BÜTÜN MEYDANLARDAN
2000’den bu yana dünyada 4.4 milyar insanın sahibi olduğu toplam servet yüzde 72 artarak 2011’de 195 trilyon dolardır,2015’te 315 trilyon dolara ulaşması bekleniyor.
Sadece 2.4 milyon insan dünya servetinin yüzde 35.6 sını elinde tutmaktadır.
Coca Cola’nın marka değeri 71.8 milyar dolardır,IBM 69.9,Microsoft 59 milyar dolar ediyor.
O nedenle milyonlarca insan -kimi ülkede, yolsuzluk ve yoksulluğu -kimi ülkede, neoliberal mali politikaları ve bütçe kısıtlamalarını protesto etmektedir.
Tunus’ta Kasba Meydanından başlayan ve New York Foley Meydanından giderekLondra,Berlin,Roma,Frankfurt,Sydney,
Tokyo,Taipei’den tüm dünyaya yayılan protestolarda mali sistemin iyileştirilmesi,servet dağılımındaki eşitsizlik ve sınıflar arasındaki büyük uçurumların ortadan kaldırılması ortak talebi fakat farklı çözüm önerileri seslendiriliyor!
Türkiye’de Taksim,Kızılay,Gündoğdu boştur- ne ki,Diyarbakır İstasyon meydanından protesto yükseliyor…
*
Tarih boyunca sermaye her biri bir önceki aşamaya nazaran diyalektik bir gelişme ile piyasa kapitalizmi,emperyalizm ve postendüstriyel ya da çokuluslu sermaye sürecinden geçiyor.
Beher aşamayı niteliksel gelişimiyle teknoloji farklı kılmaktadır-bugün,makinalar giderek daha çok ölü insan bilgisini ve emeğini depoluyor -mesela,bilgisayar gibi herşeyi kendine emen bir makina insanın temsil gücünü zorlamaktadır; makina tanrılaşıyor ve herşeyin belirleyeni oluyor.
Sınır ve engel tanınmıyor,ulusal değerler yok edilirken,ülkelerin savunması,düzen ve güvenliğini teminen sosyal barış ve adaletin sağlanmasında ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden sosyal devlet anlayışı hızla gündemden düşüyor.
*
Ne ki şimdilerde sahte Tanrı küresel ekonomik artışı sağlayamamaktadır.
İşte ABD! Ekonomik krizlerinin önüne geçmek üzere ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeleyen -bu suretle, rezerv döviz doları güçlendiren, ülkelerin güçlü doları satın almasıyla finansal sistemini ve ekonomisini etkili kılan yolun sonundadır.Çünkü kendinden güçsüz ülkelere yaptığı savaş harcamalarının külfetini artık kaldıramıyor.
Üstelik Avrupa! Birlikte borç krizlerine çözüm bulunamazsa dünya ekonomisinde artış beklenmiyor!
*
Demokrasi bireyi,eşit fırsatlar ve özgürlüklerle gelişen rekabet ortamında fakat kaynakların izin verdiği ölçüde üretim ve tüketim faaliyetinde bulunur tanımıyla belirlemektedir.
Ne ki hükümetler alışılageldiği gibi her ekonomik krizde zarar gören insanların cebinden finans kesimlerine para akıtıyor.
Bu kez hükümetler -mesela Avrupa’da borç krizinin önüne geçmek üzere IMF’ye daha operatif usullerle para sağlayacak mekanizmalarla rezervler mi çoğaltmalıdır ya da bankalara sermaye mi aktarılmalıdır ya da AB ülkeleri kağıtları satın mı alınmalıdır-doğrusu,karar veremiyor.
Çünkü tüm çözüm olasılıklarında vasi konumda olan, vatandaşlarının cebinden aldığını borçluya transfer ediyor-ki, bu kez halklar ters orantıda memnuniyetsizlik belirtiyor.
Bu noktada sahte Tanrının azgınlaştırdığı ve bozulan sosyal barış ve adaletin tecellisinde piyasalarda halk kitleleri, mali politikaların değişimi ve bütçe kısıtlamalarının önüne geçilmesi talebinde-işte,NewYork, Londra,Roma,,Berlin,Frankfurt,Sydney,Tokyo,Taipei meydanlarından tüm kıtalara yayılıyor.
Ya gelir dağılımındaki bozulmanın tehlikeli düzeylere ulaşması karşısında dünyanın en zengin spekülatörlerinden Warren Buffett’in,”Devletin zenginleri şımartmaktan artık vazgeçmesine ve vergi vermek istediğine” ilişkin sözlerinin genişletilerek uygulanması için Sosyal Devlet uygulamasının tarihi birikimi mi,
Ya da bir bloktaki toplam kaynağa diğer blokun el koyması mı gerekiyor -doğrusu,bilinmiyor!
*
Fakat Tunus’ta Kasba,Kahire’de Tahrir ve başka Arap ülkeleri meydanlarında Araplar postendüstriyel ya da çokuluslu sermaye sürecinde değildir.
Onlar bu süreçte mükellef olan her müslümanın yapması gereken farz(farz-ayn) kabul ettikleri vergi yerine zekatın ve müslümanlardan luzumu kadar kimsenin yapması gereken farz(farz-ı kifaye) kabul ettikleri ihtiyarî yardımlar ve sadakalarının yolsuzluklarla heba edilerek, yoksulluğa neden olmaması ve bireyin mülkiyet hakkı karşısında toplumun korunması talebindedir.
Bu suretle beher Arap ve beher Arap ülkesi mütemadiyen teknolojide gelişen Batı ile ilişkilerinde ekonomiden-siyasete,yeni nesillerin yetiştirilmesinden yeni sosyal yapının oluşturulmasında kapıkulu-sömürge hiyerarşisinde olmayı benimsemiştir.
AKP iktidarıyla Türkiye,Büyük Atatürk’ün dünyaya nesnel bakışı,dine karşı olmak yerine ondan bağımsız olmayı güncelleştiren,bilim ve algılayıcısı aklı yaşamın tek rehberi eden ve mazlum İslam ülkelerine Batı’yı geçilebileceklerinin de mesajını veren Cumhuriyet Devriminden koparılmış,islami ekonomiyle Arap ülkeleriyle hem zaman gelişmede önderlik yapmaktadır!
*
O esnada Diyarbakır İstasyon Meydanında PKK etrafında Kürtler küresel serbest piyasalara rağmen tekelleşmeci karakteri nedeniyle özel mülkiyeti reddetmektedir.
Toplumsal mülkiyete dayanan ve ortaya çıkan ürünün onu yaratan emeğin olduğuna çünkü toplumun ortak denetimi nedeniyle mülkiyetin tekelleşmesinin önleneceğine inanıyorlar.
Postendüstriyel sürecte yok edilmemek için yerleşik konuma oturtmak istedikleri kimliklerine Demokratik Özerklik sosyal yapısı ile özgürlük talebinde bulunuyorlar…
*
Ya Taksim,Kızılay,Gündoğdu ve diğer meydanlar?
Yazık ki Türkiye,”Lüks otomobil kullanma”diyen Başbakan Erdoğan’a,”Sen neden trilyonluk araca biniyorsun” ya da dünyanın en pahalı yakıtını kullandığında,”Sen neden milletvekillerine bedava yakıt verilmesini istiyorsun” benzeri sorularla kitlesel protestosunu gösteremiyor.
Çünkü Başbakan Erdoğan yeni devletin gücüyle kardeşlik fikri,dayanışma hissi ve ahlaki fazilet ilkesiyle dini eğilimler üzerinden sivil toplum kuruluşları,dini ve mesleki birlikler,esnaflar,üreticiler,ticaret erbabı,sanayiciler ve sermaye sahipleriyle birlikte yarattığı aş ve iş’e farklı sosyal,etnik özelliklere sahip,değişik mezhep,cemaat,tarikat,aşiret ailesinden gelenleri ortaklaştırmış ve bu teşkilatın üzerinde bir acaip akıl geliştirmiştir!
Ahlaki fazilet ilkesi zenginlik ve otoriteye karşı ilgisizliğe,giderek iktidara karşı muhalefet etmemeye yol açıyor.
*
Nasılsa yeniCHP Türk halkının tutumunu,kanaatini,taleplerini ve protestolarını da duyurmasında ne yüzyüze iletişimi,ne psikolojik ya da sosyolojik etkiyi,ne sosyal medyayı ne de medyayı kullanmıyor!
Bu kılavuzla Türk halkı ne Taksim’de ne Kızılay’da ne de Gündoğdu’da gündemini belirleyemiyor.
Bir yanıt yazın