Son 20 yıl içinde, Dünya üzerinde birçok ikili-üçlü hatta yedi toplumdan oluşan devletler zaman içinde ayrışmasıyla ortaya yeni yeni devletler çıktı. Çeklerle Slovaklar el sıkışarak ayrıldılar.
Yugoslavya önce kanlı bir şekilde ayrılmaya başladı, çözülmenin arkası -daha yumuşak bir şekilde- geldi ve bölgede 7 farklı devlet kuruldu. Bir dönem “Demir Perde Ülkeleri” olarak anılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Gorbaçov’un ister istemez, ekonomik çöküntüye uğrayıp tarihten silinmemek için başlattığı “Yeniden yapılanma Süreci” sonucu neredeyse 15’e bölündü.
Doğu Temur’a adeta piyango vurdu ve bağımsız oldu.
Güney Sudan 2005 yılında yapılan ve Sudan’da onlarca yıldan beri süren savaşı sona erdiren barış anlaşması uyarınca, Ocak 2011’de yapılan referandumla kuzeyden ayrılma kararı aldı ve dünyanın 193’ üncü bağımsız ülkesi oldu.
Dünya sınırlarının yeniden çizildiği, devletlerin yeniden yapılandığı ve devlet oluşturma kavramlarının yeni bir anlayışa dönüştüğü günümüz dünyasında geçmişten farklı bir döneme girilirken birileri Kıbrıs’ta son 48 yıldır kanlı bıçaklı olan, dil, din, edebiyat, tarih, kültür ve sosyal yapıları farklı Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halkını dünyadaki tüm gelişmelerin aksine zorla birleştirmeye çalışmakta.
Her gün Rum tarafına geçen Kıbrıslı Türklere yapılan saldırıları okumaktayız gazetelerde. Kıbrıslı Rumlar hakaretamiz sözlerle, fiili veya Türk plakalı araçlara zarar vererek, Türklerin aleyhine veya da KKTC’nin aleyhine mitingler yapıp, Türk bayrakları yakarak, bizlere karşı duydukları kinlerini açığa vuruyorlar her fırsatta. AB komisyonlarında, BM koridorlarında aleyhimize kararlar çıkartmak için oynamadıkları oyun, çevirmedikleri dolap kalmadı.
Rum Dışişleri Bakanı “Kara Çira” lakaplı Markulli, her sabah “ben Türklere ne kötülük yapabilirim” düsturuyla gözlerini açıyor ve güne o kin dolu düşüncelerle başlıyor. Bizleri şikayet etmediği merci, mektup göndermediği siyaset adamı kalmadı dünyada.
Sadece o mu? Rum siyasilerin büyük çoğunluğu da aynı tornadan çıkma. Aynen Rum halkının ezici çoğunluğunun olduğu gibi.
Hristofyas’ın müzakere heyeti de pek farklı değil bunlardan.
Akılları fikirleri 15 Temmuz darbesinden bir evvelki güne, yani 14 Temmuz 1974 gününe geri dönmek ve adaya, tümüyle hakim oldukları günleri tekrar geri getirmek.
Gelecek konusunda ne düşündüklerini anlamak için Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın danışmanı ve müzakere grubu üyelerinden Tumazos Çelebis’in, Cumartesi günü Kıbrıs Rum tarafından yayınlanan Haravgi Gazetesinin muhabiri ile yaptığı söyleşiyi iyi okumak gerekiyor.
Çelebis müzakerelerin mutfağında görev yapan ve Rum tarafının müzakere stratejisi ile prensiplerini belirleyen kişilerden biri. “Şeytan ayrıntıda gizlidir” derler ya, Müzakerelerin geleceği ve Kıbrıs’ta Çözüm konusunda Rumların akıllarında nelerin var olduğu da bu söyleşinin satırları arasında gizli.
Taraflara son 34 yıldır telkin edilen “iki bölgeli, iki toplumlu, ilgili BM Güvenlik konseyi kararlarında tanımlandığı şekliyle siyasi eşitlik temeline iki devletten oluşacak Federasyon” yapılanması içinde Kıbrıslı Türklerin yeri ve sayısının ne olacağı bu söyleşinin satır aralarında yer aldı.
Çelebis çözüm sonrasında kurulacak Federal Devletin nüfus oluşumu konusunda, “İstenilen, yerleşiklerin gitmesi ve insani kriterlerle kalacak olanlarının sayısının net ve ¼ nüfus oranını ihlal etmeyecek kadar olması gerekmektedir” diyerek Kıbrıs Türk halkının nüfusunu kısıtlamayı ve adada ilelebet dörde/bir oranının baki kalmasını hedeflediklerini açık ve net olarak dile getirdi.
Bunu kabul edersek arkasından, “adanın dörtte birine sahip bir toplum nasıl olurda sahillerin yarısından fazlasına sahip olur” deyip bizden Karpaz’ın tamamını isteyecekler, sahil şeridimizin uzunluğunu da yüzde 20’ye indirmek için…
Prof. Dr. Ata ATUN
Ata.atun@atun.com
21 Kasım 2011
Bir yanıt yazın