19. yüzyıl İstanbul’undan göz alıcı sahnelerle dolu Lewis’s Illustrations of Constantinople tam 174 yıl sonra okuyucuyla tekrar buluştu. Dillere destan güzelliğiyle dünyaya nam salan İstanbul şehri, erken tarihlerden itibaren Batılı gezginlerin, edebiyatçıların, bilim adamlarının ve ressamların ilgisini çekmiştir. Kalem ve fırçalarıyla tarihe görsel notlar düşen bu ressamların arasında yer alan John Frederick Lewis resimleri, tekniği ve yaşantısıyla ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
John Frederick Lewis, Doğulu bakışıyla Doğu’yu anlatabilmek için halkın içinde, onlarla birlikte yaşar. İstanbul’un görünümlerinden oluşan albümü 1837 yılında yayınlanır. Coke Smyth’in desenlerinden yola çıkarak hazırladığı ve taşbaskı tekniğiyle basılan Illustrations of Constantinople serisinde yer alan görünümlerin 3’ü Bursa, 3’ü Orşova, diğerleri ise İstanbul konuludur.
Tablo yapılmaya değer güzellikte (pitoresk) etkileyici manzaralardan oluşan bu albüm, 19. yüzyıl İstanbul’unu görsel bir şölen olarak sunuyor. Albümün sayfaları 56 X 38,5 cm. olup resimlerin altında el yazısıyla kendisi tarafından yapılmış açıklamalar yer alıyor.
Denizler Kitabevi tarafından orijinaline sadık kalınarak tıpkı basımı yapılan kitaba Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay da bir önsöz yazdı. işte Kubilay’ın önsözüyle John Frederick Lewis’in hayatı ve kitabının özellikleri…..
Tarihe düşülen görsel notlar
Dillere destan güzelliğiyle dünyaya nam salan, üç devlete başkent olması dolayısıyla ‘imparatorluklar şehri’ ünvanını taşıyan, cihan imparatorluğu Osmanlı devletinin merkezi İstanbul, erken tarihlerden itibaren Batılı gezginlerin, edebiyatçıların, bilim adamlarının ve ressamların ilgisini çekmiştir.
Kente gelen Batılılar arasında ressamlar da vardı. Kalemleri veya fırçalarıyla tarihe görsel notlar düşen bu ressamlar arasında yer alan İngiliz John Frederick Lewis, gerek resimleri ve tekniğiyle, gerekse yaşantısıyla ayrıcalıklı bir konuma sahiptir.
Londra’da 1805 yılında gravür sanatçısı Frederick Christian Lewis’in oğlu olarak dünyaya gelir John Frederick Lewis, ailesinden gelen sanat yönüyle ressamlığa başlar ve karyerinin ilk yıllarında zamanının büyük çoğunluğunu hayvan resimleri ve illüstrasyonları çizerek geçirir. Araştırmacılar, 1827?1832 yılları arasını sanatçının ‘geçiş dönemi’ olarak adlandırmıştır. 1827 yılında kendi atölyesini kuran Lewis, uzun süre etüt ettiği hayvan ve spor konulu resimlerin yerine artık suluboya tekniğinde çalışmaya başladığı manzaralar, enteriyörler ve figür eskizleri çalışır. Sanat hayatının sonraki dönemlerinde bu tarz çalışmalarla ün kazanacaktır.
1829 yılında babasına eşlik ettiği sanat gezisi yaşamında farklı başlangıçlara yol açar. Özellikle 1832 yılındaki İspanya gezisi ve devamındaki Fas seyahati onun sanatsal ve kişisel yaşantısının sonraki dönemleri için bir menzil taşı oluşturacaktır. İspanya ve Fas’taki İslâm mimarisi etkisindeki yapılar onu çok etkiler. Özellikle Elhamra Sarayı’nın mimari çizimlerini ve günlük yaşam sahnelerini içeren birçok resim yapar. Bu resimlerini 1835 yılında Sketches and Drawings of the Alhambra ve 1836 yılında Sketches of Spain and Spanish Character adlarıyla arka arkaya iki kitap halinde Londra’da yayınlar.
Seyahat tutkusu onu önce 1837 kışını geçireceği Paris’e, ardından da Floransa’ya, Napoli’ye ve iki yıl kalacağı Roma’ya götürür (1838?1840). Roma’da yaşadığı sırada bir kere daha Fas’a gittiği bilinmektedir. Bu gezilerinde etkilendiği İslâm kültürünü ve mimarisini yakından tanımak için 1840 yılında daha uzun bir geziye çıkar. Güzergâhında Arnavutluk, Korent Körfezi, Atina ve 1841 yılında geleceği İstanbul’un da yer aldığı ‘Levant’ gezisi, yaşamının 10 yılını geçireceği Mısır’ın Kahire şehrinde sonlanır. 1841?1851 yıllarını burada geçirir. Bu arada 1847 yılında İskenderiye’de tablolarının birçoğunda model olarak kullanacağı Marian Harper ile evlenir.
TÜRK BEYİ GİBİ YAŞADI
Kahire ile Londra’daki yaşantıları arasında derin uçurumlar vardır. Kahire’de bir Türk Bey’i gibi yaşar.
Gençliğinde ve Kahire’ye gidene kadarki seckin alışkanlıklarını, davranışlarını, Avrupalı tavırlarını bir kenara bırakır. Yaşantısı ve giyimiyle bir Doğulu’dan farkı kalmaz. Kahire sonrası yaşamını, toplum içine çok karışmadan ve yaşadıklarını paylaşmadan ölümüne dek Londra’nın dışında sürdürür (1876).
Lewis ve çağdaşı olan Oryantalist ressamlara gelinceye kadar Batılı ressamların gözündeki Doğu, Osmanlı Türk kavramları ve tiplemeleri değişiklik gösterir. Karşısındakini ve merak edileni tanımaya başlamanın derecesine göre uygulamalar ve yaklaşımlar da farklılaşır.
John Frederick Lewis, Doğulu bakışıyla Doğu’yu anlatabilmek için onların içinde, onlarla birlikte yaşar.
İstanbul’un görüntülerinden oluşan albüm, İstanbul’u ziyaret etmesinden önceye dayanır ve 1837 yılında yayınlanır. Coke Smyth’in desenlerinden yola çıkarak hazırladığı ve sepya renk üzerine taşbaskı tekniğiyle basılan Illustrations of Constantinople serisinde yer alan sahnelerin 3’ü Bursa, 3’ü Orşova, diğerleri ise İstanbul konuludur. Resimlerde pitoresk manzaralar ağırlıktadır. Sultan II. Mahmud dönemi (1808?1839) İstanbul’unu temsil eden bu görsel şölen, Kral IV. William ile Kraliçe Adelaide’e ithaf edilmiştir.
MİMARİNİN RESİMLE ANLATIMI
Yağlıboya ve suluboya tablolarında aslına sadık kalınarak çizilmiş ayrıntı bolluğu, İstanbul serisinde de karşımıza çıkar. Mimarinin resimle anlatımında, mimari süsleme ve kabartmaları net bir şekilde takip edebiliriz. Enteriyör sahnelerindeki (örneğin Bursa Ulu Cami’nin içi) ışık huzmeleri, renk cümbüşü, giysilerdeki desen bolluğu, mimari ayrıntıların net görünümü ve görsel zenginliği, kompozisyon kurgusu, “her yapıtında olduğu gibi, resmin yüzeyindeki ayrıntılar bize büyüleyici bir öykü anlatmaya başlarlar.