da manipüle ettiği siyasal ve örgütsel tasfiyeyi,Abdullah Öcalan’a tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiyeyle bütünleştiriyor.
PKK Kürtleri de kapitalist modernite tarafından yok edilmemek için yerleşik konuma oturtmak istedikleri kimliklerine özgürlük talebini bulundukları alanda AKP ve Gülen cemaatini etkisizleştirme mücadelesinden yükseltiyor…
Tam da bu noktada Hizbullah Cemaati,37 maddelik manifestosuyla müslüman fert,aile,toplum nihayet İslam’ın toplumsal hakimiyeti ve İslami hükümetin tesisi hedefiyle faaliyetlerini yoğunluklu olarak Kuzey Kürdistan olmakla birlikte tüm Türkiye alanında başlatmış bulunuyor!
*
Erdoğan’ın zihni 1909’da 2.Abdülhamid’in tahttan indirilmesi -bu suretle,Cemaleddin-i Afgani’nin İslam dünyasının geri ve zulme maruz kalmış olmasından hareketle bütün müslümanları kuvvetli bir federasyon çatısı altında toplayan İttihat-ı İslam’ın hilafet eksenli heyecanının sönüverdiği o günden geliyor!
O gün,13 Nisan 1919’da (31 Mart 1325) Derviş Vahdeti,İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Abdülhamid’in örfi yönetimine karşı parlamenter demokrasi,seçim,siyasi parti yenilikleriyle kurdurduğu 2.Meşrutiyet sürecinde yaşanan politik istikrarsızlıktan fırsatla ve İngiliz işbirliğiyle “din elden gidiyor” fitnesi ve ülkenin şeriata göre yönetilmesi talebiyle ayaklanmıştır.
Erdoğan’ın bu ayaklanma ve devamında 1922’de Osmanlı Devletinin tasfiyesi ve Laik Cumhuriyetin kuruluşunu kaybedilmiş yıllar olarak benimsediği hep biliniyor!
*
İşte yine Erdoğan partisinin grup toplantısında,”Son günlerde dindar nesil,gençlik kavramı üzerinden son derecede bayat bir kampanya yürütülüyor.Bu kampanya o kadar bayattır ki 13 Nisan 1909’dan,31 Mart vakasından bu güne kadar tam 103 yıldır temcit pilavı gibi bu ülkenin önüne getirilmiştir.Bugün dindar nesil kavramı üzerinde koparılan fırtına;31 Mart’ta, İstiklal Mahkemeleri öncesinde,Menemen hadisesinde,27 Mayıs,28 Şubat’ta,AK partinin kapatılması öncesinde yürütülen kampanyanın tıpkısının aynısı”diyor!
*
Bu söylem,”Din”in toplumsal bir bağ,ortak bir duyarlılık yaratma bakımından çok önemli olmasına rağmen toplumsal davranışı,sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olmasına izin vermeyen Anayasa’nın 24.maddesine aykırıdır.
Ne ki Başbakan Erdoğan’ın o dindar gençliği de yetişmiş ve bir pundunda;Atatürkçü kuruluş ideolojisini Polis Okulları,Akademilerden Emniyete ve İstihbaratta örgütlenmeyle giderek yargıda, üniversitelerde,asker-sivil ilişkilerinde,medyada ve CHP’nin denetim altına alınmasıyla siyasal ve toplumsal sistemi zapt-ü rapt altına almış bulunuyor.
TBMM aşılarak parlamenter demokrasi, Bakanlık Sistemi aşılarak kamu yönetimi örgütlenmesi by-pass edilmiş, kamu gücü ve kamu yetkilerini kullanan Özerk Kurumlarla halkın iradesi ekonomik işleyişten uzaklaştırılmış ve cemaat kilit yönetimleri tutmuştur.
Merkezi Yönetimlerde ve Belediyeler,il özel idareleri,köylerin Yerel Yönetimlerinde,Yatırım Ajansları, Belediyelerin ve Köylerin Altyapılarını Destekleme idarelerinde de!
Tasfiyeler askeri bürokrasiyi düşürmüş ve savunma, güvenlik ve istihbarat konuları cemaatçe ele geçirilmiştir.
Şimdilerde bu devlet gücü ve toplumsal-ekonomik faaliyetlerde zenginleştirip etkinleştirilen insanlar vasıtasıyla “Şeriat”; kaybedilmiş yılların acısını çıkarırcasına islam dünyası zihnine bir gaye-i hayal olarak işleniyor!
*
Bir diğer vahim gelişme Başbakan Erdoğan’ın dindar neslinden esinlendiği anlaşılan ve aynı söylemi paylaşan Hizbullah Cemaatidir.
“Lâik Kemalist rejimin iktidara gelmesiyle İslam’a ve mukaddesatlarına savaş açılmış, İslam;devlet ve toplum hayatından silinmeye çalışılmıştır. Kemalist ideolojinin hakim olmasından sonra bunun gayri İslami bir istibdat düzeni olduğunu gören ve karşı çıkan Müslüman Kürt ve Türk halkına her türlü zulüm yapılmış, katliamlara maruz bırakılmış, yerleri yurtları yakılıp yıkılmış, malları talan edilmiş, pek çok öncü ve alimleri İstiklal Mahkemeleri kararıyla dar ağaçlarında asılmış, yurtlarından sürülmüş ve daha nice zulüm ve baskılara maruz bırakılmışlardır”iddiasını taşıyor!
*
Bilhassa müslüman Kürtlere karşı her türlü zulüm, baskı, ayrım, inkar ve asimilasyoncu politikaları sürdüre gelindiği iddiasında olunurken,mazlum ve mustazaf Kürt halkının sorununun sadece Müslüman Kürtlerin değil, hangi kavimden olursa olsun tüm İslam ümmetinin sorunu olduğu kabul ediliyor -bu nedenle,Kürt Sorununun İslami adalete uygun olarak çözüme kavuşturulması için Müslümanların soruna el atmaları ve sahiplenmeleri yönünde cihad açılıyor…
*
Hizbullah’ın amacı üstünlüğün sadece takvada olduğu,kimsenin dilinden,sınıfından,kavim ya da ailesinden dolayı ayrıcalığa sahip olamayacağı,ilahi adaletin ve hududullahın hakim olduğu birleşik bir İslam ümmetinin oluşturulmasıdır-ki,bu ideale mücadele etmek bir İslam akidesi ve Nebevi İslam’ın gereği olarak algılanıyor.
Doğrusu bu amaç PKK Kürtlerinin demokratik konfederalizm gibi coğrafya temelli özgürlük amacıyla asla bağdaşmıyor…
*
Bir süre önce devlet tarafından PKK’ya karşı kullanılan ve domuz bağı cinayetleriyle tanınan fakat Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla PKK’nın tasfiye olduğu zannıyla üzerine şiddetle gidilen Hizbullah Cemaati -şimdi,Kürt toplumunun bu müthiş ikircikli atmosferinde yeniden faaliyetlerine başlıyor.
PKK’nın yerleşik konuma getirmek istediği Kürt kimliğine özgürlük talebini teminen bulundukları alanda AKP ve Gülen cemaatini etkisizleştirme mücadelesine,iktidarın ve cemaatin lehinde olduğu pek açık Hizbullah Cemaati de katılıyor!
*
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş,”Bunların ne dinle,ne imanla ne Müslümanlıkla bir alakaları yok.Hükümetin söylediği tek şey var ‘Belini kıracağız.Bitireceğiz,tüketeceğiz”diyor.Biz barışın formülü nedir,onu hükümetten duymak istiyoruz”derken,
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık,”Halkımız artık devletin dini değerleri Kürtlerin temel demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı kullanmasını kabul etmiyor”diyor.
AKP’de Başbakan Erdoğan, İslam düşüncesinin ve pratik siyaset geleneğinin herhangi bir siyaset teorisi ya da islami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisine sahip olmamasına rağmen islami siyasetten ödün vermiyor.
Kılıçdaroğlu ile yeniCHP suskun ve mecalsizdir-o halde,Türkiye’de her zihniyetin,insanı toplumundaki rolüylede çağdaşlaştıran Atatürk Cumhuriyetini haykırmaya,uygulamaya ve sorumluluğunu almasına ihtiyaç bulunuyor.
9.2.2012