Dünyada devasa boyutlarda mal ve hizmet en yüksek hızla dağılımdadır ve bireylerden toplumlara karşılıklı bağımlılık oluşturuyor.
Karşılıklı bağımlılıkta küresel ekonominin ortaklaşa denetimiyle ekonomik güvenlik, büyüme ve istikrarın sağlanması gerekiyor.
Ekonomik güvenlik ülkelerin döviz kuru yönetimleri,para, mali politikaları ile banka ve mali kuruluşlarının denetimidir
Ekonomik büyüme ve istikrarın sağlanması uluslararası işbirliğiyle uyarıcı ekonomik paketlerle oluşuyor.
Güvenliğin ve istikrarının bir diğer unsuru demokrasidir;hukukun üstünlüğü,insan hakları,özgürlükler ve azınlık haklarından yükseliyor.
*
Ne ki karşılıklı bağımlılık ülkelerin varoluş idealleri,gelişmişlik düzeyleri ile insani vasıfları doğrultusunda farklılaşıyor…
*
Son zamanda ABD ekonomisinde borç oranının kontrolünün zorluk yaşanmadan olanaksızlığı -bu halde, ABD ekonomisinin gelecek yıllarda da yavaş büyüyeceği anlaşılıyor.
Yunanistan ardından İtalya’nın mali durumu etkisiyle Avrupa finans piyasalarında gerginlik yükselirken,büyümenin azalması borç krizinden çıkışta acılı bir sürece işaret ediyor.
Avrupa’da resesyonun hassas durumda olan ABD ekonomisini çökerteceği ve bu yüzden küresel ekonominin küçüleceği endişesi büyüyor.
Bu noktada karşılıklı bağımlılık işlemektedir;Avrupalı liderlerin cesur adımlarla daha fazla mali kaynak ayırmaları ve Asya Pasifik ülkelerinin de küresel ekonominin büyüme sürecine daha fazla katkı koymaları isteniyor.
*
Kapitalizmin hızlı ve maksimum kâr için fazlasıyla işlevsel olan esnek örgütlenmesi değişim, geçicilik, uçuculuk, bütün istikrarlı yapıları tahriple yok ederken insan karakterini aşındırmıştır.
Kârın hep daha fazlası adına devreye sokulan disipliner teknikler, çalışanların ötesinde toplumun bütününe nüfuz ederken işsizlik korkusu, ekonomik krizler, artan yoksulluğun getirdiği belirsizlik ve risk toplumun geneline yayılmış,emek ucuzlamıştır,iş garantisi kalmamış,genel ahlakın bağlayıcılık gücü azalmış, toplumsal hayat belirsizlik ve sömürü sarmalı içine hapsedilince; yeni tip insan yaratılmıştır…
*
Nitekim demokrasi;bireyi,kaynakların izin verdiği ölçüde eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında üretim ve tüketimde bulunur biçiminde tanımlıyor.
Bu tanım bireye kişisel tercih,özel mülkiyet ve değiştirme özgürlükleri tanıyor;bireysel mülkiyet zor kullanma,hırsızlığa ve dolandırıcılığa karşı korunmuş olmalıdır,özel mülkiyet istenildiği gibi kullanılabilmeli ya da bağışlanabilmelidir-ki;birlikte ekonomik özgürlük oluşuyor.
Bu işlevini yapmayan devletlerin vatandaşlarının ekonomik özgürlüklerini çiğnediği kabul ediliyor.
Madem öyle,şimdi yeni tipte insanlar giderek küresel ekonominin küçülme ihtimali yükseldikçe her krizde alışılageldiği gibi hükümetlerinin ceplerinden finans kesimlerine para akıtacağı endişesinde,mali politikaların değişimi ve bütçe kısıtlamalarının önüne geçmek talebinde,bir tuhaf protesto gösterileriyle ayaktadırlar!
*
Talep ediliyor ama toplumsal mülkiyete dayanan ve ortaya çıkan ürünün onu yaratan emeğin olduğu,toplumun ortak denetimi nedeniyle mülkiyetin tekelleşmesinin önleneceği,işlerin iyi gittiği dönemler ile kötü gittiği dönemlerin birbirinin yerini alan ve sınırsız rekabetten doğan dalgalanmalara tahammül gösterebilen bir sistematik;yaşanmış,yararı görülmemiş ve geçmişin küllerine gömülmüştür,bugün alternatif bir çözüm olarak dahi kabul edilmiyor!
O nedenle bugün ne bireyler ne de ülkeler geçim araçlarını herhangi bir sermayeden elde edilen kârdan değil,yalnızca kendi emeğinin satışından sağlayacağı konumda bulunmuyor.
*
Bu yüzden küresel ekonomik küçülme sürecinde kemerlerini sıkmak istemeyen halkları karşısında Avrupalı liderlerin daha fazla mali kaynak ayırmasında hiç bir beis bulunmuyor.
Yunanistan’da Yorgo Papandreu yerine Lukas Papadimos,İtalya’da Silvio Berlusconi yerine Mario Monti değişikliği kapitalizmle özdeşleştirilmiş yeni jenarasyonları avutmaya yetiyor.
Fakat varoluş idealleri farklı Asya-Pasifik ülkeleri ve halklarında karşılıklı bağımlılıkta küresel ekonominin güvenliği ve istikrarını teminen farklı talepler dillendiriliyor.
*
Bakınız, ABD yüksek cari açık verirken paralarını sabit kurda ve az değerli tutan başta Çin olmak üzere Asya ülkelerinin bol bol tahvil satın alarak borç verdiği ABD -bu suretle cari işlemlerini ve cari açığını finanse etmiş -böylece, düşük maliyetli ve düşük vergi oranlı finansmanla yatırımlarını geliştirmiş,Asya ülkelerinin de ihracaata dayalı büyüme ve yoğun istihdam sağladığı yolun sonuna gelinmiştir.
Çünkü ABD’nin dışarıdan tehdite yönelik hiçbir tepki yokken ikide bir oluşturduğu ekonomik krizlere karşın,”Para bulamazsam kepenklerim iner.Bankalara borcumu ödeyemem.Kağıtlarımın değeri düşer, borsam çöker.O taktirde siz de üretemezsiniz”pişkinliğine yanıt verebilecek noktaya gelinmiştir.
O yüzden Asya-Pasifik ülkeleri ve halkları karşılıklı bağımlılıkta küresel ekonominin güvenliği ve istikrarını teminen denetimde söz haklarının artmasını istiyor.
Sorun söz hakkının paylaşımıdır.
*
Yazık ki Türkiye, Ulu Atatürk’ün tam bağımsızlık,istikrar, ulusal çıkarları kollayan ekonomik ilişkiler,açık ve şeffaf devlet ve halk için akılcı çözümler esasında ekonomi politiğinden uzaklaşmıştır.
O nedenle küresel ekonomide karşılıklı bağımlılık hakkında sözü bulunmuyor,emir alıyor ve emir aldıkça küçülüyor.
Küçüldükçe lâik bir devlet çatısı altında İslamın adalet, doğruluk,dayanışma, zekat ve infak temelini oluşturan konularında değil, ritüelleriyle zenginleştirilen -bu suretle, dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan siyasetçi ve yöneticilerden oluşan yapılarda helâk olup,gidiyor…
Bir yanıt yazın