Gerçekte yıllardır Rumlar, 1968 yılından beri sürdürülmekte olan müzakereleri bilinçli bir şekilde baltalıyorlar.
Ne vakit müzakereler kendi istekleri doğrultusundan çıkmaya meyletse hemen bir bahane buluyorlar ve müzakereleri çıkmaza sokuyorlar.
Nasıl olsa kaybedecekleri bir şey yok.
Tanınan hükümet kendileri.
Kıbrıslı Türkleri de “Ortak” olarak mevcut devlete kabul etmek ve yönetimi paylaşmak istemiyorlar.
İstedikleri bir şey, saptadıkları tek bir hedef var.
Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlüğünü hukuki yollardan ortadan kaldırmak, adanın tümüne 1974 Mutlu barış Harekatı öncesinde olduğu gibi mutlak hakim olmak ve Kıbrıslı Türkleri de azınlık statüsünde yönetmek.
Bu hedefe gitmeyen her yola “felik” yani takoz koyuyorlar.
Şimdi gene müzakereler aynı aşamaya geldi.
Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun müzakerelerde sağlam duruşu, konulara hakim olması, BM tarafından da kabul edilen çözüme yönelik öneriler yapmasına ilaveten Türkiye’nin adaya barış gelmesini istediğini devamlı vurgulaması ve en önemlisi bölgenin politik/ekonomik lideri konumuna gelmesi müzakerelerin istikametini iyice belirginleştirdi.
Uluslararası kurallar ve koşullar haklının hakkı olduğu yönde değil, güçlünün istediği yönde geliştiğinden müzakerelerden 47 yıldır bir sonuç alınamadı. Ne var ki artık gidişat, -son 47 yıldır sürdürülen müzakereler Rumların bütün çabalarına ve Güvenlik Konseyi Daimi Üyelerini devreye sokmalarına rağmen- hiçte Rumların istedikleri yönde değil.
Avrupa Birliğine girme nedenleri, Avrupa ülkelerini arkalarına alıp Türkiye’ye baskı yapmak, bir şekilde adadan Türk askerini atmak ve adaya tümden hakim olmak içindi. Bunları Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin 4. Başkanı Glafkos Klerides, anılarını toparladığı kitabında açık ve net olarak dile getirmekte.
Hristofyas’ın şimdi en büyük korkusu “Çok Taraflı Toplantı.”
Bu “Çok Taraflı Toplantı”da;
Kıbrıslı Türkler Kıbrıslı Rumlarla eşit statüde masaya oturacaklar.
Masada (1960) Kıbrıs Cumhuriyeti olmayacak Onun yerine Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rum halkının liderleri ve müzakere heyetleri olacak veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanları ve Müzakere heyetleri yer alacak.
Rumlar isteseler de istemeseler de, Kıbrıslı Türklerle ya ortak bir devlet kurmak zorunda kalacaklar ya da adadaki mevcut iki halkın anlaşamayacağı kanaati oluşacak ve adadaki iki ayrı devletin varlığı resmen kabul görecek.
Hristofyas başına gelecekleri artık az çok görmeye başladı.
New York’un Long Island bölgesinde yer alan Green Tree çiftliğinde yapılacak görüşmeden sonraki aşamada “Çok taraflı Toplantı” çağrısı yapılacak ve bu toplantıda da, Rum tarafı görüşmeci değil, ne yapması gerektiğinin kendisine söylendiği taraf olacak. İtirazları oylamada azınlık sayısında kaldığı müddetçe, kabul edilen her kararı uygulamak zorunda kalacak.
Bu kararları uyguladığında da Rum Cumhurbaşkanı Demetris Hristofyas, Helen tarihine yani Yunan tarihine “Kıbrıs adasını kaybeden başarısız lider” tanımıyla geçeceğinden, Green Tree toplantısından nasıl kaçabileceğinin ve bu süreci nasıl durdurabileceğinin hesaplarını yapmakta.
Ancak Hristofyas tıpış tıpış Green Tree zirvesine gitmek zorunda.
İstese de gidecek, istemese de…
Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Makarios da 1 Ocak 1964 sabahı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı iptal ettiğini açıklamıştı. Herhalde dalgadaydı veya da Bizans kurnazlığı yapıp ortaya bir zarf atmıştı.
Ama tutmadı. O denli ağır bir tepki aldı ki. Yanlış anlaşıldığını söyleyerek sözlerini geri aldı.
Hristofyas’da aynısını yaptı dün. Zarf attı ama tutmadı.
İllaki gidecek. Kaçarı yok.
Prof. Dr. Ata ATUN
6 Ocak 2012
Bir yanıt yazın