Cemaat, Atatürk ilke ve inkilaplarından yükselen faziletin cumhuriyet kurumlarına merkezci,seçkinci ve otoriter bir zihniyetle yansıdığı savıyla devlete karşı açtığı savaşı kazanmış görünüyor.
Hem anayasal hukukî düzeyde kurumsallaşmış siyasî kültür hem de bu siyasi kültüre yönelik insan yetiştirme düzeni değiştirilmiştir.
Şimdi sağında CIA,solunda MOSSAD ile Türkiye’nin yeni derin devletini oluşturan cemaat ve emrinde AKP iktidarı ve yeniCHP muhalefeti, bir yanda Atatürkçü faziletin yansıdığı siyasal ve toplumsal sistem,yargı ve asker-sivil ilişkilerinde son eksiklerini tamamlıyor ve yeniTürkiye’yi giderek küresel serbest piyasanın daha çok uydusu haline getiriyorlar.
*
Cumhurbaşkanı Gül’ün Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine atadığı Mümtaz’er Türköne’nin misyonunu da bu çerçeveden düşünmek gerekiyor.
Misyon Atatürkçülüğün yalan,tahkir ve tezyifle sulandırılması ardından toplumun şuursuzlaştırılmasıdır.
Ne ki Mümtaz’er Türköne’nin,”Akşamcısı Atatürk’ü beyaz leblebi ve keçi peyniriyle rakısını yudumlayarak, arabesk dinleyerek yad etsin. Alevi’si ayin-i cemde niyaza dahil etsin. Öbürü mevlit okutsun, dua etsin. Sadece Anıtkabir’e gidip çaput bağlamasına karşıyım” ifadeleriyle gösterdiği dini-imanı ve mefkuresiyle inanılmaz densizliğine hak ettiği yanıt damardan verilmelidir.
*
Mümtaz’er ve benzerlerini daha iyi tanımanın yolu tarih şeridini taa en başından bu güne çevirmekten geçiyor.
Charles Darwin,”Türlerin Kökeni” adlı eserinde, canlı türlerinin nesilden nesile,kalıtım- çeşitlilik- seçilim esasları çerçevesinde değişime uğrayarak farklı özellikler kazandığını konu ediyor.
Gregor Mendel bir gen havuzu içinde bir nesilden diğerine karakterlerin aktarımını konu eden “Kalıtım Kuramı”nda Darwin’ in tezini kuvvetlendiriyor.
Tez hipotezle başlıyor, destekleyen deneyler sonucunda kuram, tekrar tekrar desteklenmeler sonucunda kanun haline geliyor
-ki;Darwin ve Mendel Kuramlarına doğa bilimcilerinin yüzde 99.8′ i inanıyor!
*
Büyük Patlama “evrenin doğuşu”dur,bir şekilde zamanla dünyada “yaşam” başlıyor; bitkiler,hayvanlar ve maymunlara varan bir evrim zincirinde insanlaşma ve Charles Darwin,”Türlerin Kökeni” eserine -işte, bu noktadan hareket ediyor!
Halbuki başlangıçtan çok sonra tek Tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında -mesela,Kuran-ı Kerim’de yaratılışla ilgili ayetlerde de;
“Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde yarattı.Sonra arş üzerine istiva buyurdu” Araf Süresi 7-54 ayeti,Allah’ın önce”gökler”den kasıt paralel evrenleri ve “yer”den kasıtla bilinen ve mütemadi genişleyen ve dünyanın da yer aldığı “evrenin doğuşu” bildiriliyor.
*
Araf Süresi 7/11-12-13 ten devamla,”Sizi önce yarattık,sonra size şekil verdik.Sonra da meleklere dedik ki:”Adem’e secde edin” ayeti ise yaratılan göklerin ve yerin ve bunların sakini meleklerin ardından ilk insan Adem’in şekillendirilerek yaratıldığı,bu konumuyla Kainat’ın “insan” efendisine daha önce yaratılmışların biatının istendiği anlaşılıyor.
“Ancak İblis secde edenlerden olmadı.Beni ateşten yarattın,onu çamurdan,dedi” bunun üzerine,”Allah dedi ki,Hemen in oradan…çünkü sen aşağılıklardansın!”ayetinde;ateş ve çamur’un, Büyük Patlama ardından yalnızca bu evrende yaşamın var olduğu dünyada bulunduğunun hatırlanması gerekiyor!
*
Adem ve eşi,İblis’in apaçık bir düşman olduğu bilincindedir ve tüm evrenlerin birbirine geçiştiği cennettedirler,bir zaman sonra İblis’e kanıyorlar.
Araf 7/24-25’te ;”Allah buyurdu ki:”İniniz biriniz birinize düşman olarak.Size bir zamana kadar yeryüzünde bir yerleşip kalmak ve bir nasip olmak takdir edilmiştir”ayetiyle;
Adem’in ve Havva’nın -aşağıya,ateşin ve çamurun,bitkilerin,hayvanların ve insana benzer yaratılışların olduğu yeryüzüne indirildiği anlaşılıyor.
*
Kutsal Kitaplar “Yaratan”ın tek olduğunu, doğmadığını ve ölümsüzlüğünü söylüyor.
O halde bir zaman ve bir yerde dünyada Adem ve Havva’ nın doğması ve doğumuna birilerinin aracılık etmesi gerekiyor -nitekim,onlarda -işte,o maymunla insanlaşma evrim zincirinde insana benzer bir dişi yaratıktan doğuyor…
Adem ve Havva’ nın anası ve babasından farkı,Yaratan’ın ruhundan illiyyun tüneliyle onlara üfürdüğü ruhtur.
Nâr’dan ve Nur’dan “yaşam” başlıyor…
*
Hz.Adem ve Havva; Yaratan’dan enerji alıp tüm insanlığa evreni aydınlatacak enerjiyi dağıtan bir görevdedir ve başlangıcını onların yaptığı insan soyunun macerası başlıyor.
Allah’ın illiyyun tüneliyle üfürdüğü ruhtan alan sayısız insan doğuyor…
Mesela,Büyük Hun’da Mete ve çağdaşları, bir başka dönemde Göktürk’te Bilge Kağan ve çağdaşları, başka bir dönemde Gazne’de Alp Tekin,-işte Selçuklu’da Selçuk Bey,Osmanlı’da Osman Bey,bir başka dönemde Mustafa Kemal vardır-ki,çağımız Türklerine enerjisini veriyor.
O nedenle Türk Ulusu ona Atatürk,başka uluslarda kendilerine ait olana ulu diyor!
*
Şimdi Atatürk’ün külüstür bir imparatorluğun külü üzerinden “Bağımsızlık Aşk’ı” kaynağından kurduğu Türkiye’yi düşününüz.
Müthiş biri geri kalmışlık ve devasa borç yükünü de!
Halkevleri,Köy Enstitüleri,Kültür-Dil-Edebiyatta atılan dev adımları…
Ya da tayyare fabrikasını,basma fabrikasını,traktörü-ziraat kooparatiflerini,üretme çiftliklerini…
Tek ulus çatısı altında ve dinsel ayrışma olmadan…
Bağımsızlık aşkı ile gürül gürül çok partili demokrasiye geçilen yılları,2.Dünya Savaşını,Hiroşima-Nagazaki’yi,NATO,ikili anlaşmalar,Dünya Bankası,IMF komünizme karşı duruşu!
Fakirliği,çaresizlikleri,bilgisizliği fakat gayreti ve iyi niyeti düşününüz.
*
Küreselleşmenin şu dakikasında da İslamın batıya entegrasyonu için ılımlılaştırıldığını ve bölgede enerji güvenliğinin sağlanmasını teminen asker ve hamal edildiğimizi de görünüz!
O külüstürün külünden bağımsızlık Aşk’ı ile oluşturulan Cumhuriyet bugün bu amaçlar için dönüştürülmüş bulunuyor.
Kimileri için Atatürk ve kimliği açık düşman haline gelmiştir.
Tek ulus,üniter devlet,laik sistem hakkında karar verilmiş,ilanı için gün bekleniyor.
Bozuk niyetler,gıdıklanan islam ve yeniTürkiye Cumhuriyeti!
*
Mümtaz’er Türköne,”Atatürkçülük diye verimsiz, faydasız bir meslek üretildi. Bir kere bu tahammülsüzlük niye? Bu eleştiriye neden bu kadar tahammülsüz oluyorlar? Atatürkçülük eleştirilemez mi? Eleştirilemeyen şeyin adı “dogma” değil mi? Atatürk’e dayanıp dogma üretmek Atatürk’ün mirasına ihanet değil mi? Eleştirilmekten neden bu kadar rahatsız oluyorlar?”diyor.
Atatürk’e dayanıp yaratılan dogma Türk’lerin bir millet olarak yaşama azmi ve iradesinin göstergesi olan “millî şuur”dur-ki,bir yanıyla toplum olarak mahşer günü Peygamber şefaatine Atatürk’ün sancağı altında gideleceğine dair dillendirilmeyen fakat ölümsüz inanıştır.
Dillenmiş ve çaputlanmış bir maymunun buna inanmasına imkân yoktur!
*
Benzemiyorlar mı?
Bir yanıt yazın