Temmuz 1981: Turgut Özal’la birlikte liberal ekonomi adı altında Türkiye’yi vahşi kapitalizmin, emperyalizmin kucağına oturtan, Amerikalıların oğlanı (Our boys), gerçek darbeci Kenan Evren “İlkokul, ortaokul ve liselere mecburi din dersi konulacak” dedi, konuldu.
Haziran 1983: İmam Hatip mezunlarının üniversitelerin bütün bölümlerine alınmalarını sağlayan yasa değişikliği yapıldı. Evren döneminde 40 İmam Hatip lisesi daha açıldı.
26 yıl sonra, Nisan 2009’da Orgeneral Başbuğ, “TSK hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır” dediğinde, 20 Nisan yazısıyla Başbuğ’a yol haritasını Serdar Turgut çizdi: “TSK cemaatle diyaloga girmelidir.”
13 Mayıs 2009: Recep Bey “İslamofobi suçtur” dedi.
16 Haziran 2009: Anayasa Mahkemesince irticanın odağı olduğu tescillenen ve çoğu evrakta sahtekarlık, kalpazanlık gibi suçlardan sabıkalı Akepe?nin yöneticileri, Genelkurmay?da hazırlandığı iddia edilen ”İrticayla Mücadele Eylem Planı” başlıklı bir kağıtla ilgili suç duyurusunda bulundu.
Aslı bir türlü bulunamayan o fotokopi kağıtla birlikte irticayla mücade suç kapsamına sokuldu. Esasen irticayla 86 yıldır mücadele eden kurum TSK olduğuna göre, artık suç olan TSK?nın görevinin bir bölümüydü.
20 Haziran 2009: Ertuğrul Günay “Orduevleri de otel yapılıp turizme açılabilir” dedi. Bir gazetecinin ağzından “En güzel binalar, araziler TSK’nın elinde” cümlesi telaffuz ettirildi.
Acıklıdır; 70’lerde, 80’lerde solun belini kırıp dine yol veren TSK, bugün gayrimenkul rantıyla çeteleşen din tüccarlarının “Küçüldüler…bittiler…” hakaretlerine maruz kalmaktadır.
Acıklıdır; ‘Hizmet’ denilince ‘millete hizmet’i anlayan TSK, hizmetten ‘Allaha-dine-şeyhine hizmet’i anlayanlara karşı sürekli kendisini savunmak durumunda kalmaktadır.
Acıklıdır; en çorak araziyi alıp elindeki bedava işgücüyle yeşerten, abad eden TSK, artık askeri alanları bile, rant çetesi Akepe’li düzenbazlara kaptırmak üzeredir.
Acıklıdır; bir yandan “dine karşı değilim” deyip bir yandan islamiyetin hayatımızın her alanına uzattığı ahtapot kollarını kesmeye çalışmak hem zordur, hem artık suç kapsamındadır.
Neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde düşününce:
TSK; İthal malı F-16’ların, Leopar tanklarının üzerine kurulu bir tam bağımsızlık olamayacağını, navigasyon programına gönderilecek tek bir sinyalle tüm uçaklarının keklik gibi avlanacağını, uçuş sistemlerinin kilitleneceğini bildiği halde kendi teknolojisini geliştirmemiş, başarısını şehitlere bağlamıştır.
O yüzden TSK’nın fena halde “Operasyona gidiyorum, şehit olursam vatan sağolsun” diyen oğullara, “Oğlum şehit oldu. Mekanı cennet” diyecek ve dine sığınıp isyan etmeyecek annelere ihtiyacı vardır.
Şehit edebiyatını kendisine payanda etmiş bir ordu da ne din sömürüsüne karşı durabilir ve ne de Atatürk devrimlerini koruyabilir. Sürekli dine ve irticacıya taviz vermek zorunda kalacaktır.
Mücadelesini teknoloji yerine ‘Allah Allah!!’ nidalarıyla saldırıp ölecek insanlara uhrevi makamlar bahşederek sürdürmeye çalışan ordu, bırakınız vatanı irticadan korumayı, bundan sonra sürekli kendini savunma halinde, elindekileri kaybetmeme derdinde olacaktır.
Ordu İslamiyetle arasına geniş bir tampon bölge koymadığı sürece,
Bu ülkenin ateisti, deisti dinin insan aklına, muhakemesine verdiği zararı bağıra bağıra anlatmadığı sürece, dinin kararttığı derme çatma, sömürgeci kölesi hayatları yaşamak zorunda kalacağız.
Ve Orgeneral Başbuğ’un “Aydınlar neden ulus-devlet konusunu vurgulamıyorlar?” sorusuna cevabım şudur:
“Siz islamiyetin bu ülkeye verdiği zararlara dair tek bir cümle söyleyin, dükkan sizin. Burada hergün ulus devletin nimetlerini yazacağım…”
2o Haziran 2009
Copyright © KiymetNadirBindebir
ileHaziran 2009……İrticayla mücadelenin suç olmasına dair.
Bir yanıt yazın