04 Ocak 2012 Çarşamba
ULUDERE’DE KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ, İŞTE ARADIĞINIZ CEVAP…
Medya konuşuyor, konuştukça konuşuyor ama hepsini toplayınız, bir akıl çekirdeğini bile doldurmaz. Doldurmaz çünkü konuşanlar ne hududu bilir, ne askeri bilir ne de hudutta yaşayan halkımızı bilir… Yüreği sağlam halkımız da bilmez, yani sağırlar diyalogu…
Bu nedenle boş… İnsan bilmediği konular hakkında konuşur mu hiç! Normalde konuşmaması gerekir ama bu bizim medya dediğimiz unsurlar konuşur, bilmediğini konuşur, anlamadığını konuşur çünkü amaç; halkımızı bilgilendirmek değil, halkımızın aklını karıştırmaktır… Görünene bakılırsa kazanıyorlar da…
Bu Uludere olayı nedir?
Alınan bir istihbarat sonucunda Irak kuzeyine gönderilen İnsansız Hava Araçları kalabalık bir insan grubu tespit etmiştir. Alınan istihbaratla doğrudan örtüşen bu görüntüler sonucu, gelenlerin terörist olduğu değerlendirilmiş ve havadan bombalanmıştır. Belirlenen hedeflerin hepsi isabetle vurulmuş, ancak vurulanların terörist değil kaçakçı oldukları yani kaçakçı olsa da terörist olmadıkları, ertesi gün olay yerinde yapılan incelemeden anlaşılmıştır… Neticede, 35 insanımız yani Türk Milleti, Türk Devleti ve Türk Bayrağı çatısı altında yaşayan 35 Kürt kökenli insanımız, bu bombardıman sonucu hayatını kaybetmiştir. Olay budur…
Bu olay esas alınarak, medyadan halkımıza anlatılan sorun nedir?
Türk Ordusu neden kaçakçı insanlarımızı vurmuştur?
Hudutta görev yapan Heron da olsa, asker de olsa, geceleyin Irak’tan ülkemize ilerleyen bir insan grubunun kaçakçı mı yoksa terörist mi olduğunu bilemez! Bunu aklınıza koyun…
Neden bilmez, derseniz, gece karanlığındaki insan silueti ya da Heron görüntüsü bu gelenlerin kaçakçı mı yoksa terörist mi olduğunu belirleyemez de ondan… Dolayısıyla Türk Ordusu’nun yapmış olduğu müdahale doğrudur, sonucu yanlış olsa da, başlangıç itibariyle etkin savunmaya geçmesi doğrudur. Neden bu sonuç derseniz, tartışacağız ve anlatacağız nedenlerini, biraz sabır, okuyunuz lütfen…
Medyanın ısrarla halkımızın dikkatini çekmeye çalıştığı sorun nedir?
Efendim, hudut boylarında görev yapan karakollar bu kişilerin kaçakçı olduğunu biliyordu ve karakol yol verdi bunlara. Madem yol verdi, neden vurdu?
Hudut boylarında, hudut namustur diyerek görev yapan askerlerimiz, bizim askerlerimiz, kaçakçı gruplarına yol vermez; hukuken veremez, suçtur, ahlaken veremez çünkü her kaçak parada şehit kanı vardır… Ama karakol bölgesindeki kaçakçıları tanır, çünkü her birinin kaçak geçmişi kayıt altındadır ve karakol bunu bilir. Dolayısıyla karakol kaçakçıya yol vermez, veremez, veriyorsa eğer, kendisi de kaçakçıdır. Kendisi kaçakçı da olsa geceleyin yol vermez, veremez, çünkü “gece geçenlerin kendi anlaştığı kaçakçı mı yoksa terörist mi” olduğunu bilemez ve üstelik de geçenlerin ne geçirdiğini de bilemez; silah olabilir, geçenler kaçakçı görünümünde terörist de olabilir… Dolayısıyla hiçbir yetkili, ister onbaşı ister yüzbaşı, bu riski göze alamaz, çünkü kurşun adres sormaz, geçen terörist ise kendisinin de hayatta kalacağını kimse garanti edemez… O yüzden geçin bunları…
Medya diyor ki; efendim karakol ile vatandaş arasında yazılı olmayan ki birçok televizyon kanalı bu şekilde haber verdi, gizli bir anlaşma vardır, hudut karakolu ekmek parası için kaçakçılık yapanlara göz yumar?
Bakınız hudut geçişi ayrı şeydir, hudut boyunda, elinde bir kilo çayla yakalanmış kaçakçı ayrı şeydir. Hudut birliklerinin asli görevi en başta hududu korumaktır, yasa dışı hudut geçişini önlemektir. Hudut boyunda rastlanan bir kişinin elindeki bir kilo kaçak çay, bir karton kaçak sigaraya kimse zaten işlem yapmaz, yapmadı da, yapmak da doğru olmaz, çünkü hayatın görünen gerçeğidir bu. Gündüzün bu şekil karşılaştığı kişiye karşı inisiyatif kullanabilir, kimse de “neden bu hoş görüyü kullandın”, demez, demedi de. Ancak hiçbir komutan, bölgesinde kaçakçı olarak tanınan da olsa, bu kişilere “hududu geç”, “hududu şu noktalardan geç”, “şu noktalardan geri dön”, “kaçak mal getir” demez, diyemez, çünkü böylesi yaklaşımların bu terör ortamında, sonucunun ne olacağını kestiremez… Sonuçta kaçak demek, para demektir, para için de kimse hayatları tehlikeye atmaz, atamaz… Bunları da geçin…
Ha diyeceksiniz, asker de hiç mi kaçakçı yok? Var, Kaçakçılığı önlemekle görevli olan bir Gümrük ve Tekel Bakanı’nın kaçakçı olarak yargılanıp ceza aldığı bu ülkede, askerden de kaçakçı olur, siyasetçiden de, Vali’den de, Kaymakam’dan da, Savcı’dan da… Ama 600 bin kişilik bir orduda, üç, beş, on ya da yirmi kişinin kaçakçılık yapmış olması demek, “Türk Ordusu kaçakçıdır”, demek değildir. Kaldı ki orana vurursanız, siyasetçiden çıkan kaçakçı sayısı, askerden çıkan kaçakçıdan çok daha fazladır. Neyse konumuz bu değil, bilmenizi istediğim; hudut komutanları medyada anlatıldığı gibi, bir köye, bir bölgeye “size hudut geçişi serbest, kaçakçılık yapın ve kazanın” demez, diyemez…
Medyanın ısrarla halkımızın dikkatini çekmeye çalıştığı bir başka konu ise şudur; İstihbarat alınmış da olsa, neden Türk Ordusu bu istihbaratı neden yerinde değerlendirmedi ve konuyu iyice araştırıp karar vermedi, dolayısıyla bu çerçevede vermiş olduğu karar yanlıştır… Hesap sorulsun, yargılansın vs…
Türk Ordusu’nun, başka istihbarat kaynaklarından haber gönderilmiş, “şu günlerde.. şuralarda… kalabalık bir terörist grubu… hududu geçecek… karakollara saldıracak… bu grubun içinde pkk’nın sözde lider kadroları da yer alacak…vs…” şeklinde bir haber elinde… Ve bir bakıyorsunuz, aynı tarih aralığında, üstelik pkk’nın Haftanin inlerinden çıkan bir grup hududa doğru ilerliyor ve Heronlar bunu tespit ediyor… Yazılı verilmiş olan haber, Heron görüntüsü ile de teyit edilmiş oluyor… Ne yapacaktı yani?
Peki, bu durumda siz Türk Ordusu yerinde olsanız ne yapardınız?
Elinizde geçmişin acı örnekleri var, tıpkı 19 Haziran 2010 Şemdinli Mezargediği baskını gibi… Tümen Komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya… “Görüntü aldık ama kaçakçı sandık ve ateş etmedik” diyen… Kaçakçı sanılanlar meğer terörist imiş, ateş edilmeyince, bir baskın, 11 şehit ve general de yargılanıyor şimdilerde… Yani kaçakçı sanıp da, vatandaş zarar görmesin için, ateş etmediğinden dolayı bir komutan yargılanıyor… Şimdi ise durum ne; “terörist sanıp ateş ettiği için yargılanıyor Türk Ordusu”… Bu bir tuzak! Bu bir açık tuzak!
Peki, kim yaptı bunu?
Türk Ordusu’nu kim tuzağa çekti?
Gerçekten bu soruların cevabını bilmek istiyorsanız, anlatalım…
Son yaşadığımız yirmi yedi yıl, yani 30 Ağustos 1984 Şemdinli baskınından bu yana yaşadığımız onca yıl bize gösteriyor ki içimizde KÖSTEBEKLER var…
Kimin Köstebeği? İngiliz, Fransız, İsrail ve ABD ve de Rus köstebekleri var, daha başkaları da var, bu gerçek…
Peki, kimdir bu KÖSTEBEKLER?
Bilmiyoruz, evet, açıklıyorum, biz içimizdeki köstebeklerin kim olduğunu bilmiyoruz…
Peki, nasıl bulacağız bu köstebekleri?
Zor ama imkânsız değil… Buluruz, inanın bu köstebekleri buluruz, zor ama imkânsız değil… Nasıl buluruz, onu da günü geldiğinde konuşuruz, çünkü günü değil, çünkü devletimizi yönetenler “NE MUTLU TÜRK’ÜM” diyen zihniyetlerden değil…
Peki, ne olacak bu ULUDERE?
Kolayı var, çok kolayı, “Kim kazandı, kim kaybetti” diye sorun kendinize, olayı çözersiniz…
Peki, kim kaybetti?
En başta halkımız, 35 vatandaşımız öldü, Türk Bayrağı ve Türk Devleti’nin kimlik ve güvenlik şemsiyesi altında yaşamak isteyen 35 vatandaşımız öldü, demek kaybedenin başında o var, halkımız.
Peki, ya başka?
Türk Ordusu, Türk Ordusu öyle bir noktaya getirildi ki “vatandaşını öldüren ordu” konumuna düşürüldü… Ah Mehmedim ah, uğruna can verdiğin Bayrak, millet ve vatan uğruna seni ne hale getirdiler; kendi insanını bombalayan asker… Demek kaybedenin ikincisi Türk Ordusu…
Peki, başka kim kaybetti Uludere olayında?
Yok ki, başka yok, ordu ve millet… Ordu milletin ordusu ama araya kan koydular…
Peki, kazanan kim oldu, ölen 35 vatandaşımızın kanı üzerinden yapılan siyasetle kazanan kim oldu?
En başta, pkk ve siyasetçileri… Baksanıza her gün “katliam, katliam” diye çığlık atıyorlar… Olayı Cenevre Savaş Konseyine taşıyacaklarmış… Ölen vatandaşlarımız ruhları üzerinden bile siyaset yaparak pkk çaputu koydular o asil insanlarımızın tabutuna ve öyle taşıdılar… Ardından pkk siyasi başı Demirtaş “Ülke bölünmüştür artık” diye açıklama yaptı… Yani görünürde kazanan bu siyasi ve silahlı çeteler…
Başka?
AKP siyaseti… Geçin o “ordumuz iyidir, hoştur, Genelkurmay görevini yapmıştır “ laflarını, boş onlar boş… Adına ahlaksız ve hukuksuzca “ERGENEKON, ERGENEKON” “diyerek ordumuza saldıran AKP siyaseti görünürde kazandı ve ordumuzu şimdi halkımızla karşı karşıya getirmeyi başardı… Amacı buydu zaten; Kapıkulu ordusu… Yat diyecek yatacak, kalk diyecek kalkacak bir kapıkulu… Türk Ordusu bu, anayasa önünde Hükümet’e bağlı… Ne olacak şimdi? Olan oluyor zaten; Genelkurmay Cumhurbaşkanı önünde, Genelkurmay Başbakan önünde, Genelkurmay Bülent Arınç önünde… Türk Ordusu; “BEN KASTEN YAPMADIM” diyerek savunmada… Üstelik bu zihniyetlerin karşısında savunmada… İstedikleri de buydu zaten, Türk Ordusu’nu savunmaya zorlamak ve kazandılar gibi şimdilik… Baksanıza “Türk Ordusu artık bir onbaşının sorumluluğunda olan her işten huzura çıkıp hesap verir” duruma geldi, istedikleri buydu zaten…
Bundan sonrası kim kazandı derseniz; ABD Bop Projesi ile, Avrupa Birliği Bizans Projesi ile, İsrail Yahudi Kürdistan ve Büyük İsrail Projesi iler kazanmış gibi görünüyor…
Hala bize “Kim bu Uludere Olayını yaptı”, diye soracak olursanız, bu işten kazananlar yaptı…
Kim bu kazanan derseniz; ABD-AB-İsrail…
Başka kim derseniz; AKP-PKK…
Yani bu adına BOP denen, adına Bizans denin, adına Büyük İsrail ya da Yahudi Kürdistan denen proje tıkır tıkır işliyor, Uludere bahane…
Bu olay çözülür mü derseniz;
Uğur Mumcu çözüldü mü?
Eşref Bitlis çözüldü mü?
Cem Ersever çözüldü mü?
Necip Hablemitoğlu çözüldü mü?
….
Katiller kim?
Son söz: Sahi bu pkk’nın inleri neresi; Uludere karşısı Haftanin, Çukurca karşısı Zap, Dağlıca karşısı Avaşin ve Aktütün yanı Basyan ve de Şemdinli- Derecik altı Hakurk…
Peki, kimin bölgesi buralar?
Barzani’nin…
Son soru: Barzani Erbil’de kimle dans etti?
Erdoğan ile, üstelik “Burası Muştur” türküsü söyleyerek…
O zaman yeniden soruyorum sizlere:
KATİLLER KİM!
Erdal Sarızeybek
KAYNAK: çarçella…