Ovanes Kaçaznuni, 1918 yılında kurulan Ermenistan hükûmetinin
ilk başbakanı ve Taşnaksutyun Partisi’nin de lideriydi.
1867’de Ahıska’da doğmuş, 1938’de Ermenistan’da ölmüştü; mimardı.
Ovanes Kaçaznuni, 1923 yılında, Bükreş’te, Paris Konferansı’na
bir rapor sunmuştu.
Bu rapor, döneminde büyük olay yaratmış ve özellikle Ermeniler
arasında büyük tepki görmüştü.
Daha sonraları bu rapor, Ermenistan’da yasaklanarak toplatıldı.
Rapor, sonraları Moskova’daki Lenin Kütüphanesi’nde Rusça olarak bulundu ve
Türkçe’ye çevrildi.
Kaynak Yayınları’ndan, 2006 yılında, “Taşnak Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok”
(1923 Parti Konferansı’na Rapor) başlığıyla yayınlanan kitapta yazılanlar Ermeni
kıyımı iddiaları bağlamında bir belge durumunda…
Türk Dışişleri Bakanlığı yetkililerin ve özellikle ABD’de yaşayan Türkler’in 2006
yılında yayınlanmış bu belgeleri Diapora Ermenileri’nin ve onların destekçilerinin gözlerine sokmasını
umuyordum, olmadı.
Daha önce de bu sitede yayınlamıştım, ilgi duyanlar için tekrar özetle sunuyorum:
***
Askeri operasyonlara katıldık.
“1914 Sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı
dönemde, Güney Kafkasya’da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni
gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı… ve sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni
devrimci Taşnaksutyun Partisi (EDDP) hem bu birliklerin oluşturulmasına hem debunların Türkiye’ye
karşı gerçekleştirdikleri
askeri operasyonlara aktif biçimde katıldi
Kandırıldık, Rusya’ya bağlandık “Biz, kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş
durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken, zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında, çar hükümetinin Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik…”
“Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz
kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.”
Türkler Tehcire Mecbur Kaldı
“1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır .(…) bu yöntem en kesin ve en uygun yöntemdi!”
Gerçekleri göremedik
“Kızgınlık ve korku içinde bulunan bizler, “suçlu” arıyorduk ve bu suçluyu hemen “Rus” hükümeti ve onun kalleşçe politikaları olarak belirledik. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus hükümetine karşı dünkü inancımızı ne denli körü körüne ve temelsiz idiyse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi. Siyasal bir parti (Taşnaksutyun) olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğini ve onların gerektiğinde bizim cesetlerimizi çiğneyerek geçip gidebileceklerini unutmuştuk. “
Olayların sebebi biziz
“Kötü kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun partisi de bundan kaçamamıştır. (…) sanki uzak görüşlü olmamamız bir kahramanlıktı çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti, oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık. “
Türkler’in milli mücadelesi haklıydı
“1918 yılında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, dinlenerek iki yıl içerisinde yeniden canlandılar. Yeni genç ve yurtsever duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu’da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye’de milli bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı. Onlar Küçük Asya’da istikballerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Anlaşması’na askeri güçle karşı koymak zorundaydılar”
Türkler’e karşı ayaklandık ve savaştık
“Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz, Türkler’in düşmanı olan itilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye’den “denizden denize Ermenistan” talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye’ye göndermeleri ve hakimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika’ya resmi çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türkler’le savaştık, öldük ve öldürdük. Artık, Türkler’e ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?”
Sevr antlaşması gözümüzü kör etmişti
“Sevr, Türklere karşı önemli bir kozdu. İngiliz silahlarıyla iyi biçimde silahlanmış ve iyi donatılmış bir ordumuz ve yeterince askeri mühimmatımız vardı. Sevr anlaşması, herkesin gözünü kör etmişti. Savaş ise bir gerçekti. Bir gerçek, affedilmez bir gerçek şu ki, biz savaştan kaçınmak için hiçbir şey yapmadık, tersine ona gerekçeler oluşturduk. Oysa savaş bizim tam ve kesin yenilgimizle sonuçlandı. Bizim karnı tok, sırtı pek, iyi silahlanmış ordumuz silahlarını bıraktı ve köylere dağıldı.”
İsyanımızın temelinde Büyük Ermenistan vardı
“Türkiye’nin yedi ili, Kilikya’da dört sancak ve Karadeniz’den Akdeniz’e Karabağ dağlarından Arap çöllerine uzanan “Büyük Ermenistan” tasarlanmakta ve talep edilmekteydi. Bu emperyalist hayal nasıl gerçekleşebilirdi?”
Hiçbir zaman devlet olamadık
“Adil olursak; yönetmek demek öngörmek demekse, biz kesinlikle öngörü yeteneği olmayan, işe yaramaz Taşnak yöneticileriydik. Başlıca zaafımız bu noktadaydı. Dahası, faaliyetlerimizin amacını belirli ve net biçimde anlamış değildik; rehber bir ilkemiz ve sürekli uygulanabilen tutarlı bir sistemimiz yoktu. Sanki istemeden, tesadüfi koşulların etkisi altında tereddütle hareket ediyor, kafamızı duvara çarpıyor ve ayaklarımızın altındaki zemini körler gibi denemeye kalkıyorduk. İmkanlarımızın sınırlarını bilmiyor ve çoğu zaman bunları abartıyorduk. Engellerin çağını anlamıyor, karşıt güçlerden nefret ediyorduk. Devlet ile partiyi ayıramıyor ve parti ideolojisini devlet işlerine karıştırıyorduk. Bizler devlet adamları değildik”
Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok
“Şimdi neyimiz var? Aras ile Sevan arasında küçücük ve sözde bağımsız, gerçekte ise canlanmakta olan Rusya İmparatorluğu’nun özerk bir kenar bölgesi durumundayız. Türkiye Ermenistanı diye bir şey yok; bu konu Lozan’da defnedilmiştir. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler.”
Teröre yöneldik
“Kişilere karşı suikastlar planlayarak ve gerçekleştirerek, bir zamanlar Yıldız köşkünde yaptığımız gibi yapabilir bu kez başkalarını bombalayabiliriz. Ama niçin? Biz Türkiye’de gürültü çıkarttığımızda bu gürültü sayesinde büyük devletlerin dikkatini Ermeni konusuna çekeceğimizi ve onları bizim lehimize aracı olmaya zorlayacağımızı sandık. Şimdi ise böyle bir aracılığın kaç para ettiğini artık biliyoruz.”
Geçmişin kalıntısı Taşnak partisi, artık son bulmalıdır
“Parti artık yenilmiş ve otoritesini kaybetmiştir; ülkeden kovulmuş ve geri dönemez kolonilerin ise yapabileceği bir iş yok. Bir parti, “Madem yaşıyorum öyleyse kendime nasıl olursa olsun bir iş uydurmalıyım” diyemez.”
“Madem yaşıyorum”,”öyleyse” tarzında bir yaklaşım mantıksal olarak yanlıştır. Cümleyi bunun tersi yönde kurmamız gerekir:
“Madem ki yapacak bir işim kalmamış, yaşamam gerekmez!” Evet ben intihar öneriyorum! Taşnak Partisi geçmişin bir kalıntısıdır, gereksiz bir organdır ve vücudun bu organa artık ihtiyacı kalmamıştır, şimdilerde bir koloni (diaspora) partisidir.”
Taşnak partisi, barışa engeldir
“Yalnız bir konuda ısrar ediyorum. Bir gün gelir de Türkler’le anlaşmak ihtiyacı doğarsa; sahneye başka bir anlayışa, başka bir psikolojiye sahip, en önemlisi de başka bir mazisi olan ya da olmayan insanların çıkması gerekir. Ve bu noktada Taşnaksutyun, değil yardım etmek, tersine engel olur”
***
Görüldüğü gibi, 1915-1923 döneminin eleştirel bir özeti olan bu rapor, “aslında adeta bir itirafnamedir”.
Ermenistan’ın ve Ermeni diasporasının kabul ettirmeye çalıştığı sözde “Ermeni soykırımı” savlarının ne kadar asılsız olduğu, bu belgeyle en yetkili Ermeni liderinin ağzından ifade edilmektedir.
Tarihi gerçekleri görmezden gelen Diaspora Ermenileri için, Türkiye’ye duyulan kinin beslenmesi bağlayıcı güçtür.
Onlar için amaç, ne olursa olsun bu Türkiye’ye duyulan kini beslemektir. Eğer bu güç beslenmezse, Diaspora Ermenileri arasında çözülme başlayacaktır. Onlar da bunun farkındadırlar ve amaçları doğrultusunda çalışmalarına devam etmektedirler.
Bu amaç çerçevesinde, Diaspora Ermenileri’nin Türkiye’den tazminat ve toprak talep etmelerinin ilk aşaması olan sözde Ermeni Soykırımı’nı neredeyse tüm Batılı devletler kabul etmişler ve hatta bunun inkârını suç sayan yasalar yapmaya başlamışlardır.
Bir kaç sene önce başlatılan, yanlış olduğu kadar zarar verici sonuçlar da doğurabilecek bir davranış olan “Ermeniler’den Özür Dileme Kampanyası” da Diaspora Ermenileri’nin amaçlarına hizmet eden bir çalışmadır.
Amerika Ermeni Asamblesi İcra Direktörü Bryan Ardouny’nin “Türkiye’de geri dönülmez bir eğilim başladı. Bu özür, bu yönde bir ilk adım ve Türkiye’nin kaçınılmaz olarak soykırım geçmişiyle yüzleşmesi sonucunu ortaya çıkaracak” diye demeç vermesi, bunun göstergesidir.
Kendi tarihi gerçeklerinden kopmuş bu “özür grubu”, daha fazla destek bulmak amacıyla “Ermeni Soykırımı” yalanını, imza metinlerinde “Büyük Felaket” diye sunuyorlar.
Görünen o ki, tarihi gerçeklerden tamamen uzak bu kampanya, Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin bir aşamasıdır…
Zaman zaman gündeme gelen bu kampanyayı destekleyen her imza, imzalayanın alnında kara bir leke olarak kalacaktır.
|
Yazıları posta kutunda oku