TÜSİAD’IN ANAYASA KULİSİ
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Haluk Dinçer ve beraberinde Parlamento İşleri Komisyonu yeni bir sivil anayasa için TBMM’de temsil edilen dört grubun başkanvekilleri,Anayasa Komisyonu Başkanı,Adalet Komisyonu Başkanı ve Adalet Bakanı ile görüşmelerdedir.
Görüşmelerin ardından dört grubun da uzlaşmacı tavırda ve kırmızı çizgilerden oldukça arınmış olduklarının gözlemlendiği açıklanıyor!
*
Kamuoyu TÜSİAD’ın yeni sivil anayasa talebinde durduğu çizginin yabancısı değildir. Bir süre önce TÜSİAD’ın AB Kopenhag siyasi kriterleri,”temel ilkeler,kimlikler,din ve vicdan özgürlüğü,kuvvetler ayrılığı” başlıklarını esas alan ve farklı görüşlerle akademisyen ve kanaat önderlerine siparişlediği yeni sivil anayasa taslağı hükümleri nedeniyle tartışılan mevcut anayasanın değiştirilemez 2. ve 3. maddelerini kaldırmakta ve parlamenter rejimin anayasaya hakim olmasını sağlamaktadır.
*
Mevcut anayasanın değiştirilemez 2.maddesi; Cumhuriyetin niteliğinde Atatürk milliyetçiliğine bağlılık ve Atatürk’ün inkilâp ve ilkeleri doğrultusudur.
3.Madde ise devletin bölünmez bütünlüğü ve dilinin Türkçe oluşuyla ilgilidir.
*
Bu sistematikte TÜSİAD’ın anayasa taslağıyla talebi devlet odaklı değil birey odaklı,milliyetçi değil çoğulcu felsefede,Türklüğe değil vatandaşlığa,yargı ve askeri vesayete değil güçlü parlamenter sisteme,merkezi değil yerinden yönetime dayanıyor.
*
Türkiye’nin yeni bir sivil anayasa yapmak iradesi ve TÜSİAD’ın anayasa talebi; gelişmiş standartlarıyla Batı’nın barışçıl ve istikrarlı dünya için farklı coğrafyaların sorunlarının sadece askeri değil yeniden yapılanma,yetki devri gibi insan odaklı yöntemlerle çözüleceği iddiasıyla muazzam bir sosyolojik değişimi sağlamanın mücadelesinin yapıldığı bir gündeme tesadüf ediyor.
İşte, Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı Projeleri esasında Türkiye’den Kuzey Afrika ve Ortadoğu islam ülkelerinde sosyolojik değişimler sağlanıyor.
Buna göre değişimin görünen unsurunu ülkeleri etkin kılan ekonomilerinin gelişmişliği ve istikrarı,teknolojik üstünlükleri,kültür,sanat, rekabetçilik,insan gücü ve sosyal sermayeleri, yenilikçilik,tarihi hafıza ve medeniyet bağları gibi faktörler belirliyor.
*
Nitekim bu çerçevede Başbakan Erdoğan’ın -mesela,şu referansı dikkat çekiyor. Bir süre önce Ege’li işadamlarına hitaben, “Demokrasi bir amaç değildir,demokrasi bir araçtır.Artık bakıyorsunuz ki İslam dünyası bir şey konuşuyor.İslam ile demokrasi bir arada olabiliyormuş.Nerede bu,Türkiye’de” ifadesi,Türkiye’den hareketle Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan sosyolojik değişimi betimliyor ve hedefi de gösteriyor.
*
Bu ifadenin Osmanlı Devletinin ardından sınırlarını Avrupalıların çizdiği suni Ortadoğu haritasının savaşa zemin hazırladığı-üstelik,
Model ülke Türkiye anayasasında Atatürk milliyetçiliği esası ve o’nun ilke ve inkilâpları doğrultusunda belirlenen cumhuriyet niteliği ve bölünmez bütünlüğü ile resmi dilin Türkçe olmasını hükümleyen değiştirilmez maddelerin;
Türkiye’den giderek Ortadoğu’nun devlet ve iktidar merkezli coğrafyasında kültür empozesiyle tek boyutlu etnik bir dünyayı nesnel kabul eden birey ve vatandaşlık tanımlarına-bu yüzden, zihinlerin daralmasına ve çatışmacı kimliklere yol açılmasına neden olduğu yargısı olarak algılanması gerekiyor. Başbakan-çok açık,Osmanlının onca yıllık ortak tarihi tecrübesini,kültürel etkileşimini ve medeniyetini yeniden diriltmeyi hedefliyor.
*
O halde Başbakan Erdoğan’ın hedefi Türkiye’den Ortadoğu’ya değiştirilen sosyolojide,bireysel dini duyarlılıkları ağır basan insan tipi yerine siyasal manada dini anlayışları ön plana çıkaran ve cemaatleşmenin ya da örgütlenmenin ötesinde partileşmiş, hedefini kendi radikal dini referanslarında belirleyen insan tipini ortaya çıkarmaya yönelik bireysellikte bir anayasadır.
Ne ki TÜSİAD’ın birey odaklı anayasa talebi bu gereğe uymuyor.
Öte yanda Türkiye’den Ortadoğu’ya sosyolojiler değişirken çıkacak mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara da neden olmaması -o nedenle, anayasanın milliyetçi değil çoğunlukçu ve güler yüzlü otoriter ya da siyasal islamcı olması gerekiyor.
*
TÜSİAD’ın anayasa sistematiğinde girişim özgürlükleri, hukuk devleti ve katılımcı demokrasinin paylaşımcısı olduğu açıktır. TÜSİAD’ın gelir getiren faaliyetlerde kaynaklara el atma biçiminden gelişip zamanla uluslararası ölçeğe taşınmış, aldığı kararlar ve uyguladığı politikalarla ülke ekonomisini etkileme gücünde bir baskı grubu olarak yüksek biçimde uzlaşmayla batı standartlarında demokrasi ve yeni anayasa talebinde Türkiye odağında kaldığı-fakat Türkiye modelinden hareketle Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da değişim rüzgarlarını es geçtiği görülüyor.
O nedenle Haluk Dinçer’in parlamentoda yeni anayasa için yapılan görüşmelerin ardından dört grubun da uzlaşmacı tavırda oldukları yönündeki açıklaması anlaşılmıyor!
Bir yanıt yazın