“PEYNİR İLE ARMUT ARASINDAKİ KIBRIS”

“PEYNİR İLE ARMUT ARASINDAKİ KIBRIS”

Hüseyin MÜMTAZ

               

“Bu da nereden çıktı?” demeyin.. Konuyu sulandırmaya da asla niyetim yok.. Hayli yankı uyandıran 14 Kasım 2011 tarihli “Çıngıraklı Kıbrıs” yazımı okuyanlar olaya hangi gözlükle baktığımı iyi bilirler..

Yukarıdaki tamlama bana değil, Papaz Hrisostomos’a aittir.

Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos, “Kıbrıs sorunu bir fincan kahveyle, bir yemekle veya dostane bir görüşmeyle çözülmez. Ulusal davalarımızın peynir ve armut arasında çözüleceğine inanamayız” demiş.

Rum radyosunun haberine göre 7 Ocak 2012 günü II. Hrisostomos, Ortodoks Rumların Theofania Yortusu olarak kutladıkları gün Larnaka’da “haç atarak suları kutsama” töreni sonrasında yaptığı konuşmada, Eroğlu ve Hristofyas’ın 5 Ocak akşamı Pile’de Downer’a verdikleri yemeği değerlendirmiş.

“Dün gece bize, Kıbrıslı Türkler’den memnun olduğumuz, kardeşçe yaşadığımız, Kıbrıslı Türkler’in Rumlar’dan ayrılmadığı eski zamanlarımızı hatırlattı. Halkımız, arayıp da bulamadığı barışı, sevgiyi ancak o eski güzel günler geri gelirse hissedecek” demiş.

“Milli sorunun tezler gerektirdiğine” inandığını söyleyen II. Hrisostomos; “Milli davamız şu anda bir istila ve işgal sorunudur, Türkler bunu anlamalıdır ki Türk ordusu gitmeden, yerleşikler gitmeden, garantiler; özellikle de istilayı yapan Türkiye’nin garantisi gitmeden bu ülkede mutluluk, başarı ve çok istenilen barış olmayacaktır. Biz, barış için üzerimize düşen ne ise yapmaya hazırız” demiş.

Papaz özetle diyor ki; “Milli dava peynirle armut arasına sıkışmaz. Tez gerekir. Kıbrıs sorunu bir istila ve işgal sorunudur, Türk ordusu gitmeden, yerleşikler gitmeden, garantiler; özellikle de istilayı yapan Türkiye’nin garantisi gitmeden bu ülkede barış olmayacaktır”.

Benim 600 yıllık kronolojiyi burada anlatmaya zamanım ve mekânım müsait değil ama kilisenin 1571’den beri Kıbrıs meselesinde hangi rolü oynadığını iyi bilen konunun meraklıları, zaten yukarıdaki lâfın boşuna söylenmediğini de değerlendirebilecek durumdadırlar.

Amerika’nın Uzun Ada’sının Yeşil Ağaç çiftliğindeki görüşmelere papazın bu söylediklerinin gölgesinin düşmediği düşünülebilir mi?

Nasıl ki Eroğlu cebinde Denktaş’ın vasiyeti ile gitmişse (“VAZİYET NAZİK, VAKİT DAR”. Hüseyin Mümtaz, 20 Ocak 2012) Hristofiyas da mutlaka Hrisostomos’un peynir/armut dilemmasını kulağına küpe etmiştir.

Etmiştir çünkü 2013’de Rum tarafında Başkanlık seçimi vardır ve Hristofiyas’ın da “her ne kadar komünist” bile olsa, papazın desteğine/müspet çekimserliğine fazlasıyla ihtiyacı vardır.

Topu taca atması, ipe un sermesi, zamana oynaması; takvim-konferans ve hakemliğe karşı olması da ondandır.

Öte yandan Türk tarafının “hakemlik ve çoklu konferans” için “Eh fena olmaz” tavrı anlaşılır gibi değildir.

Bu toplum bir kere daha; 1.Boşluklarını bir başkasının, üstelik ve muhtemelen karşı tarafın arzularını tatmin edecek şekilde doldurduğu ve 2.Kimsenin okuma fırsatı bulamadığı 40.000 sayfalık tercüme edilmemiş bir metni oylama/onaylama sarmalına itilecek/tahammül edecek midir?

Bu kadar mı b-alık hafızalıyız?

2004’den bu yana ne değişti?

“Bir evet”le dünyaya mı bağlandık?

Türk tarafının politika mühendisleri, anladığım kadarıyla stratejilerini çok riskli ve tehlikeli bir varsayım üzerine inşa etmektedirler; Rum tarafı nasıl olsa yine “hayır” diyecek, “kötü çocuk”un onlar olduğunu dünyaya gösterelim.

Ne geçecek elimize?

Ya bu sefer “Evet” derlerse?

Türkiye’yi Kıbrıs’ın karşılığında AB’ye mi alacaklar?

Peki, Türkiye; bundan böyle yıllık bütçelerin yürürlüğe girmeden önce Brüksel’de onaya sunulacağı ve hatta muhtemelen üye ülkelerin bütçelerinin Brüksel’den gönderilecek “ekonomik müstemleke komiserleri” tarafından denetleneceği bir AB’ye üye olacak mıdır?

Rum 2004’den beri, Annan’dan daha iyileştirilmiş bir plana ancak evet diyebileceğini her vasatta dillendirmektedir.

Anladık “kıprsılıtürkler” her davete tuz alıp koşmaya pek teşnedirler de, “Kıbrıs Türkleri” Annan’dan daha kötüleştirilmiş bir Moon planına “yes” demeyi içlerine sindirebilecekler midir?

“100.000 Rum pasaportu”yla, Larnaka’dan giriş/çıkış, AB’nin en dandik üniversitelerinde eğitim hakkı, “sorma gir hanı” kapılardan sorgusuz sualsiz gidilip “karşı”dan market alışverişi zaten yapılıyor.

Bunun üstüne daha başka ne(ler) edineceğinizi zannediyorsunuz?

“Edinecek olanlar” Rumlardır.

Kuzeye “aranıza”, “geri yollatılacak” “yerleşikler”in yerine 100-165 bin Rum gelip, ev/arazi/dükkân alıp “komşu”nuz olacaktır.

Yerel ve genel seçimlerde oy kullanacak; muhtar, belediye başkanı, başkan olacaktır.

Hataylılara gülüyordunuz, bu sefer siz “Öz Girneliler”, “En hakiki Magosalılar” dernekleri kuracaksınız.

“Sendikal demokrasi”niz hizaya gelecek, “sendikalar”ınız kendilerini dingonun ahırında hissetmeyecek, istedikleri gibi at oynatamayacak, her türlü özelleştirme/liberalleştirmeler AB’ye üyeliğin gereği olacaktır.

Yalnız son “Yeşil Ağaç” Çiftliğindeki kravatsız “peynir-armut” görüşmelerinden “görünen” bir sonuç çıkıyor..

Hani 2011’in ikinci yarısında 1 yıllık bir “anlaşma-referandum-birleşme” sarmalına sokulmuştuk ya..

Senaryoda planlanan zaman cetveline göre 2011 sonuna kadar “anlaşma”, 2012 başı “referandum”, 2012 Mayıs-Haziran’ında da “birleşme” olacaktı ya..

Cetvelde sarkma vardır.

2011 bitmiş, “anlaşma” olmamıştır, 2012 başı gelmiş, görünürde bir referandum (Allah’tan) yoktur.

Şimdi ortada “Birleşme”nin iki tarafın kendi arasında/rızasıyla “gönüllü” mü, yoksa “çoklu konferans”ın organizasyonunda ”zoraki” mi gerçekleştirileceği meselesi vardır.

Herhalde Oslo’da PRİO nezaretinde bu “düzeyli ilişki/seviyeli birlikteliğin” tarzı ve mekânı tezgâhlanmaktadır.

Bitirmeden “kıprıs”taki linobambakilerin; Yunanlılar tarafından 1920-1922 arasında Bursa ve çevresinin işgal altında olduğu yıllarda zamanın Yunanistan Kralı Konstantin tarafından Eylül 1921’de ziyaret edilen ve 13 Eylül 1922 günü beldeye Türk ordusunun gelmesi ile işgalden kurtarılan Mudanya’nın Zeytinbağı beldesinin isminin 49 yıl sonra yeniden “Trilye” olması üzerine sergiledikleri “anlamlı” nümayişi “anlayamadığımı ifade edeyim.

Ben Girne’nin orta yerinde, hem de Torosları çıplak gözle gören bir otelin deniz kenarındaki meyhanesinde neden buzukiyle uzo içildiğini soruyor muyum?

Beşparmaklar’daki PKK üssüne ise kargalar kuyruklarıyla güler.. Siz PKK’yı; Türkiye’deki üniversite sınavlarını başaramayıp “kıprıs”ın “bazı” üniversitelerinde aklandırılan PKK parasıyla okutulup avukatlığa soyundurulanlar arasında arayın.

Eşkıyayı dağda değil düzovada, Nicosia’nın Suriçi’ndeki vıcık vıcık ghettolarında arayın.

Papaz ne diyordu; “Milli sorun tezler gerektirir”.

Sizin “karşı tez”iniz nedir Allah Aşkına?

Var mı? 29 Ocak 2012

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

“PEYNİR İLE ARMUT ARASINDAKİ KIBRIS” - referandum

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir