Rumlar müzakereleri yavaşlatmak ve çıkmaza sokmak için elden geleni yapıyorlar.
Müzakere masasında istedikleri, kendilerince Rum çoğunluğun Türk azınlığı idare edebilmesi için gerekli olan her yöntem, her kural ve her şey.
Kurulması için müzakerelerin sürdürüldüğü yeni Federal Devlette, federasyonu oluşturacak devletleri azınlık statüsündeki toplumların yetkileri ile sınırlandırmak istiyor Rumlar.
Zaten günümüzde bu yetkilere herhangi bir üniter devletin içinde Sivil Toplum Örgütleri bile sahip.
Kıbrıs Rum tarafı, devletçiklerin üçüncü ülkelerle yalnızca ticaret ve kültür konularında uluslararası anlaşmalar yapmasında ısrar ederek, devletçikleri uluslararası ilişkilerden mahrum etmek istiyor. Tüm uluslararası ilişkiler Rumlara göre, içinde Rumların çoğunlukta olacağı yeni kurulacak Federal devlet tarafından yapılmalı ve devletçikler birer süs olarak yerlerinde oturmalı.
İster AB’de olsun, ister Türkiye’de ister KKTC’de, isterse de Yunanistan’da veya da Kıbrıs Rum tarafında olsun, Kuşları Sevenler Derneği benzeri sivil Toplum Örgütleri bile bu yetkileri almış durumda.
Şimdi de Hristofyas, KKTC’de var olan konutların ve bu konutlar içinde yaşayanların listesi ile sayısını istiyor.
Buda yetmezmiş gibi bir de yapay bir kural oluşturup bunu da BM müktesebatı içinde sokmaya çalışıyor.
Konu KKTC’deki nüfus sayısı ile ilgili. Hristofyas KKTC vatandaşlarının sayısını kısıtlamak için çareler arıyor, tuzaklar hazırlamaya çalışıyor.
KKTC’de nüfus sayımı yapılması için ortalığı karıştırıp, her yere başvurduktan sonra şimdi de bundan pişman olmuşa benziyor. Nüfus sayımı sonuçları BM kayıtlarına geçeceği için Hristofyas’ın ve Rumların paçaları tutuştu.
Londra’da bulunan BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer Ada’ya döndüğünde, KKTC’deki sayımın BM gözlemcilerinin nezaretinde yapıldığı bilgileri konusunda Downer’dan izahat istemeye kadar vardırdı işi. Hristofyas kendileri dışında birilerinin adanın kuzeyinde nüfus sayımı yapabileceklerini ve sayım sonuçlarının da resmi sonuç olarak kabul edilebileceğini bir türlü kabul etmek istemiyor.
Aslında Hristofyas’ın ve Rumların peşinde oldukları olgu, müzakereler sonrasında kurulacak federal Devlette Türklerin nüfusunun Rumlarınkinin dörtte birini geçemeyeceği ve bunun sınırlandırılması. Yani yeni devlette yüzde 80 Rum nüfus olacak, yüzde 20’de Türk. Bunun aksi olamazmış Hristofyas’a göre.
Bence doğduğu köy olan Dikmen’e (Dikomo’ya) kadar koşturabilir.
Bu deyim Kıbrıslı Türkler tarafından, çok değil daha 5-10 yıl evvelsine kadar olmayacak bir şeyi isteyenler için sıkça kullanılmaktaydı.
(Bu görüşü birkaç hafta evvel Hristofyas’ın danışmanı ve Rum müzakere heyeti üyesi Tomasoz Çelebis, Haravgi gazetesine verdiği bir demeçte, satır arasında kullanmıştı. Basına pek yansımayan deyim, benim yazıma uygun düştü)
Bu talebin arkası, sahillerin uzunluğu ile ilintili.
Bunu da geçmiş yıllarda Hristofyas ağzından bir kez kaçırmıştı.
“Türklerin nüfusu, federal devletin toplam nüfusunun dörtte biri olmalı ve bu nedenle de Türklerin ellerindeki sahil uzunluğu da bu orana uygun olmalıdır” demişti.
Arkasından da “Karpaz yarım adası Magosa Boğazından itibaren Rumlara iade edilirse, Türklerin elindeki sahillerin uzunluğu yüzde 59’dan yüzde 30’lara kadar düşer, bu şekilde de nüfus ve sahillerin uzunluğu denkleşir” diyerek aklındakini ortaya koymuştu.
Hristofyas’ın talep ettiği nüfus oranı ile sahillerin uzunluğunun ne kadar olacağı veya olması gerektiği hiçbir yerde yazmıyor. Hristofyas bunu nereden uydurdu pek de anlamış değilim.
Eğer niyetleri 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmaları ile Anayasasına dayandırmaksa bu isteklerine, önce kendilerinin uymaları ve uygulamaları gerekirdi.
Bizleri adadan silip atmak için Akritas Planını uygulamaya koymalarından evvel…
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
7 Aralık 2011