Tarık Demirkan
Budapeşte
Bir garip ülke oldu Macaristan, bu kesin.
Son yirmi yılın demokrasi arayışlarının, siyaset yelpazesinin neredeyse tüm renklerinin denendiği iktidar modellerinin, krizle birlikte büyüyüveren mali sıkıntıların bir sonucu mu bilinmez ama, şurası kesin ki, Macaristan’da toplumsal mutabakat derinlerde bir yerlerden çatırdıyor.
Denenmemişi arama ve farklılık yaratma çabaları da, her şeyin yeniden ele alınıp gözden geçirilmesini sanki zorunlu kılıyor.
İşte bunlardan biri de Macarların tarihe bakışı ve Osmanlıya yaklaşımı.
Macaristan’a bir kez gelmiş olanlar bile bilirler ki, Macarlar, Osmanlıya yaklaşımlarında geleneksel olarak, Osmanlının geçmişte iz bıraktığı diğer Avrupa ülkelerden farklıydı.
Mohaç meydan savaşını kazanarak Orta Avrupa kapılarını ordusunun önünde açan Osmanlı padişahı Kanuni’nin heykeli, ya da Türk Dostluk parkı başka hangi ülkede var ki?
Ya da Budin’in, yani bugünün Budapeşte’sinin, şehri savunurken hayatını kaybeden son Osmanlı paşasının mezarına “kahraman düşmanın anısına” diye hangi ülkede yazarlar ki?
İşte Macarlara egemen olan bu anlayış, şimdi yerini yavaş yavaş, ne olduğu henüz çok da şekillenmeyen bir başka anlayışa bırakıyor.
2010’da işbaşına gelen yeni Macar hükümetinin ilk icraatlarından biri, bundan tam 555 yıl önce, yani 1456’da gerçekleşen bir olayı; Osmanlı ordusunun Belgrad önlerinde durdurulmasını, okullarda da anılması gereken resmi “Macar Ulusal Günü” ilan etmesiydi.
Bu savaşta bir Macar beyinin kumandasındaki Hristiyan ordusu Osmanlının Avrupa’daki ilerleyişini bir süreliğine durdurmuştu.
Peki ama, 555 yıl sonra, bugün artık bir başka ülkenin başkenti önlerinde, artık tarihte var olmayan devletler arasındaki savaşı Macar Ulusal Günü ilan etmekten maksat neydi?
Artık tüm Avrupa’da siyasi ve kültürel birlikten bahsederken ve Macaristan’ın Türkiye’nin AB’ye katılmasına destek verdiği de resmen açıklanmışken, tam 555 yıl önceki bir savaş, neden ulusal gün ilan ediliyordu?
Tesadüf değil
Bu adımın çok da tesadüf olmadığı, bir süre sonra anlaşıldı.
Geçtiğimiz günlerde iktidar partisi Macar parlamentosuna bir yasa taslağı önerisi verdi. Buna göre Türklerin de tarihten aşina olduğu Zigetvar şehri Osmanlıya karşı direndiği için bundan böyle resmen “kahraman şehir” payesini alacaktı.
Böylece yeniden yüzyıllarca öncesine dönülmüş oldu.
400 yıl önce olup bitenler nedeniyle bir şehre “kahraman” kahraman payesi vererek, 555 yıl önce cereyan eden bir çarpışmayı resmen “ulusal gün” ilan ederek yapılan, dolaylı da olsa, durup dururken “düşman yaratmak” değil miydi?
Düşman yaratarak, milli duyguları körükleyerek nerelere varabileceğinin örnekleriyle dolu yakın tarih. Hele hele Avrupa’da kültürel ve dini ayrılıkların körüklendiği bir dönemde hiç de istenmeyen sonuçları da olabilir.
Oysa, tarihe yaklaşım başka türlü de mümkün, ki bunun örnekleri de Macaristan’da bol miktarda var.
Geride kalan yıllarda Macar kentlerinde moda haline gelen tarih festivallerinde, kentlerin büyük bir çoğunluğu Osmanlı ve Türk kültürünü, kentlerinin bugünü açısından bir zenginlik olarak gösterdiler.
Motifleriyle, şehirde kalan tarihi eserleriyle, efsane, masal, yemek, şarkı ve diğer anılarıyla, bir zamanlar bu topraklarda yüz elli yıl boyunca var olan Osmanlı, bugün artık bu kentleri daha değerli kılacak olan bir kültürel miras olabilirdi.
İstanbul’la birlikte 2010 yılında Avrupa Kültür başkenti ilan edilen Pécs şehri, Osmanlı kültürünün şehirde bıraktığı olumlu izleri vurgulayan zengin programıyla pozitif bir örnek vermişti.
Kaldı ki, tarih, iki ülke arasında çok olumlu örneklerle de doluydu; Asya’dan gelen göçebe kavimlerden biri olan Macarların, Habsburg imparatorluğuna karşı verdikleri bağımsızlık savaşlarında Osmanlı hep arka çıkmış, Thököly, Rákoczi, Kossuth gibi özgürlük kahramanı Macar mültecilere kapılarını açmıştı.
Tarihe yaklaşımın Macaristan’da nasıl bir yön izleyeceği henüz kesin değil.
Geçmişi allayıp pullamaya ve milliyetçi duyguları körüklemeye karşı çıkanlar da var elbet. Zigetvar’a “kahraman şehir” unvanı verilmesi konusu meclise geldiğinde, muhalefet de hemen bir zamanlar Osmanlıyla mücadele eden bir başka Macar şehri olan Eger (Egri kalesi) şehri için aynı öneriyi verdi.
Taslağı hiç değiştirmeden, sadece şehrin adını silip bir başkasını yazan muhalefet temsilcileri, “haydi tartışalım; en kahraman şehir hangisi?” sürecini başlatırken, konuyu böylece biraz alaya alma yolunu seçtiler.
Muhalefet, işsizliğin, yoksulluğun, Romanlara karşı ırkçılığın yükseldiği şu dönemde, başka konuların tartışılması gerektiğini vurguluyor.
Toplumun bir kısmı da, siyasetçileri 500 yıl öncesinden bugüne gelmeye davet ediyor.
Bakalım sonuç ne olacak?
Sağduyu mu kazanacak, yoksa milliyetçi duyguları körükleme uğruna, tarihin derinliklerinden parlak cilalı sayfalar yaratma çabası mı?
Bunu hep birlikte göreceğiz.
Bir yanıt yazın