FARELİ KÖYÜN KAVALCISI
Hüseyin MÜMTAZ
Son Kıbrıs yazılarımızda KKTC’nin
ekonomik değil ama “sosyal bir serbest bölge” olduğunu yazmıştık ya, her geçen
gün bu düşüncemizi destekleyen yeni bulgulara ulaşıyoruz.
Bu vesileyle KKTC’nin “siyasi bir
serbest bölge” olduğunu da eklememiz gerek.
“Disiplinsiz bir siyaset” hüküm
sürüyor. Vatandaş birbiriyle, vatandaş devletle, devletin bütün organları
diğeri ile; bırakın partileri, aynı partinin milletvekilleri birbirleriyle
kavgalı.
Her dernek/STÖ/kurum/kuruluş; her
gün, her yerde, her fırsattan istifade ile grev/gösteri/yürüyüş yapıyor. Ekonomide,
sosyal hayatta, siyasetteki bu başıboşluk dayanılmaz bir kaos ortamı yaratıyor.
Kıbrıs’ın sabah saat 6 havasının
içinize çekmeye doyamayacağınız kokusundan, Aralık güneşinde bahçede hasır
sandalye üzerinde içtiğiniz kahvesinden, misk çiçeğinden, yaseminlerinden,
dildamaklarından keyif alamıyorsunuz..
Zaten yaşınız icabı akşam
yemeklerinde “şeftali kebabını” da bir kenara bırakmıştınız..
Öyleyse batsın bu dünya !..
Batsın da, KKTC de batıyor. Ve bu
“vertigo” ortamında ne yazık ki “anavatan”ın katkısı azımsanmayacak ölçüde..
Parayı basmakla her şey, ne yazık ki
bitmiyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinin yakın coğrafyadan
en fazla rağbet gören “girdi”si; “casino” ve “night club”lar.
Hadi Türkçesini yazmayayım.
Güneyden Rumlar, doğudan
İsrail’liler, kuzeyden “Türkiyeliler”..
Türk toplumuna zarar veriyor,
toplumsal yapımızı bozuyor diye kumarhaneleri kapatmıştık ya, meğer kapatmamış,
Kıbrıs’ın kuzeyine ihraç etmişiz.
Bu sektör, kaçınılmaz olarak kendi
insan/çalışan profilini de oluşturmuş, ithal etmiş.
Türkiye’nin her yerinden, Cuma
akşamı/Pazartesi sabahı arasındaki zamanı “oralarda” geçirecek turlar/seferler
düzenleniyor. Yok satıyor.
Sokakları o tür mekânların
çalışanları/müşterilerinin oluşturduğu fuzuli bir kalabalık dolduruyor.
“Kıbrıs Türkü”nü mumla ararsanız
ancak bulabiliyorsunuz.
Buna bir de AB
sürecini/fonlarını/embedilmişlerini ekleyin.
Alın size bu “erozyonu” en güzel
anlatan iki fotoğraf..
İlk karedeki minare ile Casino “dabellası”na
dikkat edin. Cami, Sarayönü’nde.. 2004 Annan sürecine kadar “resmi nikahlar”
burada kıyılırdı.
Şimdi kapalı ve duvar komşusu yine
mücadele döneminin sembol isimlerinden Saray Otel’in bu süreçte “kumarhane”ye dönüşmüş şekli.
İkinci kare daha vahim.
Türkiye’deki Ayasofyaların aksine
Fetihten itibaren, müstemleke döneminde bile Cami olma vasfını yitirmemiş
Lefkoşa Ayasofya Camii aynı 2004 Annan döneminde “kapatıldı”.. Toplumun
mücadele yıllarındaki beraberliğini sergilediği en önemli mekân, “turistleri”
ve “esnafı” rahatsız ettiği gerekçesiyle cenaze namazları/törenlerine
kapatıldı.
Ve “durum”un vehametini o karede
görüyorsunuz.. Aynı tabelada hem cami, hem kilise/katedral yazısı alt alta.
Kimsenin aklına bir mekânın aynı anda
hem cami, hem kilise olamayacağı gelmiyor.
Türk toplumunun, mücadele
yıllarının o karanlık döneminde “ölüm ve düğün”de dosta-düşmana karşı “birlik”
duygusunu hissedip/hissettirdiği en önemli iki mekanın 2004 Annan/BM/AB
sürecinde ge(tiri)ldiği “hâl” ne yazık ki işte böyle, böyledir kıymetli
okuyucu..
Türkiye’de
tahammül edemediğimiz bu iki fotoğrafı KKTC’ye neden “katkılarımızla” uygun
gördüğümüzü ve lütfen bana sormayın..
“Köyü
anladık da, kavalcı kim oluyor?” diye de sormayın. 2 Aralık 2011
57’inci ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’inci ALAY’IN NEFERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com