İktidarı sürecinde AKP Türkiye Cumhuriyetinin Milliyetçi,Halkçı,Devletçi,Laik,Devrimci ilkeleri ve bu ilkeleri bütünleyen Ulusal Egemenlik,Ulusal Bağımsızlık,Ulusal Birlik-Beraberlik,”Yurtta Barış,Dünyada Barış”,Çağdaşlaşma,Bilimsellik- Akılcılık,İnsan- İnsanlık Sevgisi ülküsünü;
Yüzyıllık köhne yargıları üzerinden ve kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları,medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazi oluşturmak,devleti ve rejimi buna denk olarak yapılandırmak suretiyle dönüştürüyor.
Türkiye modelinden esinlenerek Arap Coğrafyasında da ekonominin yeni bir sermaye birikimi oluşturmayla pazar ekonomisine çekilmesini teminen milli gelir ve reel hayat arasında oluşmuş derin uçurumda halkların tepkisinden yararlanılarak,
kendi sivil toplum örgütleri, sendikaları,medyası ve anında harekete geçebilecek kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla yeni devlet yapılandırmalarının ve rejimin sağlanacağı-işte,Fas,Tunus,Libya,Mısır,Ürdün,Somali,Sudan yeniden biçimlendiriliyor,Suriye dönüştürülmeye çalışılıyor.
Bu esnada hem Türkiye hem Arap Coğrafyasında ulusal,etnik,mezhepsel,sınıfsal farklılıklar dışlanırken bölgenin sosyo-politiği “istikrarsızlık”la yükleniyor.
Ne ki ülkeler yapılarına,sorunlarını aşma kapasitelerine bağlı olarak ekonomik değişkenler ile sosyo-politik değişkenlerin etkileşmesiyle oluşan istikrarsızlıkla orantılı büyümektedir -o nedenle, bir bir emperyalizmin ağına yakalanılıyor.
*
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran’ın nükleer programına dair açıkladığı raporun ardından BM Güvenlik Konseyinin ilave yaptırım kararları ise İran’ı “tecrit” etmeyi amaçlıyor.
Tecrit insandan- ulusa ilişkide bulunulan topluluktan çıkarılma,sosyo-ekonomik ve kültürel olarak yalnız bırakma suretiyle dış dünyadan koparılmadır.
Tecritin bireyden geliştirilen deneyimi bir ülkenin fikri ve uygulamalarının yasaklandırılması ve cezalandırılmasını teminen uluslararası anlaşmalarla ülkelere de yansıtılıyor.
Tarihi sürecinde yöntemleri Auschvvitz’lerden, Irak Ebu Gureyb’den,Afganistan Bagram’dan,Guantanamo’dan geliştiriliyor ve deneyimlerin ışığında,Şili’de,Venezuella’da,Kuzey Kore’de,Irak’ta ve -şimdi,İran’da; insandan-ulusa,ulustan-insana uygulanıyor.
Yalnızlaştırıyor,inancı- bilinci teslim alırken,düşleri parçalıyor, fiziki ve psikolojik olarak çökertmeyi hedefliyor.
*
ABD ve AB beklemedeyken İngiltere İran Merkez Bankası ile yapılan işlemleri askıya almıştır.
Tecritin en önemli unsuru olarak gelirinin çoğunu dünyanın en büyük 2. üreticisi olduğu petrolden sağlayan İran’ın Merkez Bankası işlemlerinin askıya alınması, ekonomik işlemlerinin sonlandırılması anlamına geliyor.
Çünkü İran’ın aynı zamanda çok sayıda sektörde faaliyet gösteren,ithalatın yarıdan fazlasını ihracaatın tamamına yakınını yaparak en güçlü ekonomik örgütü olan Devrim Muhafızlarını,
Devrim Muhafızlarından hareketle giderek toplumsal bilinc ve vicdanları körleştirilmeyi, bireylerin ve İran ulusunun fiziki ve psikolojik olarak çökertilmesini hedefleniyor.
*
Rağmen çok eskiye dayanan tarihi deneyimi ve devlet tecrübesiyle Devrim Muhafızlar Ordusunun da tepkisi beklemiyor ve yüksek savaş hazırlıkları yapılmaya başlanıyor.
Nükleer altyapının kilit önemdeki bileşenlerini yoketmek çabasında bulunan NATO saldırısına karşı İran balistik füzeleri ülke genelinde dağıtılarak konuşlandırılırken,İran hava kuvvetlerinde hızlı tepki gösteren yeni birlikler oluşturuluyor.
En önemlisi bir süre önce Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile birlikte yükselen İslam milliyetçiliğine karşı İslamın milliyetçi olmayacağı yönünde fetva veren İran Dini lideri Hamaney, aldığı kararla ülke ekonomisi dara sokan İngiltere’nin Büyükelçiliğine baskın yapılmasına izin veriyor- ki,bu İran’ın nükleer gelişimi konusunda batı ile diplomatik yollarla görüşmelerde bulunmaya -artık,aldırmadığını gösteriyor.
İran kendine uygulanan tecrite karşı ayakta kalabilme güdüsüyle iç anlaşmazlıklarına rağmen birleşiyor.
Batının tecrit baskısı altında İran “İslam Milliyetçiliği” ardından hızla “nükleer milliyetçiliğe” yöneliyor.
*
Halbuki İran’ın içine düşürülmek istendiği tecritte sarıldığı “Nükleer Milliyetçiliğe”; ne İsrail’in tek başına ne de içine düştükleri ağır ekonomik krizle ABD,İngiltere ve müttefiklerinin askeri bir yöntemle baş etmesi mümkün görülmüyor.
Öyleyse istikrarsız bir ekonomik alan oluşturan başta Türkiye olmak üzere Arap Coğrafyasının ha babam-de babam silahlanması ve halkının fakir-fukara,garip-guraba kalmasından başka yolu kalmıyor.
Nitekim Türkiye 13 bataryalık 72 füzeden oluşan Patriot füzelerinden satın almaya hazırlanıyor.
Yaşasın Recep Tayyip Erdoğan!