Müzakerelerin devam ettiği ve BM’nin ısrarla bir sonuca doğru götürmeye çalıştığı şu dönemde Rum tarafının petrol ve doğal gaz arama çalışması başlatması, tamamen Türk tarafına yönelik saldırgan, oldu bitti yaratmaya yönelik politikalarının bir sonucu.
Rumlar, işin içine büyük ve enerjiye gereksinim duyan devletleri karıştırarak, Kıbrıs Türkleri ile Türkiye üzerinde bir baskı, bir yaptırım aracı olarak kullanmak arzusundalar. Türklerle uzlaşmak yerine saldırgan bir politika izlemeyi tercih ediyorlar nedense.
Uluslararası kurallara göre halen daha Kıbrıs Rum tarafı Münhasır Ekonomik Bölgesini usulüne uygun olarak tescil ve ilan etmiş değil.
Mübarek dönemindeki Mısır yönetimi artık yok ve halk hareketinden sonra kurulan yönetim de Rumların her isteğine “Evet” demediği gibi, kayıtsız şartsız destek vermiyor.
Rumların Münhasır Ekonomik Bölge Belirleme çalışmalarına Yunanistan’ı da sokma çabalarına karşın Mısır, Türkiye kara kıtasının hemen güneyinde yer alan Yunanistan’a ait Meis adasının kıta sahanlığı olduğunu kabul etmiyor ve görüşmelerini Kıbrıs Rum – Yunanistan ve Mısır olarak yapılması yerine Türkiye – Kıbrıs Rum ve Mısır arasında yapılmasını talep ediyor.
Rum tarafı, Meis adasını bahane ederek Yunanistan’ı komşu taraf olarak Mısır karşısına oturttuğu vakit, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e ve Ege Denizine açılacak hiçbir kapısı, çıkış yapacak hiçbir geçidi de kalmayacak.
Türkiye zaten böylesi bir Münhasır Ekonomik Bölge sınır belirlemesine karşı ve bu nedenle de 1982 II. Deniz Hukuku Konferansı (UNCLOS) altına imzasını atmadı. Mısır Türkiye’nin bu tutumuna saygı duyduğu için Meis adasının kıta sahanlığı olduğunu kabul etmiyor.
Kıbrıs Rum tarafı da Mısır ile mutabakat sağlayıp sınırları belirlemedikçe, ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesi de UNCLOS’A göre geçersiz. İsrail ile danışıklı dövüş yapıp Münhasır ekonomik Bölge ilan etmeleri de olanaksız. O vakit Türkiye’ye gerek politik, gerekse de başka yollardan müdahale hakkını vermiş olacaklar.
Bölge’nin ısınacağı kesin.
Rum tarafı, Türkiye ile büyük devletleri bölgede kapıştırıp, Türkiye’nin politik ve askeri yönden güçsüz kalmasını sağlayarak adaya el koymayı planlıyor, ama nedense filler tepişirken karıncaların da ezilebileceğini hiç aklına getirmiyor.
Rumlar Doğalgaz’ın ellerine büyük bir koz verdiği inancında ama dünyadaki hidrokarbon rezervlerinin bulunduğu ve çıkarıldığı bölgelere bakarsak, yıllar boyunca huzursuzluğun yaşandığı ve durmadan da gözyaşlarının aktığı yerler olduklarını görürüz.
Türkiye’den Kıbrıs’a 2014 yılının Mart ayında İçme suyunun geleceği ise bir başka gerçek, önemli bir kazanım ada için.
Aslında terazinin bir kefesinde Doğalgaz var, diğerinde de Su.
Kıbrıs adasına güneyden doğalgaz gelecek, kuzeyden de su.
Hangisinin daha kıymetli olduğunu zaman ve tarih koyacak ortaya.
İnsanlar, hayvanlar, böcekler ve bitkiler doğalgazsız yaşayabilse de susuz yaşam mümkün değil.
Ada da nüfusu arttıkça, suya olan gereksinim de matematiksel olarak artacağından “Su”, adadaki tüm canlılar için olmazsa olmaz bir yaşam kaynağı.
Binlerce yıldır ada üzerinde yaşamlarını sürdüren canlıların, yaşamın temel kaynağı olan suya -adada yaşam sürdürdüğü müddetçe- olan gereksinimleri artarak devam edecek.
Türkiye’den borularla getirtilecek olan “içme suyu” kalitesindeki suyun adaya barışı, adada yaşayan insanlar arasında dayanışmayı ve birlikte yaşam felsefesini de beraberinde getireceği kesin.
Doğalgaz ise sadece maddi menfaat kaynaklı huzursuzluğu getirecek.
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
http://twitter.com@ataatun
11 Ocak 2012