Hayır, başlığı yanlış yazmadım. “Adana Merkez Camii”nden değil, “Atina Merkez Camii”nden bahsediyorum. Adana’daki camiinin adı da zaten “Adana Merkez Camii” değil, “Sabancı Merkez Camii”dir. 1990’lı yıllarda, o zamanın Belediye Başkanı Aytaç Durak tarafından tahsis edilen alan (Adana Eski Şehir Terminali) üzerinde yapımına başlanan Merkez Camii inşaatının, halktan toplanan yardımlarla bitirilemeyeceği anlaşılınca, Diyanet yetkilileri Sabancı Ailesi’ne başvurmuş, Sabancı Ailesi de camiye kendi aile isimlerini vermek kaydıyla yüklü miktarda bağış yaparak cami inşaatını tamamlamışlardır. Böylece Adana Merkez Camii’nin adı olmuştur “Sabancı Merkez Camii”. Benim bildiklerim budur.
Allahtan, aile caminin ismine “SA” ekini koymayı şart koşmamıştır! Eğer böyle bir şart koşsalardı, bu caminin adı muhtemelen “Adana Merkez Camii’SA” olurdu! Hani demiş ya Fransa’ya giden Temel, “Ula bu Sabancı ailesi ne uyanık bir aile. Bu ülkeyi de satın almışlar uşağum!” Konumuz bu değil tabi. Madem caminin yapımına yardımcı olmuşlar, Allah Sabancı ailesinin bu yardımını da kabul etsin…
Bilindiği gibi Lozan Antlaşması gereği, Yunanistan’da kayda değer sayıda Türk nüfus yaşamaktadır. Üstelik bunlar din olarak Müslüman’dır. Yani özetle Müslüman Türk. Yakın geçmişe kadar Yunanistan Devleti, bu insanları “Türk azınlık” yerine, ısrarla “Müslüman Yunan Vatandaşları” şeklinde tanımlamıştır. Belki halen öyledir. Ancak gelin görün ki; katı bir Ortodoks Hıristiyan ülke olan Yunanistan, bu Müslüman vatandaşlarına genelde kayıtsız kalmış, onların sorunlarını sürekli görmezden gelmiş, birçok haklarını, hatta taşınmazlarını bile ellerinden almıştır. Bu taşınmazların içinde muhtemelen vakıf malı camiler de bulunmaktadır. Eskilere devlet adına el konulunca, yenilerinin yapımına da izin vermeyince, Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlık ve diğer Müslümanlar, önemli ölçüde ibadethane sıkıntısı çekmeye başlamıştır.
Yunanistan’ın AB’ye üye olması, Türkiye’nin de bu birliğe aday üye statüsü kazanmış olması, ister istemez, iki ülkenin yakınlaşmasına sebep olmuştur. 1999 yılında Türkiye’de, arkasından Yunanistan’da meydana gelen depremler de bu yakınlaşmaya ivme kazandırmıştır. İşte gerek bu yakınlaşmaların etkisiyle, gerekse Lozan Anlaşması’nın Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığa tanımış olduğu haklar (vatandaşlık hakkı gibi) çerçevesinde Yunanistan’ın başkenti Atina’da yeni bir cami yapılması gündeme gelmiştir. Gündeme gelmiştir gelmesine de, Yunan kilisesinin önderlik ettiği muhalefet, bu işi engellemek için elinden geleni yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Böyle olunca, bu kişilerin oylarına muhtaç olan Yunan siyasetçileri de ister istemez konuya fazla ilgi göstermemişler ve proje bir tülü hayat bulamamıştı.
4 Ocak tarihli Vatan gazetesinde yer alan “Atina’ya cami istemeyiz isyanı” başlıklı haberde (*) konu ele alınmış ve Pire Metropoliti Serafim’in önderliğindeki cami karşıtı Yunanlıların Yunanistan Danıştay’ına yapmış oldukları başvuru haberleştirilmiştir. Metropolit Serafim’in, arkasına bir üniversite profesörünü, Deniz kuvvetlerinden bazı subayları ve caminin inşa edilmesi düşünülen çevrede yaşayan 5 Yunan vatandaşını da takarak Yunan Danıştayı’na vermiş olduğu dilekçede ileri sürülen gerekçeler bir hayli ilginç. Bakar mısınız lütfen:
– Cami inşası Yunan anayasasına aykırıdır.
-Yunanistan ekonomisi darboğazda iken 846 bin Euro’luk cami masrafının bütçeden karşılanması kabul edilemez.
– Atina’nın merkezine cami inşa etmek toplumdaki huzursuzluğu arttırır. Yunan toplumunun ahlaki değerleri bundan zarar görür.
– Matematiksel bir sonuç olarak cami inşasıyla birlikte Yunan ulusunun birliği bozulur.
– Kur’an askeri hakimiyeti destekler, bu da İslam adına 2001 yılından bu yana gerçekleşen 17 bin terör olayının Yunan topraklarına sızması anlamına gelir.
– Caminin inşa masraflarının yanı sıra bakım onarım masrafları, personel giderleri ve imama verilecek olan maaş devlet bütçesine yük getirir.
Şimdi Papaz Serafim’in ileri sürdüğü bu gerekçeleri tek tek ele alacak olursak;
– Cami inşasının Yunan anayasası ile çeliştiğini bilmem. Ancak Yunan Anayasası herhalde ülkedeki azınlıkların haklarını da koruyordur. Öte yandan, başta Lozan Anlaşması olmak üzere; uluslar arası anlaşmalar ve uluslar arası hukuk, örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AB müktesebatı herhalde Yunanistan’ın iç hukuk düzenlemelerinin üstünde olmalıdır. Çünkü bizde öyledir.
– Yunanistan’ın ekonomisin darboğazda olduğu doğrudur. 864.000 Euro’luk cami masrafını karşılayamayacak kadar kötü mü bilmiyorum. Ancak bu masrafı pek ala Türkiye karşılayabilir. Çünkü Türkiye, 1990’lı yılların sonundan itibaren yabancı ülkelerde onlarca camii yapmış ve bunun için milyonlarca dolar harcamıştır. Örneğin sadece 1998-2000 yılları arasında Japonya’nın başkenti Tokyo’da yapılan “Tokyo Camii” için harcanan para 12.339.875 USA dolarıdır. Yazıyla (yaklaşık) ONİKİMİLYON ÜÇYÜZBİN DOLAR…
– Yani Atina’ya yapılacak camii için çıkarılan bütçe ülkemiz için çerez-çekirdek parasıdır. Bu para, Türkiye tarafından rahatlıkla karşılanabilir ve gazete haberine göre Atina’da yaşayan 200 bin Müslüman için Türkiye’nin kutsal bir yadigârı olur.
– İstanbul’un göbeğindeki patrikhane ve onlarca kilise, ayrıca Ankara’nın göbeğinde bulunan kiliseler bizim için huzursuzluk kaynağı olmuyorsa ve bizi ahlaksızlığa itmiyorsa, Atina’da yapılacak bir cami neden Yunan halkı için huzursuzluk kaynağı olsun ve onların ahlakını bozsun ki? Anlaşılan Metropolit Serafim ve onun peşine takılanlar, kendi ahlaksızlıklarını ve huzursuzluklarını bütün bir Yunan halkının huzursuzluk ve ahlaksızlığı gibi sunma gayretindeler.
-Sayıları Yunanistan’daki Türklerle kıyaslanmayacak derecede az olmakla birlikte, Türkiye’deki Rum azınlık, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini bozmuyorsa ve ayrı bir renk ve güzellik olarak kabul ediliyorsa, aynı anlayış neden bu fanatik papaz ve avanesinde bulunmuyor? Türk Milleti’ni ısrarla otuz altı ayrı etnik gruba ayırarak bu ülkede alt kimlik mücadelesi verenlerin, Papaz Serafim’den alacakları dersler vardır, ne dersiniz?
– Papaz Serafim ve onun cübbesine yapışanlar, Türk Milleti’ni Araplarla karıştırıyor olmalıdır. Yeni Haçlı savaşına milat ve bahane yapılan 11 Eylül 2001 saldırısı ve diğer terör olayları, Türkiye ve Türkler tarafından da en az Yunan ve diğer Avrupa halkları kadar telin edilmiştir. Ayrıca aynı saldırılardan Türkiye’de nasibini almıştır. Irkçı fanatik ve yobaz bir Ortodoks olduğu konusunda şüphe bulunmayan Pire Metropoliti Serafim ve hempalarının, galiba bunlardan hiç haberi yoktur.
– Türkiye Camii’nin inşa masraflarını üstlenebileceği gibi, caminin bakım masraflarını, ayrıca camide görev yapacak din görevlilerinin maaşlarını da karşılayacak kadar büyük bir ülke ve büyük bir ekonomidir. Diyanetin bu yönde bir uygulaması zaten vardır. Papaz Serafim bunları hiç düşünmesin…
Anlaşılacağı gibi; Pire Metropoliti Serafim ve yandaşlarının, Atina’da cami yapımına engel olmak için ileri sürmüş oldukları gerekçelerin çoğu eften püften gerekçelerdir. Yapım, bakım ve görevlilerin maşları gibi maliyetler ise Türk halkı tarafından rahatlıkla karşılanabilir.
Tokyo Camii için 12.3 milyon dolar Harcayan Tük Milleti, maliyeti 2 milyon doları bile bulmayan Atina Merkez Camii’nin maliyetini çerez-çekirdek parası kadar bile hissetmeden karşılayabilir. Yeter ki siyasilerimiz ve diğer devlet yetkililerimiz “HE” desinler. Bütün iş, Diyanet’in Türkiye çapında açacağı bir cumalık sergiye bakar. Batının, kendi medeniyetlerinin temeli olarak kabul ettikleri kadim Yunan medeniyetinin başkentinde bir cami yapılması ve bu caminin inşa maliyetinin Türk halkı tarafından karşılanması kadar onurlu bir davranış olabilir mi? Atina Merkez Camii, milletimize şimdiden hayırlı uğurlu olsun!!!
__________
* bkz.
Bir yanıt yazın