Kıbrıs’ın Güneyinde günlük yayınlanan Simerini Gazetesi, çok daha çirkin kelimeler kullandı aslında.
Ben başlığı biraz yumuşattım.
Başlığın orijinali, “Türkler Havlar Ama Isırmaz” şeklinde…
Simerini’nin bu başlığı kullanmasının nedeni de Rum Stratejik Araştırmalar Merkezinin evvelki gün yayınladığı “Türkiye-Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’daki Güç Dengeleri” başlıklı raporu.
Rapora göre Türkiye, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki en büyük askerî güç değilmiş ve Mısır, İran, İsrail, Suriye çeşitli alanlarda Türkiye’den daha üstün durumdaymış!
Söz konusu Merkezin Raporunda, Türkiye’nin asker, tank, savaş uçağı ve savaş gemisi sayısının, Yunanistan’dan fazla olduğu ancak, sayısal oranların bir Türk-Yunan çatışmasında “Tek başına Türkiye lehine sonuç veremeyeceği” yorumu da var.
Rum Stratejik Araştırmalar Merkezinin bu sonucunun temelini, askeri güçlerdeki nitelik ve savaşma gücü değil sadece sayısal veriler oluşturuyor.
Tam “Güler misin ağlar mısın” raporu bu.
Dahası var…
Suriye Türkiye’den 387 adet daha fazla tanka sahip olduğu için, Türkiye’den çok daha güçlüymüş.
Mısır da, uçak sayısı Türkiye’den 129 adet fazla olduğu için, Türkiye’den daha güçlüymüş.
Böylesi iddialara, Kantara’daki keçiler bile güler.
Askeri bilgi, strateji, nitelik ve savaş kabiliyeti yerine sayılar önemli olsaydı, 1967 Arap-İsrail savaşında Mısır güneyden, Suriye kuzeyden İsrail’e girer, ortada bir yerde buluşup karşılıklı kahve içerlerdi.
Ama öyle olmadı. İsrail ordusuna kıyasla tank, asker ve uçak sayısı fazlalıklarına rağmen, Mısır Süveyş kanalına kadar Sina yarım adasını, Suriye’de Golan tepelerini kaybetti bu savaşın sonunda.
Yine rapora göre Türkiye, Orta Doğu’daki askeri güçler sıralamasında İran, İsrail, Mısır ve Suriye’nin arkasından geliyormuş.
Tam bir Züğürt Tesellisi Raporu…
Sayılar savaşların sonucunda etkin olsaydı, 21 Aralık 1963’de Kıbrıs adasında bölük pörçük halde yaşayan 120 bin Kıbrıslı Türk’ü, elinde devlet olanakları, ordusu, polis gücü ve ithal ettikleri modern silahları olan 450 bin kişilik Rum halkı yarım günde katleder, adayı Türklerden temizlerdi, aynen Papadopulos’un Amerikan Büyükelçisine çektiği telgrafında belirttiği gibi.
Anlaşılan Rum Stratejik Araştırmalar Merkezi, Hristofyas’a bağlı bir kurum ve raporları da kamuoyu nezdinde Hristofyas’ı kurtarma amacıyla hazırlanmış.
Çok değil daha birkaç gün evvel Rum halkını yanlış yönlendirmek ve halka Türkiye’nin yetersiz olduğu mesajını vermek için 12. Parselde Sismik Araştırma yapan Koca Piri Reis gemisini, Rum Cumhurbaşkanı Sözcüsünden Rum milletvekillerine kadar, Dış İşleri Bakanı, Ticaret Bakanı, Rum Siyasi Parti Başkanları bol bol kötülemişler, bu tiyatroya gazeteler de katılmıştı.
Sonunda Dokuz Eylül Üniversitesine ait Koca Piri Reis Sismik Araştırma gemisinin, dört dörtlük ve mevcutlarının en iyileri arasında olduğu ortaya çıkınca da seslerini soluklarını kesmek zorunda kalmışlardı.
Başta Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas olmak üzere siyasilerin tümü böyle davranmasaydı, Rum halkı “Madem Koca Piri Reis Sismik Araştırma gemisi bu denli iyi ve kaliteli niye bize ait deniz bölgemizden askerimizi gönderip kovmuyorsun” diye kendisinden hesap soracaklardı.
Zaten Venizelos Florakis deniz üssündeki patlamadan dolayı Hristofyas’ın ve ruhani başkanı olduğu AKEL’in başı iyice derde girmişti, bir de üstüne bu eklenirse daha da kötü olacağından, ve de Hristofyas, “Yemediği için askerimi göndermedim” diyemeyeceğinden çareyi gemiyi kötülemekte bulmuşlardı.
Sanırım Türklerden 30 Ağustos 1922’de İzmir’de ve 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs’ta yedikleri tokadı unutmuşa benziyorlar.
Zaten bir tanesine “Küçük Asya Felaketi”, diğerine de “İşgal ve istila” diyorlar.
Aslında burada sorgulamaları gereken şu; Yunanistan bu denli güçlü idiyse, Türkler, (adada) Yunan ve Rum silahlı kuvvetleri olmasına rağmen adaya nasıl çıktılar?
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
5 Ekim 2011