ULUSAL SARSINTI
Millî Mücadele’de yabancı işgale karşı Anadolu’da yaşayan bütün insanlardan gerektiğinde canlarını vermeleri istenmektedir.Toplumun her türlü etnik ve dinî farklılıklarını bir tarafa bırakarak birbirlerini sevmesi, koruması,bu temelde kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri esas alınmıştır.Türk kimliğinin kültürel içeriği henüz tam anlamıyla her kesim tarafından kabul edilir standartta olmamasına rağmen, herkesin kendisini hangi grupta görürse görsün Anadolu’da yaşayan herkese, bu topraklar için mücadele etmesi gerektiği bilinci kazandırılmaya çalışılmaktadır.
*
Toplumsal konumunda Türk kadını konusunda yetkin Suat Derviş o günlerin henüz sürdüğü 1939’da, Erzincan Depremiyle ilgili bir gözleminde ,”Zelzele felâketi bize yaşattığı büyük mateme rağmen çok iyi bir şey öğretti.O da milletimizin artık millî,insanî ve toplumsal birlik ve beraberlik şuuruna ulaşmış oluşudur.Vatanın bir köşesini yıkan felâketin darbesine yurttaşlar hepsi birden maruz kalmışlar gibi sandıklarının,sepetlerinin,keselerinin,ceplerinin ve kalplerinin nesi varsa ona yardıma uzattılar.Ahmet kendi ailesinin bir günlük nafakasını temin etmeyen gündeliğini,Ayşe dişinden tırnağından arttırdığı üç buçuk kuruşunu,Mehmet cebindeki harçlığını,Fatma yükündeki tek yorganını verdi” diye yazıyor.
*
17 Ağustos Marmara Depreminden 12 yıl sonra -bugünün, 7.2 şiddetinde Van Depreminin ardından doğal afetlerle ilgili konulardan sorumlu Başbakan Yardımcısi Beşir Atalay,”Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı-2023″nı açıklamaktadır.
Ne ki deprem araştırmalarıyla önde gelen Yer Bilimcisi Prof.Dr.Naci Görür,bu stratejiyi uygulamaya koyacak Afet İşleri Durum Yönetim Başkanlığının yetersiz olduğuna işaret ediyor.Çünkü,”Bu kurum evrensel ölçütlerde araştırma yapacak yeterli donanım ve uzmanlara sahip değildir ve proje geliştirmeye,yönetmeye,işe en ehil kişilerin özgürce seçilmesine engel olacak durumda siyaset ile iç içedir”diyor.
*
Nitekim Türk Milleti yeniden millî,insanî,toplumsal birlik ve beraberlik şuurunda depremin yaşandığı bölgeye yardım akıtmaktadır.Bir çok insan yardımların iletilmesine aracılık yapıyor.Vatandaşlar ve yardım kuruluşları Van’a yardım malzemeleri göndermek üzere yine seferberdir.
Fakat Van’da yardımların dağıtılmaması ve barınma sorunlarının çözülmemesine,”Vali İstifa” sloganlarıyla tepki gösteren binlerce depremzede yurttaş ile polis ve jandarma güçleri arasında saatlerce süren taşlı ve gaz bombalı çatışma çıkıyor!
*
Çünkü AKP iktidarı yönlendirmesinde devletin bir heyeti İmralı’da Öcalan ile sür-git pazarlıktayken,PKK etrafında Kürtler BDP milletvekili Emine Ayna’nın,”Oyalanıyor olsa bile Öcalan’ın muhatap alınması Kürt Kimliğinin resmileşmesi manasına geliyor” heyheylenmesiyle “Kürt Statüsünün” varedilmesine -sanki,yüreklendirilmekteydiler.
“Kürt Statüsü”; küresel serbest piyasalara rağmen özel mülkiyeti reddeden,toplumsal mülkiyete dayanan ve ortaya çıkan ürünün onu yaratan emeğin olduğu inancından gelişen ve yok edilmemek için yerleşik konuma oturtmak istenen Kürt kimliğine, Demokratik Özerklikte sosyal yapı ve özgürlük talebidir.
O cesaretle Öcalan,12 Haziran seçim kampanyası sırasında,”Seçimde AKP ne kadar Kürtlerden daha fazla oy alır ve Kürtlerin oyu ne kadar azalırsa,Kürtlerin talepleri,statüleri büyük tehlikeye girer”öngörüsü ve en az 35 milletvekili talebiyle AKP oylarının merkezinde ve tabanında Fethullah Gülen’i uzlaşma görüntüsü altında tehdit etmekteydi-ki, o günde-bugün de Fethullah Gülen; etrafında uluslararası istihbaratı, malî, idarî ve yargıdaki gücüyle Türkiye’nin derinidir!
*
Fethullah Gülen,Çukurca Saldırısı ardından “Kürt Statüsü”ne bakışı anlamına da gelen,”Bizim en büyük problemimiz, bizi birbirimize bağlayacak tutkal mahiyetindeki çok önemli bir dinamik olan dini değerlendiremeyişimiz olmuştur.Belki bir kısım mütemerridleri(dine muhalif-firavun) kuvvetle sindirme ve baskı altına alma da düşünülebilir; fakat, esas o toplumun ruhuna girme yolları açılmalı, kardeşlik ruhu yeniden canlandırılmalı, vifak (barış)ve ittifak stratejileri oluşturulmalı ve onlara tevfik-i ilahiye(Allah’ın insanı doğru yola iletmesi) davetinde bulunulmalıdır.”Hakkı, kötek olanlar” istisna edilirse, o toplumun yüzde doksan beşi şefkatle ve re’fetle(merhametle) kucaklanmalı, onlara karşı mülayemetle(uysallık) hareket edilmelidir” diyor!
*
1939 Erzincan Depremi olduğunda Atatürk’ün,”Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir.Hiç kimse hiç bir kimseyi ne bir din,ne de mezhep kabulüne icbar edebilir.Biz esasen millî mevcudiyetin temelini,millî şuurda ve milli birlikte görmekteyiz”vizyonu
sürmekteyken,Cumhurbaşkanı İsmet İnönü depremin ardından vatanın muhtelif kısımları arasında göze çarpan yakın ve sağlam dayanışmadan,Türk milletinin sevinç ve acıda nasıl yekpare bir aile olduğundan iftiharla bahsetmektedir.
*
Bugün Fethullah Gülen, Erdoğan’ın da liderlerinden biri olduğu-üstelik küresel, İslami harekette önce insanlar İslama çağırılıyor, Allah’ın birliğine inanmalarını yalnız Allah’a ibadet ederek tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamaları bildiriliyor.Bunlar gerçekleşmeden İslam’dan söz edilemeyeceği ve bunlar yerine getirmeden hiç kimsenin Müslüman sıfatını kazanamayacağı işleniyor.Sonuçta kardeşlik fikri,dayanışma hissi ve fütüvvet ilkesiyle dini eğilimler üzerinden, hep birlikte siyasetleri,ekonomileri ve sosyal yapının ürettiği aş ve iş’e, kimi sermayesi kimi de emeği karşılığı aldığı sadaka ölçeğinde ortaklaştırılıyor.Van Depremi yardımlarının dağıtımında da bu ilke yürüyor.
*
Yardım herkese ulaşmamıştır.Yeni Türkiye’de bir yanda “ağlama sırası şimdi onlarda”gibi ırkçı sözlerle dini,mezhebi,dili, ırkı, cinsi, rengi ne olursa olsun yaşam hakkının temel bir hak olduğunun inkârına düşülüyor;yardımların hedeflerine ulaşması aksıyor.Bir yanda da dinciliği ve etnik milliyetçiliği galeyana gelmişlerin arasındaki savaşın durdurulması isteniyor-ki, Türkiye dayanışma içinde yekpare bir aile gibi olsun, Van Depreminin yaraları sarılabilsin,insanlık görevi yerine getirilsin.
*
Atatürk,”Anladık ki,kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış”diyor.