Çin dünyanın çok kutuplu hale gelmekte olduğu,ekonomide küreselleşme eğilimiyle birlikte ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıklarının da günden güne arttığı düşüncesinde, uluslararası sorunların barışcıl çözümüne hemfikir ve toplumunun orta halli refah düzeyinin ilerletilmesini sosyalizme özgü modernizasyonla sağlamanın hedefindedir.
Rusya tek egemenliğin olduğu bir dünyanın onu elinde bulunduranlar içinde ölümcül olduğu,tek kutuplu dünyanın kabul edilemezliği yanısıra modern uygarlık için ahlâkî bir temel olmadığını savlıyor.
ABD ise barışcıl ve istikrarlı bir dünya için farklı coğrafyaların sorunlarının sadece askeri değil yeniden yapılanma,yetki devri gibi yöntemlerle çözüleceğinden yanadır.
*
Farklı vizyonların üç ülkesi 14 Şubat’ta BM Güvenlik Konseyine sunulan Suriye hakkında,”Hükümetin şiddete son vermesi,askerlerin geri çekilmesi,Arap Birliği himayesinde muhalif gruplarla siyasi diyalog başlatılması gibi hükümlerle,bunlara 21 gün içinde uyulmaması halinde başka ek tedbirler düşünüleceğine”dair karar tasarısı görüşmelerindedir.
*
Çin,reform ve kendi çıkarlarını ilgilendiren mantıklı taleplerine saygı gösterilmesinin Suriye ve halkının temel çıkarlarına uygun olduğu,sadece taraflarının birisine destekle aynı anda diğerine baskı uygulanması halinde yeni felaketlere yol açılacağı,sorunun siyasi yollarla çözülmesi ve bölgesel istikrarın korunması gerekliliği düşüncesindedir.
Rusya karar tasarısında Arap Birliği gözlemciler raporu doğrultusunda Suriye’de hükümet ve muhalifleri arasındaki diyalogun ön koşulsuz yapılması gereğine rağmen,
tasarıda muhalefetin eylemlerinden ziyade Suriye hükümetinin kınanmasını doğru bulmuyor ve birlikte Suriye karar tasarısına veto hakkını kullanıyorlar.
ABD,”Rusya ve Çin’in Suriye halkını satmak ve korkak bir tiranı korumadaki kararlılığı sürüyor.Oylamada bizlere karşı çıkanlar,Suriye’deki baskıcı rejimin eylemlerinin sorumluluğunu taşımaktadır”derken,
Suriye kendisine karşı oynanan bir planın olduğu ve muhaliflere silah verildiği,barınak sağlandığı ve uluslararası medyanın Suriye rejimi aleyhine çalıştığını duyuruyor.
*
O esnada AKP hükümetiyle Türkiye, NATO’nun bir müdahale unsuru olarak benimsediği “Koruma Yükümlülüğü”çerçevesinde Suriye rejimini devirmek üzere işbaşındadır.
Hatay ili Suriye’ye yönelik saldırganlığın merkez üssüdür ve İngiliz- Fransız Özel Kuvvetleri Suriye’de muhaliflere istihbari,operasyonel ve lojistik destek görevini sürdürürken muhalif Özgür Suriye Ordusuna rejim karşıtı eylemler için eğitim verilmektedir.
Öte yanda AKP, PKK’yı tasfiye çabasında askeri operasyonlarda yoğunlaşmış ve psikolojik savaşın boyutlarını en üst seviyeye çıkarmış bulunuyor.
Ergenekon bağlantılı KCK söylemiyle yürütülen operasyonlarda binlerce yerel siyasetçi,akademisyen,eşraf ve aydın Kürt vatandaş tutukludur -ki,bütünüyle bu görüntünün siyasi ve hukuk dışı olduğu,kamu vicdanını yaraladığı ve antidemokratik tutumu güçlendirdiği tezi giderek sosyal yapıda bölünmeye neden oluyor.
*
Doğrusu 2010 Lizbon’da, ABD/NATO Strateji Belgesinde eski hasım Rusya’nın stratejik ortak olarak anılması ve Avrupa’nın küresel tehditlere karşı korunmasında Füze Savunma Sistemine katılımının istenmesi,
Buna karşın Rusya’nın, ABD/NATO ile yeterli deneyim geliştirdiği ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla ortaklaşılabileceği tezinin yarattığı ikilemde,
Füze Savunma Sistemi bileşeni radarın Türkiye’de konuşlandırılması giderek güç dengesini sarsacak ölçüde tarafların kopuşuna neden oluyor.
*
Bir diğer kopuş ABD’nin 2008 küresel krizi ardından borçlarının ağır yükü nedeniyledir.
ABD ekonomik krizlerinin önüne geçmek üzere ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeleyen -bu suretle,rezerv döviz doları güçlendiren,ülkelerin güçlü doları satın almasıyla finansal sistemini ve ekonomisini etkili kılan yolun sonunda bulunuyor.
Bu noktada ihraç mallarının satışına fayda sağlamak adına Yuan’ın değerini düşük tutan Çin’in rekabetine ne anti-damping ne anti-sübvansiyon ne vergi uygulamaları fayda etmiyor ve zayıf Yuan sayesinde Çin’in dünya ticaretinde ağırlığını her geçen gün artıyor;AB’nin en büyük kreditörüdür,borç krizine düşen AB’ye tahvilleri alma konusunda destek vermesi ABD’yi korkutuyor…
*
Ekonomik ve siyasi etki gücü tartışılmaya başlanan ABD ve müttefikleri de bir süredir Arap İslam ülkelerinde Suriye’de,İran’da rejim değişiklikleri üzerinden kayıplarını tazmin etmeye çalışırken, Rusya ve Çin dolara dayalı ekonomi sisteminin yerine geçecek yeni bir ekonomi sistemiyle küresel güç olmayı hedefliyor.
Bu yüzden Ortadoğu’nun -mesela,Suriye’nin iç işlerine küresel silah dengesini bozabilecek güçlü dış güçlerin karışmasına meydan verilmemesini-bu suretle,Füze Savar Sisteminin oluşturacağı dezavantajlardan sıyrılmayı ya da o çevreden rant kazanımına ortak olmayı teminen -mesela,Suriye’de kriz çözümünün mevcut rejimler ile muhalefetleri arasından bulunması isteniyor.
*
Bu perspektifte Türkiye emperyalist sömürüyü görmezden gelerek emperyalist hiyerarşide yer almak tutkusuyla ilerlerken,TSK’nın kullanılmasıyla dayatılan yasalarla;sermaye ulusun ürettiği emek değerine yeğ tutulmuş ve siyasi,ekonomik ve sosyal doku olarak ABD/NATO çıkarlarına ilişiklenilmiştir.
İşte son olarak AKP iktidarı ABD’nin kimi projeleri doğrultusunda tanrısal egemenliği dünyevi-siyasal alanda da tesis etmenin zorunluluk olduğu felsefesini Orta Doğu’da-mesela, Suriye’de de oluşturulmasına yönelik işbirliği yapıyor.
Bir yanda da AKP iktidarı Kürt tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarının tamamlanmayacağı düşüncesindedir.
O yüzden Türkiye, İran,Suriye ve Irak’lı Kürtlerin kapitalist modernite tarafından yok edilmemek için yerleşik konuma oturtmak istedikleri kimliklerine özgürlük talebini, KCK tanımlamasıyla manipüle ettiği siyasal,örgütsel,ideolojik tasfiyeyi teminen TSK’nın içindeki ABD karşıtlarının tasfiyesi olan Ergenekon bağlantısıyla kurgulamakta-bu suretle,uluslararası hukuku kullanarak kamuoyu oluştururken,ılımlı islam-liberal öngörüsündeki Ortadoğu’da başka bir felsefenin hayat bulmamasına çalışmaktadır.
*
Farklı vizyonlarında üç ülkeye Almanya’yı da kattıktan sonra dünya çok kutupluluğuna gide-dursun,Türkiye bu gelişmelerin en zararlı ülkesi olmaya aday görünüyor.
Bir yanda 2 bin PKK militanının Suriye’ye geçişiyle Kandil’den sonra Suriye’nin yeniden üs olarak belirlenmesi ve PKK’nın yıllık Meclis toplantısında uluslararası alanda ve bölgede izlenecek politik doğrultuda Kürt Hareketinin erişebilen yurti içi-yurtdışı kurum ve tüm platformlarda,her yerde,her yaşta kadın-erkekle şehirlerde-kasabalarda AKP hükümetinin kural tanımayan,hukuksuz saydıkları uygulamalarına karşı örgütlü ve demokratik direnişe yöneleceği ve giderek Kürt direnişini ya da Kürt isyanının büyütüleceği,
Suriye’de ise PKK’li militanların katılımıyla rejime yönelik muhalefetin çok daha güçleneceği ve NATO müttefikleri Fransa ile Türkiye’ye bir müdahale unsuru olarak benimsedikleri “Koruma Yükümlülüğü” çerçevesinde müdahale imkanı oluşacağı ve kaosun sadece Suriye’de değil Türkiye’yi de kapsayacağı -o noktada,PKK’ya hedefi yönünde fırsat doğacağı anlaşılıyor.
*
Ya da dünya ekonomisi ve bilhassa AB’de uzun vadeli olacağı anlaşılan tüketimin azalmasının Türkiye ihracaatının ufkunu daraltığı,Libya’da tutulmuş taahhütlerin 20 milyar dolar,Suriye’de 5 milyar dolar ticari kayıpla birlikte,
Rusya ve Çin’in aleyhinde fiillerde -mesela,Suriye ile ilgili sorunlarda müdahil olunması halinde enerji ihtiyacının yüzde 30’unu İran’dan sağlayan Türkiye’nin 15 milyar dolar cıvarındaki ve Rusya ile 100 milyar dolara çıkarmak istenen ticaretinde sorunlu hale geleceği görülüyor.
*
Ya Malatya Kürecik’te konuşlanan Füze Savunma Sistemi radarı nedeniyle sıkılacak füzeler!
*
Doğrusu AKP iktidarını bu becerilerinden dolayı alkışlamak gerekiyor…
7.2.2012
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
Bir yanıt yazın