Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL
Türkiye, terörün o soğuk, lanet ve
iğrenç yüzünü bir kez daha iliklerine kadar hissetti.
Nasıl hissetmesin? Davul-zurna çalarak
gelen bu saldırıya artık “baskın” demeye bile dilimiz varmıyor.
“Baskın” demek, az buçuk kalmış
aklımızla ve yüzlerce yıllık devlet ve ordu geleneğimizle dalga geçmekten başka
bir anlam taşıyorsa, o zaman buyurun efendiler; “bu durum” nedir, hangi masum
kelimenin üzerine bu “büyük günah” yıkılabilir?
Açıkçası aklın ve mantığın iflas eşiğine
geldi bir noktadayız, birazcık vatan-millet sevgisi ve vicdanı olanlar
açısından…
O yüzden günah keçisi aramayı,
yağmayacak gürlemeleri bırakalım! Bu meziyet, ancak ve ancak zavallılara,
acizlere ve beceriksizlere has bir özelliktir. Bu sıfatlar, asla ve kat’a bu
asil millete ve onun yüce devletine ait değildir, olamaz da!
Sonuçta kim ne derse desin, kabul edelim
ya da etmeyelim, terör örgütü kendi çapında “işini yapıyor”; onlara taşeronluk
görevini veren ve dünyayı yeniden inşa etmeye çalışan şer güçler de
“çıkarlarının gereğini” yerine getiriyor.
Bunun yanında, son zamanlarda ikili
ilişkilerde arızaların ortaya çıkmaya başladığı, bir takım salvoların sahibi
komşumuz İran bile “gereğini yapıyor”; terörün, hainin anladığı dilden konuştu,
yeri geldikçe de konuşuyor…
Peki, ya biz!
Hep bildik şeyler; la, la,la ve cek-cak… Var mı bunun ötesi?
Haksızlık etmeyelim! Bir takım sonu
gelmeyen, hatta ters tepen girişimler de olmadı değil. Hatta bu meselenin
çözümü için “mucize merkezleri”, yeni yeni birimler, kurullar ve kurumlar bile oluşturuldu.
Entel-dantel ve ithal kavramlar
üzerinden kendi devleti-milleti ile sorunlu bir takım (bir takım diyorum; çünkü
bu konudaki samimi, temiz ve alanının hakkını veren inançlı-vatanperver
değerlerimizi, aydınlarımızı bunun dışında tutuyorum) “yüksek şahsiyetler”
üzerinden bu önemli mesele deneme-yanılma yoluyla çözülmeye, çözdürülmeye
çalışıldı. Sonuç, koskoca yitik 4 yıl!
Zaten, en başında arızalı başlamıştı…
Makyajlar da bu arızayı gizlemeye yetmedi. Habur’da duvara tosladı!
Adı yanlıştı. Değiştirildi, o da
yanlıştı, o da ilkinin akıbetine uğradı. Yer, çok doğru bir seçim değildi,
sonuçta devletin gölgesi hissediliyordu. Katılanlar… Oraya pek girmeyelim.
Sonuç ortada! Toplumsal bir mutabakat arayışı içinde olanların bir kısmı
bölgeden bihaberdi. Vesselam, bu iş bir kez daha Boğaz’a nazır, balık sofrası
muhabbetleri ile karıştırıldı.
Yine bir kesim vardı ki, evlere şenlik,
milletle tam kafa bulmalık. Öyle ki, bu devletin ve milletin yeri geldiğinde
kutsallarıyla, hassasiyetleriyle, öncelikleriyle dalga geçenler, özel
yaşamlarında sorunlu, kendilerine bile faydaları olmayan, Türkiye’ye fildişi
kulelerinden-sırma köşklerinden bakmayı bir adet haline getiren, bu toprakların
asli unsurlarını birer öteki olarak gören her devrin omurgasızları da sürece
monte edildi. Meğerse ne kıymetlilermiş
de, bizler bilmezmişiz…
Bitmedi…
“Milli, bağımsız, güçlü Türkiye”
ifadesinin her sözcüğünden rahatsız olan, her şeyin uzmanı bir takım yeni yetme
aydın tiplemeleri bir anda “kurtarıcı”, “akil adam”, “büyük beyin” olarak kanal
kanal, sayfa sayfa dolaştırıldılar. Görevlerini büyük bir özveriyle, bol bol
“geyik muhabbeti” yaparaktan yerine getirdiler. Pek tabi, bu arada bol keseden
cepleri de dolduruldu.
Peki, sonuç?
Sonuç mu, alın size onlardan bazı inci
taneleri: “PKK’ya terör örgütü demeyin”, “Abdullah Öcalan için bebek katili
ifadesini kullanmayın”, “Kandil’i muhatap alın, böylece devlet-hükümet yanlış
yapmaktan kurtulsun”, “PKK’nın kanlı saldırıları için de ‘münasebetsiz eylem’
deyin”, “Teröristlere -pardon onlara terörist denmeyecekti- pusu kurmayın” vs…
Allah aşkına, dünyanın neresinde
görülmüş terörle mücadelede bu tür inci taneleri, tek taraflı yaklaşımlar ve objektif
çözüm önerileri? Var mı bunun dünyada bir ikinci örneği? Yazık! Bu millet, bu
sonucu hak etmiyor ve hiç kimsenin de artık bu işi uzatmaya ve mazeretler
üretmeye hakkı yok!
Biliyoruz ki; hiçbir insan özür
bulmakta, tembel ya da işinin ehli olmayanlar kadar başarılı olamaz ve yine
biliyoruz ki gerçekten bir şeyler yapmak isteyenler en nihayetinde çözüm için en
doğru adımı atarlar.
Sözün özü, ya bu oyunu adam gibi
adamakıllı oynayın ya da oyna(ya)mayacaksanız o zaman bir zahmet kenara
çekilin, gölge etmeyin!
Bir yanıt yazın