Fransız Anayasasına göre Fransız Meclisinin soykırım kararı alma yetkisi yok

Le Monde Gazete yazısı 14 –15 Ocak 2012 yazısı
Çeviren Avukat Adnan Üçcan
Yayan Bülent Akarcalı

Diğer taraftan, uluslararası alanda tanınmış tarihçilerden oluşan bir komisyon, Fransa’nın girişimi ile UNESCO tarafından kurulabilir. Bütün arşivlerin açılacağı ve bilgilerin paylaşılacağı böyle bir komisyon, 1915 Ermeni soykırımının hangi şartlarda meydana geldiğini ve olayın tüm boyutlarını ortaya koyan bir Beyaz Kitap kaleme alabilir. Böyle bir beyaz kitap bağlamında, Türk makamları Osmanlı imparatorluğunda işlenmiş bu eski suçları tanıma yoluna girebilir. Bu suretle, hırslar nihayet yatışırken, Türkler ve Ermeniler arasında, hiçbir art-düşünceye ve hatıra tutkusuna kapılmadan, ortak ve verimli bir geleceği oluşturmanın yolları açılabilir. - l ancien garde des sceaux robert badinter
Şahsi tecrübelerime dayanarak, insanın en yakınlarının yok edildiği bir soykırımın gerçekliğinin red edildigini duymanın acı verici olduğunu söyleyebilirim.
Bu nedenle, Ermeni topluluğunun, 1915 Ermeni soykırımının uluslararası toplum ve özellikle de Türkiye tarafından tanınması konusunda besledikleri hevesi anlamaktayım. Ancak bu heveslerine karşı ne kadar sempati duyulursa duyulsun, bu duygu, 22 Aralık 2011 tarihinde Meclis tarafından Kabul edilen ve yakında Senatoya sunulacak olan kanun teklifinin tasvip edilmesini haklı kılamaz. Söz konusu tasarı “Fransa’da varlığı yasayla kabul edilen bir soykırımı inkâr edenlere veya aşırı şekilde hafife indirgeyenler bir yıl hapis ve 45.000 Euro para cezasıyla cezalandırılır” hükmünü getirmektedir.
2. Dünya Savaşı süresince yapılan yahudi soykırımı Fransa’da yasal hükümlere tâbi kılınmış ve özellikle de 1990 da Gayssot tarafından hazırlanan kanuna konu teşkil etmişti. Ne var ki, Nazilerin yaptığı yahudi soykırımı sübut etmiş ve failleri Uluslararası Nuremberg Savaş Mahkemesi tarafından mahkûm edilmişti. Altında Fransa’nın da imzası bulunan 08 Agustos 1945 tarihli Londra Anlaşmasıyla kurulan bu yargı merciine Fransız hakimler de katılmaktaydı. Bu mahkemenin verdiği kararlar Fransa’da muhkem kaziye hükmündedir. Buna karşılık, Ermeni soykırımı konusunda durum tamamen farklıdır: Fransa üzerinde hükmü geçerli olacak ne bir uluslararası yargı kararı ne de bir ulusal mahkeme kararı vardır.
Fransa’da yasa koyucu, 1915’teki Ermeni soykırımının var olduğunu ilân etmek suretiyle, muhkem kaziye gücüne sahip olan bir yargı kararı yokluğunu doldurabilir mi?
Fransız Parlamentosu, bir dünya tarihi mahkemesine dönüşerek, bundan bir yüzyıl once, hiçbir Fransızın ne mağdur ne de cellât olarak taraf teşkil etmediği bir olayda, Osmanlı imparatorluğu makamlarının soykırım suçu işlediklerini ilân edebilir mi? Fransız Meclisi Anayasa’dan tarih hakkında beyanda bulunmak yetkisi almamıştır. Bunu yapmak tarihçilere, ve yalnızca tarihçilere düşer.Bu apaçık gerçeği, bizzat Anayasa da benimsemiştir.
Beşinci Cumhuriyette, Meclis’in yetkileri Anayasanın belirlediği hükümlerle sınırlandırılmıştır. Meclis her konuda karar veremez. Nitekim, güçler ayrılığı ilkesi bağlamında, ulusal veya uluslarası bir mahkemenin yerine geçip, filan zamanda, filan yerde bir soykırım suçu işlendiğine karar veremez.


Böyle bir beyan ancak yargı erkinin yetkisindedir.
2001 ‘de yasalasalan “Fransa 1915 Ermeni Soykırımı’nı resmen tanımaktadır” kanunu, gerekçesi ne kadar dolgun olursa olsun, Anayasa’ya aykırı bir kanundur. Bu konuda, okuyuculara, Dekan VEDEL’in 2001 kanunu hakkında yaptığı analizi okumalarını tavsiye etmek isterim. (29 Ocak 2001 tarihli Yasanın Anayasaya Uygunluk Sorunları” Didier Maus ve Jeannette Bougrab, Sorbonne 2005 Yayınları)
Ne devletin en yüksek makamları, ne 60 milletvekili ya da 60 senatör, bu kanunu Anayasa Mahkemesine götürmüşlerdir.

Anayasa Mahkemesine başvurma ya da başvurmama kararlarında siyasi düşünceler pek eksik olmaz. Ancak 2008 yılından bu yana önemli bir yeni uygulama yaşanmaktadır. 

Davaya taraf olan herkes, dava sürecinde, temel haklarını ihlâl ettiği gerekçesiyle, kendisine uygulanacak kanunda Anayasa’ya aykırılık olduğundan hareketle, “öncelikli anayasal inceleme” yapılmasını talep edebilir: nitekim Soykırımın inkârının cezalandırılmasında, ihlâl konusu olan temel haklar, fikir ve ifade hürriyetidir.
Anayasa Mahkemesinin mevcut içtihatlarına göre, incelenmek üzere Mahkemeye götürülen bir kanunun önceden Mahkemeye gönderilmemiş bir kanuna dayanması durumunda, Anayasa Mahkemesi nezdinde bir önceki kanunun Anayasaya uygunluğu iddiası ileri sürülebilir.

Demek ki bu durumda, öncelikle 2001 tarihli yasanın Anayasaya uygun olup olmadığı incelenecektir. Bundan sonra, bu kanunun Anayasa’ya aykırılığına hükmolunursa, kanunun tanımış olduğu şekilde, soykırımın inkârını cezalandırmayı öngören yeni kanunun da Anayasa’ya aykırılığı sonucu doğacaktır. Bundan daha mantıklı bir şey olamaz. Nasıl olur da bir Fransız kanunu, Anayasa’ya aykırı bir kanunun inkâr edilmesini cezalandırmayı mümkün kılar? Böylece, Senato’ya sunulmus olan tasarı kabul edildiği takdirde, yürürlüğe girip uygulanmaya başlandığı andan itibaren, Ermeni davası savunucularının taleplerinin aksine bir sonuç doğuracaktır.
Bu durumda, Senatonun önceki görüşüne sadık kalarak, Anayasa’ya aykırı olan bir metni incelemeyi red etmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, İçişleri Bakanı gibi, bu konuda beyanlarda bulunan kişiler, yeni kanun teklifinde, sadece, soykırımları yok saymaya yönelik inkârcılığı genel bir suç olarak tanımlamanın söz konusu olduğunu ve bunun da AB’nin 2008 tarihli bir çerçeve kararına dayandığını öne sürdüklerinden, Senatörlerin bu beyanlara kanıp kendilerini istismar ettirmemeleri gereklidir. AB, işbu kararıyla, üye devletleri, “soykırım suçlarının mazur gösterilmesi, inkâr edilmesi ya da halkın önünde basite indirgenmesi… bir grup insanı veya bu gibi gruplara mensup olanları şiddet veya nefrete tahrik etme riski oluşturan bir fiil olduğu takdirde” bu fiillerin cezalandırılmasını yasalarına dahil etmeleri yönünde teşvik etmektedir.Oysa Meclisin kabul ettiği yasa tasarısı bu esas unsuru içermemektedir : Soykırımın inkârı dolayısıyla, bir toplum veya mensuplarının aleyhine nefrete tahrik etme. Bu durumda AB çerçeve kararının yürürlüğe konduğu iddiasından bahsedemeyiz. Buna hiç gerek de yoktur, çünkü Fransız kanunları zaten bir insan grubuna karşı, açıkça nefrete tahrik eden her tür hareketi cezalandırmaktadır.


Millet Meclisinin Kabul ettiği kanun teklifini getirenlerin gerçekte tek bir amaçları vardır: Senatonun 2011 Mayıs’ındaki red kararını aşmak ve 1915 Ermeni soykırımını inkâr edenleri cezalandıracak bir metnin kabul edilmesini sağlamak.
Türk makamlarının böyle bir kanunun kabul edilmesine karşı cok sert tepki göstermeleri kaçınılmazdır. Fransa’da, 1915’teki trajik olaylar hakkında kendisine soru sorulacak herhangi bir yayıncı ve herhangi bir Türk yetkili Türk hükümetinin görüşünü benimsiyorsa Fransız adaleti tarafından sırf bu nedenle mahkûm edilecektir. Bu kanun teklifi böylece, tarihi bir gerçeği, cezaî yaptırıma tabî kılarak “resmileştirmiş” olmaktadır. Bizim anlayışımızda tarih böyle bir kalıba sokulamaz.Bu hırs ve hevesler karmaşasında ortalığı yatıştırıcı bir çözüm yolu nasıl bulunur? Yüzyıl kadar once vuku bulmuş bir soykırımın tarihi gerçekliğini ortaya koymak için kanun yapmaktan başka yollar da vardır. Önce şunu hatırlamakta yarar var ki, bir anı kanunu olmasa da, Ermeni topluluğu Fransa’da kanun yollarına başvurmak imkânlarından yoksun değildir. Hukuk yollarına her zaman başvurabilir ve Ermeni soykırımının gerçekliğini ve boyutlarını yazılarıyla ya da beyanlarıyla reddeden herkesi yüksek miktarlarda zarar-ziyan ödetmeye ve hükmün ilânen duyurulmasına mahkûm ettirebilirler.

Diğer taraftan, uluslararası alanda tanınmış tarihçilerden oluşan bir komisyon, Fransa’nın girişimi ile UNESCO tarafından kurulabilir. Bütün arşivlerin açılacağı ve bilgilerin paylaşılacağı böyle bir komisyon, 1915 Ermeni soykırımının hangi şartlarda meydana geldiğini ve olayın tüm boyutlarını ortaya koyan bir Beyaz Kitap kaleme alabilir. Böyle bir beyaz kitap bağlamında, Türk makamları Osmanlı imparatorluğunda işlenmiş bu eski suçları tanıma yoluna girebilir. Bu suretle, hırslar nihayet yatışırken, Türkler ve Ermeniler arasında, hiçbir art-düşünceye ve hatıra tutkusuna kapılmadan, ortak ve verimli bir geleceği oluşturmanın yolları açılabilir.



Yazar ROBERT BADINTER : 2. Dünya Savaşında ölmüş bir Rus yahudisinin oğludur. 30 Mart 1928 dogumlu, avukat, akademisyen yazar. Paris İstinaf mahkemesinde 1951-1981 tarihleri arasında avukatlık yapmıstır.


Ölüm cezasına karşı mücadele etmiş ve Adalet Bakanı görevinde olduğu sırada, 9 Ekim 1981’de idam cezasının kaldırılmasını sağlamıştır.

1986-1995 yılları arasında Anayasa mahkemesi Başkanı olarak görev yapmıştır. 1995 sonrasında senatörlüğe seçilmiştir. 

1995’ten beri Avrupa Tahkim Mahkemesi başkanıdır. Halen ENA’da ders vermektedir.

Tercume: Av. Adnan ÜÇCAN

Orjinal:  Badinter : « Le Parlement n’est pas un tribunal »


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir