Bir günde tam 6 mahkeme. 27 Aralık 2011’de 6 yerde mahkeme vardı.
Yüzlerce sanık.
Silivri’de aynı günde iki dava. 3. Balyoz davası. Yeni başladı. Aralarında korgenerallerin de bulunduğu 143 asker yargılanıyor…
Bunun yanında bir de “İnternet Kurma” suçuyla yargıç önüne çıkarılan subaylar var… 47. Duruşması yapıldı. Henüz sonuç yok…
Dink Davası Beşiktaş’ta, KCK Davası Diyarbakır’da, Yolsuzluk Davası Kayseri’de ve ODA TV Davası İstanbul’da.
Eğitim, öğretim haklarını savunan , “Eğitim, öğretim parasız olsun” diyen gençler de yargılanıyor.
Ayrıca 99 gazeteci tutuklu. Gerçi Adalet Bakanı içeride sadece 8 gazetecinin olduğunu söylüyor!… Ama Tutuklu gazeteci sayısında dünyada ilk sıradayız. İstatistikler basın özgürlüğünde Türkiye’yi en sonlarda göstermeye devam ediyor.
Özel mahkemeler, özel savcılar, özel yargıçlar işbaşında. “Hainleri, darbecileri, hükümet düşmanlarını ortaya çıkarmak için (!)” büyük bir aşk ve şevkle çalışıyorlar…
“2005’te terör suçu 273 iken, 2010’da bu sayı 12.897’ye çıkmış; dünyada terör gerekçesiyle tutuklu bulunan insan sayısı toplam 35.117, Türkiye’de aynı gerekçeyle tutuklu olan insan sayısı 12.897…”
Yani dünya teröristlerinin üçte biri Türkiye’de yaşıyor? Bu nasıl demokrasidir? Bu nasıl düşünce özgürlüğüdür?
AKP’nin ileri demokrasisi işte bu…
Binlerce sayfa iddianame. 25 kuruşluk CD’ler. Gizli tanıklar…
İddianamelerin okunması bile aylarca sürüyor. Ama sanıklar bekliyor. Dört duvar arasında… Güneşe, ormana, kurda kuşa, denize, çoluğa çocuğa hasret… Eşlerden, dostlardan uzakta bir yılbaşını daha zindanlarda geçirecekler…
Tutukluluk cezaya dönüşmüş durumda.
Aralarında şeker, kalp, tansiyon hastaları da var. Aralarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından binlerce oy alıp milletvekili seçilenler de var…
Bazıları tek kişilik hücrelerde.
İşte ileri demokrasi manzaraları bunlar…
Türkiye, büyük bir hapishaneye dönüştürüldü 2011’de.
Muhalifler, AKP’ye karşı çıkanlar hapishanelere dolduruluyor. Eleştirenler korku, baskı yöntemleri ile susturulmaya çalışılıyor.
AKP, akraba – taalluk, tarikatçılar, yandaş basın dışında herkes bu ülkede potansiyel darbeci, herkes suikastçı, herkes hükümeti devirme planı yapıyor, yedisinden yetmişine herkes Ergenekoncu…
Suç işleyen bir AKP’linin ya da yandaşın yargılandığını, gözaltına alındığını siz gördünüz mü hiç?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ “Eylemleri Ergenekon’un sözcülüğünü yapan bir takım kesimler yapıyor” diyerek greve katılan sağlıkçıları da “Ergenekoncu” ilan etti. Bundan daha komik bir şey olabilir mi?
Hukuk siyasallaştı… Taraf oldu. Yakında grev yapan sağlıkçıları da “Ergenekoncu” diye toplarlarsa sakın şaşırmayın.
Oysa hukuk evrenseldir ve tektir. Kişilere, kurumlara ve ortama göre değişmez.
Ama şu sıralar yurdumuzda üç tür hukuk oluşmuş durumda: Birincisi “”Habur hukuku, ikincisi Silivri hukuku, üçüncüsü Deniz Feneri hukuku.
“Habur Hukuku”nda hukuk adamları seyyar mahkemeler kurarak, dağlardan inen teröristlerin ayaklarına değin gitti. “Teröristler rahatsız olmasın, tepkiler çıkmasın“ diye mahkeme salonlarından Atatürk posterlerini, Türk bayraklarını kaldırdılar.
Şimdi af sırası bebek katiline ve PKK’lı teröristlere geldi. AKP af ortamını hazırlamaya çalışıyor. Daha sonra sıra Türkiye’nin parçalanmasına, yani “Ulusların kaderlerini tayin hakkı”na gelecek…
“Deniz Feneri Hukuku” ise kaplumbağa hızı ile yürüyor. Alman Savcının Türkiye’deki zanlıları sorgulama isteği bile anında reddedildi.
“Silivri Hukuku”nda yargılama sisteminin nasıl yapıldığını, kanıtları, tanıkları hep birlikte izliyoruz. Fazla söze gerek yok.
Oysa Silivri’de yargılanan sanıklar, duruşmaların televizyonlardan yayınlanmasını istiyorlar. Yetkililerin çekindikleri, korktukları, gizledikleri bir şeyler yoksa onların bu dileklerini yerine getirmelidirler.
İşte o zaman gerçekler gün ışığına çıkacak, halkımız neyin ak, neyin kara olduğunu yakından görecektir…
Kendilerini topluma “sütten çıkmış ak kaşık” gibi tanıtanlar, hapishaneleri muhalifleri ile dolduranlar, herkesi darbecilikle, ihanetle suçlayanlar, yürekleri yetiyorsa önce kendi dokunulmazlıklarını kaldırıp, adalet önünde hesap versinler. Temize çıkıp, gerçekten “ak” olsunlar.
Türk Ordusu ile uğraşacaklarına, önce Deniz Fenerlerinin Mecliste bekleyen dosyaların, Kayıp Trilyon Davalarının yargı yolunu açsınlar…
Ali Eralp
İLK KURŞUN, 29 Aralık 2011