98 yaşındaki Şabat Levi, Varlık Vergisi’ni de 6-7 Eylül olaylarını da çok iyi hatırlıyor, belgelerini saklıyor: “Belgeleri kimseye vermek istemiyorum. Neye yarar? ‘Keşke İnönü onları kurtarmasaydı’ diyenler de çıkabilir bu arada”
Miraç Zeynep Özkartal/zeynep.ozkartal@milliyet.com.tr
Bazen ezbere bildiğimizi yeniden ve yeniden hatırlamamız gerekiyor. Yeniden ve yeniden şaşırmamız… İshak Alaton’un geçen hafta anlattıkları, Cumhuriyet Türkiye’sinde gayrimüslimlerin yaşadıklarını hatırlattı bir kez daha. Önce Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda yaptığı konuşmadan babasının Varlık Vergisi’ni ödeyemeyip Aşkale’ye sürüldüğünü, döndükten sonra da kendine hiç gelemediğini anlattı. Sonra Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’a kardeşinin 6-7 Eylül’den sonra Türkiye’yi terk ettiğini…
Bugün Varlık Vergisi’ni bizzat yaşamış kaç kişi hayatta bilemem. Herhalde iki elin parmaklarını geçmez. Şabat Levi hem kusursuz hafızasıyla hem de 70 yıldır özenle sakladığı vergi makbuzlarıyla birinci elden tanığı yaşananların…
Şabat Levi 1914 doğumlu, yani bir asrı tamamlamasına iki yıl kalmış. Varlıklı bir ailenin oğlu olarak Kadıköy’de doğup büyümüş. St. Joseph’te, High School’da okumuş. Büyükbabasının 1898’de kurduğu züccaciye işine 1935’te başlamış. O yıldan beri de aksatmadan her gün gidip geliyor işine. 1942’den beri işin başında o var. Bu tarih tesadüf değil. Varlık Vergisi’nin yılı. Levi’nin ailesinin olağanüstü varlığı şansı olmuş; son kuruşlarına kadar ödemişler vergiyi. Böylece ne kendisi ne de babası gitmiş Aşkale’ye… Ama üç kuşaktır kazanılan ne var ne yoksa uçmuş ellerinden. Kasasındaki belgeleri göstermekte tereddüt etmesi, yaşananların o kadar da geçmişte kalmadığının kanıtı. Hele ki tereddütünün sebebi: “Az bile yapmışlar bunlara diyecekler.”
* Ne kadar Varlık Vergisi kesildi size?
Biz varlıklı olduğumuz için çok yüksek miktarda. Babama ve ortağı Rıfat Keribar’a 400 bin lira tarh ettiler. O zaman bir Cumhuriyet altını 8 liraydı, öyle hesaplayın.
50 bin altın. Ben de yeni evlenmiştim, bana da 30 bin lira tarh ettiler. Biz toplam 430 bin lira verdik. Yani bugünün parasıyla 35 milyon lira!
* Var mıydı o kadar paranız?
Bütün paramızı verdik, bir kuruşumuz kalmadı. Hatta mükerrer vergi kesildi bize.
* İtiraz etmediniz mi?
Ettik elbette. Ama itirazımız reddedildi. 15 gün içinde ödeyeceksiniz dediler, yoksa Aşkale’ye… O mühlet zarfında bütün mülkleri sattık; paraları görmedik bile, olduğu gibi Maliye’ye gidiyordu. Ne var ne yoksa gitti.
* Sonra?
Bankalardan kredi alıp çalıştık, yeniden kazandık.
* Sizin paranız vardı, ödediniz. Ödeyemeyen yakınlarınız oldu mu?
Çok. Gittiler Aşkale’ye. Hatta az daha babamı da göndereceklerdi. Biz 420 bin lirayı bulduk, ödedik. Geriye 10 bin lira kaldı. Yoktu artık o kadarı. Ben gittim defterdara, ricacı olmaya… “Ödemezseniz Aşkale’ye gönderirim” dedi. Babam Aşkale’ye gitse ölürdü. Zaten vergi kesildiğinde bir gecede şeker hastası olmuştu.
* Nasıl kapadınız o eksiği?
Dayıma gittim. O Maliye’ye kayıtlı olmadığı için ona vergi kesilmemişti. “Babamı Aşkale’ye gönderecekler” dedim, “Orada ölecek”. Bir senet imzaladık, verdi dayım.
* Aşkale’nin hafızanızdaki yeri ne?
Çok güzel bir kız vardı, onunla flört ediyordum. Onun babasını alıp götürdüler Aşkale’ye. Orada öldü. Gidenlerden 15-20 kişi dönemedi. Bir arkadaşım vardı, o kaçtı. Aşkale’den kaçan tek kişi odur. İstanbul’a geldi ama nerede olduğunu kimseye söylemedi. Sonra harp bitti, İnönü bir şeyler yaptı, Varlık Vergisi’ni kaldırdı.
,
“Yandaki Türk komşuya 5 bin, bana 430 bin lira vergi…”
* Küsmediniz mi, “Bize bu yapılır mı?” demediniz mi?
Hiç demez miyiz… Bu kadar adaletsizlik olur mu? Benim yanımdaki komşu Türk olduğu için ona 5 bin lira vergi tarh edildi, bana 430 bin lira… Makbuzların hepsini saklıyorum hâlâ.
* Niye sakladınız bunca yıl?
Saklıyorum çünkü ben bunları unutmam. Unutamam. Babamın ortağı Rıfat Keribar’ın oğlu fotoğrafçı İzzet Keribar’dır. O bana diyor ki, “O belgeleri bana ver, araştırayım”. Vermiyorum. Ne olacak bundan sonra?
* Görebilir miyiz o belgeleri?
Hayır.
* Neden?
Görüp ne yapacaksın? Kimseyi düşman etmek istemem. Ben para verdim, kendi hayatımı kurtardım. Biliyorum, sen ne kadar adaletsiz bir şey olduğunu göstermek istiyorsun. Ama sokaktaki bazı kişiler diyecek ki “Gene az yaptılar bunlara”. Onun için belgeleri vermek istemiyorum. Neye yarar? “Keşke İnönü onları kurtarmasaydı” diyenler de çıkabilir bu arada.
- (Sonra ikna oluyor ve kasasını açıyor. Silik bir mürekkeple yazılmış bir “Varlık Vergisi Dosyası” adı… İçinde ise 70 yıllık belgeler. 1942 tarihli tebligatla başlıyor. Sonra itiraz dilekçeleri, itirazın reddedildiğine dair tebligatlar ve ödeme makbuzları… Bir de Şabat Levi’nin el yazısıyla yapılmış hesaplar.)
“6-7 Eylül’den sonra dükkanımın adını Levi’den Alevli’ye çevirdim”
* İshak Alaton 6-7 Eylül sonrası Türkiye’yi terk eden kardeşini anlattı. Siz nasıl yaşadınız o geceyi?
O zamanlar iş yerimiz Eminönü’nde, Sabuncu Han Caddesi’ndeydi. Bir odacımız vardı, Abdullah. Bizi çok severdi. 6 Eylül’de millet kazmalarla saldırdı kepenklere, bizim mağazaya geldi sıra. Başladılar vurmaya. Bizim Abdullah çıktı
ortaya, “Bu Müslüman malıdır, dokunmayın” dedi. Bırakıp gittiler. Biraz ileride Karako mağazamız vardı, onu yıktılar.
* Hayatınızda bir şey değişti mi olaylardan sonra?
Firmamın adı değişti. Dedim ki kendime, “Levi ile bu iş olmayacak, koy bir Türk ismi de rahat et”.
O günden beri Alevli’dir firmamın adı… O zaman gençlik vardı, pek bir şey düşündüğümüz yoktu. Ama bugün farklı. İnşallah çocuklarım sulh içinde yaşarlar. Bizim vatanımız burası. İsrail filan diyorlar, bırak şimdi. Benim İsrail’de bir tane akrabam yok. Bizim vatanımız Türkiye’dir, bitti.
* Buradan gitmeyi düşündünüz mü?
Nereye gidecektim? Burada doğdum, burada öleceğim.
* Kendinizi hangi kimlikle tanımlıyorsunuz?
Türküm. Türküz diyoruz ama şu da var. Biliyorum ki biz devlet memuru olamayız. Kağıt üstünde hiçbir engel yok, biliyorum işte olamayacağımızı. Çünkü müslim ve gayrimüslim var burada. Yahudi Yahudidir. Bu ayrım kalksa Amerika
gibi oluruz.
* Kalkar mı sizce?
Kalkmaz. Siyasiler bile Sarkozy’i aşağılamak için “Büyükbabası Selanik’ten gelmiş. Selanik’e de Osmanlı zamanında İspanya’dan gelmiş” diyor. Yahudi kelimesini kullanmıyorlar ama demek istediği o… Biz burada hâlâ misafiriz belki Müslüman doğmadığımız için ama Türk-Müslümanlarla evlenip torun sahibi oluyoruz. Gençlere tavsiyem geçmişi iyi bir deneyim bankası gibi görmek, ders almak ama geçmişe dönük yaşamamak.
“Yahudi cemaati şikayet ederek bir yere varılamayacağını biliyor”
* Sokaktaki insanın böyle düşündüğüne inandığınız bir ülkede nasıl yaşıyorsunuz?
Allah’tan herkes böyle düşünmüyor, görmezden geliyoruz, sanki bir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Ben 98 yaşındayım, vadem geldi. İnşallah çocuklarım ve torunlarım huzur içinde yaşarlar ve endişelerim boşa çıkar.
* Bu sözlerinizle Türkiye’deki Yahudi cemaatinin sessiz kalma tercihini hatırlattınız bana.
Evet konuşmazlar. Şikayet etmezler çünkü şikayet ederek bir yere varamayacaklarını biliyorlar. Akıllı insanlar. Ermeniler korkmuyorlar, daha cesurlar. Ermenilerin sayısı da daha fazla. Burada ancak 15 bin kişi vardır bizden.
* Devletin sizden özür dilemesini ister misiniz?
“Hatta ettik” demelerini isterim tabii. Ama ne değişir? Ben affettim zaten. Bizi Hitler’den kurtardı İnönü, Varlık Vergisi’ni de affettim böylece. Eğer bizi Hitler’e verseydi sabun olacaktık. Parayla hayat ölçülmez. İnönü sayesinde hayatta kaldık. Bunu unutmadım.
* Ama bir taraftan İstanbul’da gaz odaları kuruldu.
Burada, Balat tarafında kurulduğunu söylediler ama ben görmedim, inanamam. Neler geçirdiğimizi bilemezsin. Gazeteleri okuyorduk, radyo dinliyorduk. Korku içinde… O yüzden Varlık Vergisi’ymiş, 6-7 Eylül’müş, o kadar da kızmıyorum.
Bir yanıt yazın