Türkiye’nin bir yandan ekonomik ve siyasi gücü artarken, Kültür ve Turizm Baklanlığı’nın faaliyetleri sayesinde, ‘Yumuşak Gücü’ de hızla artıyor.
Turizmdeki artan tanınırlığımız, sinema ve dizi sektörüne verilen destekler ve Türkiye’nin yurtdışındaki kültürel faaliyetler, Türkiye’yi dünya genelinde 23. sıraya yükseltti.
Yumuşak gücün tanımı ülkeden ülkeye değişse de, en basit şekliyle bir ülkenin doğal kaynaklarını, endüstriyel ve askeri gücünü bir kenara koyduğunuzda, öne çıkan kültürel ve yaratıcı gücüdür.
Herkes o güce sahip olmak istiyor, bazılarında bu güç mevcut, ancak sadece çok azı bu gücü nasıl kullanacağını biliyor.
Soft power yani yumuşak güç Amerikalı dış politika uzmanı Joseph Nye tarafından 20 yıl kadar önce ortaya atılmış bir terim. Yumuşak gücün tanımı ülkeden ülkeye değişse de, en basit şekliyle bir ülkenin doğal kaynaklarını, endüstriyel ve askeri gücünü bir kenara koyduğunuzda, öne çıkan kültürel ve yaratıcı güç. Bir ülkeyi bir marka olarak düşünürseniz, o markanın diğer markalarla karşılaştırmalı olarak nasıl bilindiği. Örneğin, İtalya’yı tasarım ve gastronomi cenneti olarak düşünürüz, Fransa’yı geçen yüzyılın sanat, edebiyat ve moda merkezi, Amerika’yı Hollywood’tan Harvard’a kültürel emperyalizmin beşiği.
YUMUŞAK GÜÇ PROPAGANDA DEĞİLDİR
Bazı hükümetler yumuşak güçlerini arttırmak için çeşitli girişimlerde bulunurlar. Tabii ki yumuşak gücü pekiştirmek mümkündür ancak propaganda taktikleri kullanılarak yol almak başarı getirmez. Örneğin, Çin ne kadar uluslararası yayın yapan CCTV’ye yatırım yapsa da, insan hakları ihlalleri, sahte içki veya melaminli bisküvileri uluslararası kamuoyuna unutturamaz. Geçmişte özellikle soğuk savaş dönemlerinde sıkça kullanılan propaganda yöntemleri bugünün bilgi devrinde tam anlamıyla geçersiz kalıyor. Eskiden kapalı toplumlarda kolaylıkla kontrol edilen bilgi içeride başka dışarıda başka bir şekilde aktarılır ve kişilerin düşüncelerini yönlendirirdi. Bugün ise, bilgi teknolojiyle beraber her yönden, dilden ve görüşten bilinçli bir kitleye ulaşıyor.
YUMUŞAK GÜÇ MERKEZİ MÜZE Mİ, ELÇİLİK Mİ?
İngiltere’nin en zengin koleksiyona sahip müzelerinden Victoria and Albert (V&A) Müzesi’nin direktörüne göre, müzeler yumuşak gücün en etkili temsilcileri. Müzede bulunan her eser ait olduğu kültürle ilgili bir hikaye anlatıyor. Bugüne kadar V&A’deki sergilerde hemen hemen her ülkenin kültürü temsil edilmiş durumda. Bu da bir kültür değişimi anlamına geliyor, çeşitli kültürlerin farklılıkları ve benzerlikleri aynı çatı altında ziyaretçilere gösteriliyor. Tabii unutulmamalıdır ki, bir müze hiçbir zaman bir elçilik görevi görmez, müzenin politik hedefleri bulunmamaktadır. Çoğu zaman müzelerin belli politik eğilimleri olduğu düşünülse de, müzeler diyaloğa açık bağımsız kuruluşlardır. Dolayısıyla, kültürü yaşatmakta ve yansıtmakta daha tarafsız olduklarından daha çok dikkat çekebilirler.
MONOCLE DERGİSİNİN YUMUŞAK GÜÇ ENDEKSİ
Monocle dergisi ilk kez geçen sene ülkeleri belli kriterlere göre karşılaştırarak bir yumuşak güç endeksi oluşturdu. Ülkelerin sadece ne kadar yumuşak gücü olduğuna değil, hangi ülkenin yumuşak gücünü daha etkin bir şekilde kullandığına bakıldı. Endeksi belirlemek adına, gayrisafi yurtiçi hasılanın dış yardıma oranı, STK’ların sayısı, gelir eşitsizlikleri, imzalanan çevre anlaşmaları, NATO, BM gibi uluslararası kurumlara üyeliği, akademik yayınların, yabancı muhabirlerin, Unesco Dünya Mirası ve Olimpiyat madalyalarının sayısı gibi birçok farklı alandaki üstünlükler ele alındı.
Bu kriterler doğrultusunda geçen senenin birincileri İngiltere ve Fransa oldu. Bu sene bütçe kısıntıları nedeniyle BBC yayınının birçok ülkede kapatılması İngiltere’nın uluslararası imajını sarstı. İngiliz hükümetinin Arap Baharı stratejileri kimi ülkede demokrasi yandaşı kimilerinde ise diktatörlerin koruyucusu olabileceğini gösterdi. Fransa’nın yumuşak gücünü düşüren olayların başında da, IMF Başkanı ve Fransa Cumhurbaşkanı adayı olacak Dominique Strauss-Kahn’ın seks skandalı, Fransa’nın Avrupa’daki finansal krizle mücadelede sonuçsuz politikaları ön plana çıktı.
PEKİ, TÜRKİYE KAÇINCI SIRADA?
Türkiye geçen seneye göre yükselerek 23.sırada yer alıyor. Klişeleşmiş bir laf da olsa, Türkiye Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan bir köprü görevinde. Sadece coğrafi konumuyla değil, kültürüyle de bir sentez oluşturmakta. Bu sentezi en iyi temsil eden şey ise, milyonlarca dolarlık dizi prodüksiyonları ve turizmdeki artan tanınırlığı. Monocle’nin ‘rüya ihracatı’ başlıklı makalesinde, Gümüş, Aşk-ı Memnu, Asi gibi dizilerin Bulgaristan’dan Arap ülkelerine kadar birçok farklı ülkede halkın beğenisini kazandığından bahsediliyor.
Benzer din, kültür ve ritüellerin yansıtıldığı senaryolarda seyirciler kendilerinden birşeyler bulabiliyorlar. Müslüman Araplar aynı inançtan Türk aktörlerin canlandırdığı rollere kendilerine daha yakın hissediyorlar. Bu diziler dünyanın bir ucundaki Latin Amerikalıların da ilgisini çekiyor. Ne de olsa aşk, tutku, hırs ve intikam evrensel duygular. Çok sayıda uluslararası seyircinin Türk dizilerini seyretmesi Türk kültürüne aşina olmalarına, Türk aktörlerine hayran olmalarına ve ülkemizi daha yakından tanımak istemelerine sebep oluyor. Birçok turist Sultanahmet Camii’ne, Topkapı Sarayı’na gideceğine, öncelikli olarak dizilerde gördükleri yerlere gitmek, sokaklarda dolaşmak istiyor. Türkiye markasını oluşturmada ve Türk imajını uluslararası platforma taşımada diziler tanıtım filmlerinden veya turizm posterlerinden çok daha başarılı oluyor.
Arap Baharı’nda izlenen dış politika, Türk Havayollarının güçlenen prestiji, Doğu ve Batı’nın harmanlandığı İstanbul’da düzenlenen uluslararası organizasyonlar ve her sene ülkemizi ziyeret eden milyonlarca turist Türkiye’yi yükselen bir yumuşak güç haline getiriyor. Belki biz Türklerin diziler gibi kendimizi göstereceğimiz yeni alanlara odaklanmamız gerekli. Kendi artılarımızı ön plana çıkaracak, üretimimizi arttıracak, ülkemizi tanıtacak yaratıcı yöntemler geliştirmeliyiz. Kafamızdaki soru şu olmalı: Yumuşak gücümüzü nasıl arttırabiliriz? Eminim kısa sürede üzerinde düşünülecek, çalışılacak ve geliştirilecek uzunca bir liste olacaktır.
ABD, 1 NUMARALI YUMUŞAK GÜÇ
Bu yılın yumuşak güç birincisi Amerika Birleşik Devletleri. Bu birinciliğe şaşıran hatta itirazı olanlar var. Hem askeri hem de endüstriyel anlamda önemli bir kaba güç olmakla beraber, Amerika’nın yumuşak gücünün düşüşte olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Uluslararası birçok platformda Irak ve Afganistan savaşlarında yürütülen politikalar özellikle İslam dünyasında Amerikan düşmanlığını körükledi. Obama hükümeti iç ve dış politikada birçok alanda eleştirilmesine rağmen, yumuşak gücü hafife almadı. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton yumuşak ve kaba gücün dengeli sentezi olarak nitelediği ‘akıllı güç’ terimiyle Amerika’nın uluslararası platformdaki rolüne farklı bir açılım getirdi. Amerika, akıllı gücünü kullanarak yeni ekonomik ve çevresel bağlar kurmak ve diğer ülkelerle yeni koalisyonlar dahilinde çalışmak yollarını arıyor. Amerika’yı yumuşak güçte zirveye taşıyan asıl başarı Amerikan özel sektörüne ait. Amerikan firmaları müzik, film ve fikir yaratma konusundaki önderliklerini sürdürüyor ve dünyanın düşüncelerini etkiliyor. Hollywood hala uluslararası film endüstrisinin merkezi. Dünyanın ilk en prestijli 20 üniversitesi içinde 17’si Amerikan üniversitesi.
Amerika’yı 2. sırada takip eden, geçen senenin bir numarası İngiltere. Prens William’ın düğünü, ihtişamı, harcamaları ve tabii ki prensesiyle tüm dünyanın dikkatini İngiltere’ye çevirdi. İngiliz 1.ligi Afrika ve Asya’da büyük ilgi görmeye devam ediyor. 3. sıraya gerileyen Fransa’nın kendini güncellemesi ve alakasız bir duruma düşmemesi için yeni stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, Monocle’nin deyimiyle ‘iyi bir restoranı olan hoş bir müze’ haline gelecek. Almanya karanlık Avrupa ekonomileri içinde sağlam ekonomisiyle 4. sırada. Hemen ardından gelen Avustralya, Çin’e doğal kaynaklarını ve eğitim kurumlarını başarılı bir şekilde pazarlıyor. Endeks, yüksek teknoloji ürünleri ve köfteleriyle ün salan İsveç’le devam ediyor. İsveç’in önümüzdeki 10 yıl içinde hedefi Avrupa’nın önemli bir gastronomi merkezi haline gelmek. Japonya, yumuşak güç alanında yükselişte. Bunun en canlı örneği 2011’de yaşanan tsunami felaketine gelen dış yardımlar oldu. Dünyanın her yerinden yardım yağdı. Japonya oldukça kapalı bir kültür olmakla beraber, özellikle Asya’da sıkı takip edilen bir popüler kültürün öncüsü. Muji ve Uniqlo modası, Nintendo oyunları ve Hayao Miyazaki animeleri Japonya’nın uluslararası ilişkilerinin önüne geçiyor. 8. sırada banka skandallarıyla itibarı zedelenen İsviçre var. Fransız ve İngiliz kültür senteziyle 9. sırada Kanada, Nobel ödüllerinin anavatanı Norveç 10.sırada.
Çin yumuşak güçte oldukça gerilerde. New York Times meydanında ulusal televizyonunun reklamını yapmak ve Çinli modellerin videosunu oynatmak yumuşak gücü geliştirmede yeterli olmuyor hatta geri tepiyor. Oysa, Fransa Açık Turnuvasını kazanan Çinli tenisçi Li Na, hayran bırakan başarısı ve samimi medya demeçleriyle Çin’e çok daha büyük puan kazandırıyor.
Yumuşak Gücün Zirve Yaptığı Durumlar
1992 Barselona Olimpiyatları, İspanya’nın imajını yeniden yarattı.
1994 Nelsen Mandela’nın seçilmesi
2004 AB’nın doğuya doğru genişlemesi
2008 Barack Obama’nın seçilmesi
Yumuşak Gücün Yerle Bir Olduğu Olaylar
1990 Deli Dana Hastalığı ile İngiltere et sektörünün ölmesi
1995 Fransız hükümetinin Güney Pasifik’te nükleer silah testiyle dünyayı karşısına alması.
2003 Irak Savaşı ile Orta Doğu ve Avrupa’da başta Amerika ve İngiltere’nin iyi niyetinin sarsılması.
2011 Çinli sanatçı Ai Weiwei’nin tutuklanması.
(Kaynak:dunyagazetesi.com.tr)
Bir yanıt yazın