Libya Halk Cemahiriyesi’nin Lideri Albay Muammer Kaddafi’nin yaşamının bu şekilde son bulmasına üzüldüm.
Öldürülmemeli ve katledilmemeliydi.
Yaralı hali ile işkence edilmeden hemen hastaneye götürülmeli ve tedavi edilmeliydi. İyileştikten sonra
yargılanmalıydı. Cezası varsaydı da buna mahkeme karar vermeliydi.
Yıllarca İtalyanların sömürgesi olmuş ve İtalyan çizmesi altında ezilmiş bir ülkeyi taraflı yöneticisinden kurtararak
devralmıştı.
İslamiyetin bir farzı olarak tüm Müslümanları korumak ve haklarına sahip çıkmak çabasında oldu her zaman.
Ülkesini var olan örneklere uygun olarak diğer Arap ülkelerindeki yönetim tarzına benzer bir şekilde yönetmeye
çalıştı.
Etrafındaki yönetimlerin hepsi diktatörlüktü. Bu yönetim tarzını biraz daha yumuşatmaya çalışarak “Halk
Cemahiriyesi” kurdu yani Halk Meclisini kurarak, parlamenter yönetim tarzına
yönelmeye çalıştı.
Başarılı oldu mu. Kısmen.
En azından zaman zaman Halk Meclisini toplayıp konuşmacıların görüşlerini dinliyordu ama çoğu zaman karşıt fikirler
yer alamıyordu bu toplantılarda.
Mısır kralı Faruk’u devirip halk iktidarını kurmaya çalışan General Abdül Nasır’ın temellerini attığı ama bir
türlü gerçekleşemeyen Arap Birliğini canlandırmak için elinden geleni yaptı. Bu
nedenle de Mısır ile fiilen birleşmeyi bile denedi.
Bunu başaramayınca yüzünü Türkiye’ye çevirdi.
Türkiye cumhuriyeti, gerek yönetim gerekse de tarihi bakımından imrendiği bir ülkeydi ve bu nedenle de hedefleri
arasında Türkiye ile Konfederasyon tipi bir yapı oluşturmakta vardı. Seçkin
subaylarını Türkiye’deki Harp okullarında ve Harp Akademilerine göndererek bir
nevi bağ oluşturmaya çalıştı.
Türk iş adamlarına Libya kapılarını sonuna kadar açtı. Hayalinde oluşturduğu ve gerçekleştirmesine az zaman kaldığı
ünlü “Çöl altı akarsuyu” projesini Türk inşaat yüklenicilerine vermek istiyordu. Bu hayati projede başkalarına pek de güveni yoktu.
Bende Kaddafi’nin hatırı var, hem de 37 yıllık bir hatır bu. Bu nedenle de kendisini lanetlemiyorum ve “Allah Rahmet
Eylesin” diyorum.
20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekâtında yanımızda olmasını unutmam mümkün değil.
Harekâtı yapan ordumuza benzin ve jet uçakları için elzem olan lastik tekerlek yardımında bulunmuş, Libya ordusunun
tüm olanaklarını Türkiye’nin emrine sunmuştu.
Barış Harekatı’ndan sonra ABD Senatosu’nda Yunan kökenli senatörlerin sunduğu öneri ile 15 Şubat 1975 tarihinde alınan
“Silah Ambargo”su kararını Türkiye, Libya’nın da desteğiyle asgari sıkıntı ile atlatmış ve ABD’ye karşı TBMM’de de yaptırım kararları almıştı.
Amerika bu karşı yaptırımlara dayanamayarak 26 Mart 1976’da üslerle ilgili yeni bir Savunma İşbirliği
Anlaşması imzalamak zorunda kaldı ve bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi de ambargonun kaldırılması şartına bağlandığından 1978 yılında ABD ambargoyu
kaldırmak zorunda kaldı.
Libya Halk Cemahiriyesi bu süreçte hep Türkiye’nin yanında oldu.
Tüm bu desteğin altında Libya halkının Türk sevgisi yatmaktadır aslında. Cumhurbaşkanları, liderleri, kralları veya da
diktatörleri kim olursa olsun, Libya halkı kendilerini Türklere ve Türk halkına
her zaman ve her koşulda çok yakın hissetmiştir ve halen de hissetmektedir.
Bunun en güzel örneği de Libya’nın yeni bayrağındaki “Ay Yıldız’ın, 22 Eylül 1983 TBMM’de kabul edilen 2893 numaralı Türk Bayrağı
kanununda yer alan ölçü ve oranlara tamamen uygun şekilde olmasıdır.
Türkiye Libya ile yeni bir sayfa açmıştır ve meydanlarda yeni Libya bayrağına ilaveten dalgalanan yegane yabancı
bayrak, Türk bayrağıdır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. R. T. Erdoğan Libya ziyareti ile Türkiye-Libya ilişkilerini fiilen başlatmıştır.
KKTC bu fırsatı kaçırmamalı ve Libya’da hemen bir Temsilcilik açarak, yeni yönetim ile sıcak ve yakın ilişkiler
başlatmalıdır. Önümüzdeki aylarda Kıbrıs konusu yeni bir sürece girerse, ki gireceği artık aşikar olmuştur, bu yakınlığa
ve dostluğa çok gereksinimimiz olacaktır.
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
24 Ekim 2011