2011’de AKP hükümeti,BM Güvenlik Konseyinin İran’a yaptırım kararları ardından İran’la 5 yılda 30 milyar dolarlık ticaret hacmına ulaşılması hedefinden geriye düşmek endişesindeydi.
Bankacılık sisteminde konulmuş kurallar çerçevesinde esneme noktalarının zorlanmasıyla ticaretin devam etmesini teminen ülkelerin kendi paralarıyla ticaret yapmalarının önü açıldı.
Türkiye’nin Lirası,İran’ın Riyal’iyle yaptığı ticarete Türk Bankaları yeterli destek sağlayınca,açılan akreditiflerle hedeflenen ticaret hacmına doğru yol alındı.
*
İran’ın nükleer programına dair uluslararası kamuoyu ile tam işbirliğinin olmayışından kaynaklanan küresel tehdit devam ediyor.
Bu kez Batı’nın İran işletmelerinin Avrupa’daki faaliyetlerini yasaklaması,Avrupa bankalarındaki aktiflerini dondurması ardından İran petrolünü satın alan ve bunu İran Merkez Bankası aracılığı ile ödeyen herhangi bir ülke ya da şirkete ekonomik yaptırımlar uygulanması kararı;
İran’a yönelik en ağır diplomatik,siyasi,ticari ve mali yaptırımlar olarak kabul ediliyor-öte yanda, bu kararın uygulanması AB ülkelerinin ve Türkiye’nin de piyasalarına darbe anlamına geliyor.
*
AKP hükümeti,İslam düşüncesinin ve pratik siyaset geleneğinin bir siyaset teorisi ya da islami sosyo-politik kurumsal modele dayalı bir devlet teorisi olmamasına rağmen islamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı öngörüsündedir -yazık ki bu derme-çatma felsefeyle,ABD ve İsrail ile Büyük Orta Doğu Projesinde stratejik ilişkilerde bulunuyor!
İslam siyasetinin yayılmacı felsefesiyle bölge stratejilerini ciddi biçimde etkileyecek güce ulaştıkları varsayımında -üstelik,İran’a konulan ambargolar esnasında oluşan yüksek gerilime rağmen,İsrail etrafında ABD çıkarlarına şemsiye oluşturacak Arap İslam ülkeleri kurgusundadır.
Bu yönde -mesela, Suriye’de,Irak’ta giderek geliştirilen siyasi krizlerin oyun kuruculuğunu yapıyor ve ilgili ülkelerle düşmanlık pekiştiriyor.
Birbiriyle ilişkili bölgesel boyutta krizlerin,gerilimlerin yükseltilmesinde başroldedir-bu suretle, nükleer gelişimini yürüten İran’a karşı asla tek başına ve bir anda ölümcül vuruşunu yapamayan İsrail’in bir noktadan itibaren bölgesinde kamufle olmasına yol açıyor ve başkanlık seçimi kampanyalarında vatandaşlarına İran’a açacakları savaşı satmak hedefinde olan ABD’ye İran’da temiz bir son vuruş olanağı yaratıyor!
*
İran uygulanan ambargo ve yaptırımları kınayıp, nükleer faaliyetlerinin barışçı olduğunu vurgulamakta -üstelik,ABD’nin Türk hükümetinin denetimi dışında Türkiye’de çok sayıda atom bombası konuşlandırdığını,
İsrail’in de 6 askeri amaçlı nükleer tesisinde 300’ü aşkın nükleer bomba ve nükleer başlık bulundurduğundan müştekidir.
ABD,İsrail ve müttefiklerinin tutumlarının hayli saldırgan ve düşmanca olduğundan yanadır ve eli de asla armut toplamamaktadır!
*
Nitekim İran İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani,geçen hafta Türkiye’de AKP hükümetiyle yaptığı görüşmelerde,iki ülkenin dostane ve kardeşçe ilişkilerinin bölge ülkelerine örnek teşkil etmesinin bölgede istikrar ve güvenliğin sağlanmasında ki önemini vurguladıktan sonra bunun tamamlayıcısı olarak “2011’de iki ülkenin ekonomik ilişkilerinde yaklaşık 15 milyar dolar büyüklüğündeki ekonomiye”işaret ediyor.
Çok açık! İran Orta Doğu bölgesinde kendi aleyhine çalıştığını kabul ettiği Türkiye’yi ekonomik ilişkileriyle uyarıyor…
*
İran’da dışalım ya da dışsatım İslam Şurasının aldığı karar ve kanunlara tabidir,ülkeye malların giriş ve çıkışında ise uluslararası Armonize Mal Tanımı ve Kodlama Sistemi esas alınırken,döviz fiyatlarının belirlenmesinde değişik kurlar uygulanıyor-o nedenle, İran uluslararası ticaretini kendi özgün şartlarında yapıyor.
Tıpkı Suriye’nin uluslararası bir müeyyideye bağlı kalmaksızın Türkiye ile serbest ticaret anlaşması kapsamındaki tüm çalışmaları askıya alması ve Türkiye’yi yılda 5 milyar dolar zarara uğratmasından sonra,
Şimdi de İran ABD ve İsrail ile ilişkilerinden kaynaklanan görevlerinden el çekmesini teminen Türkiye’yi yılda 15 milyar dolar ve getirilerinden mahrum etmekle mi uyarıyor?
*
Mesaj alınmıştır,Irak Başbakanı Nuri el-Maliki,Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “iç işlerimize karışmayın” uyarısı ardından”Türkiye bölgeye felaket ve iç savaş getirebilecek bir rol oynuyor.Ancak bunun sonucunda zararlı çıkan Türkiye olur” tepkisini koyuyor.
Öte yanda Ali Laricani görüşmesinden sonra Başbakan Erdoğan,ABD Başkanı Barack Obama ile telefon görüşmesinde Suriye halkının demokrasi konusundaki meşru taleplerinin desteklenmesi, Şam yönetiminin acımasız eylemlerinin kınanmasına devam edilmesinde,
Irak halkına istikrar, demokrasi ve refah getirecek kapsayıcı ve ortaklığa dayalı bir hükümeti desteklemeyi sürdürmede,
İran’ın nükleer programı konusunda da uluslararası toplumla diyaloğun sürdürülmesinde mutabık kalınıyor!
*
Bu mutabakatta Suriye ve muhtemelen İran’dan 20 milyar dolarlık telafisiz ve devasa zarara karşın AKP hükümetinin nasıl bir ulusal birliktelik sağlayacağı ve Orta Doğu’da oyun kuruculuk görevini sürdürebileceği -doğrusu, merak uyandırıyor.
Ya ABD,İsrail ve müttefikleri bölgede güvendikleri Türkiye’nin dizginlerini salacaklar-tıpkı,geçmişte Hindistan’ın nükleer gelişimine göz yumdukları gibi İran’ın da nükleer gelişimine geçit vereceklerdir -fakat,bunun Arap İslam toplumlarında sözde devrimlere yansımasının hangi sonucu oluşturacağı da muammadır.
Ya ABD,İsrail ve müttefikleri artık İran’ın nükleer tesislerinin bir şekilde vurulmasında son adımdadırlar.
Ya da Türkiye’de akıllara zarar bir otoriter idareye fırsat verilerek -ki,bu tek başına ulusal birliğin sağlanmasında asla etkin olmaz -o halde;ulusal birliğin de oluşmasını teminen CIA ya da MOSSAD vasıtasıyla bomba gibi bir herzeyle birlikte otoriter idareyle sürecin Türkiye ile birlikte ilerlemesi planlanmaktadır.
Kısa sürede öğreneceğiz…
Yazıları posta kutunda oku