FETTAN AFRODİT
Hüseyin MÜMTAZ
Şu havadisi dünkü www.kibrispostasi.com’ da okudum;
“Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Yaşar yaptığı açıklamada, Koca Piri Reis Gemisi’nin ‘G noktası’ olarak adlandırılan Kıbrıs Adası’nın güneyindeki alanda 1000 kilometrelik hatta sismik veri toplama çalışmalarını sorunsuz tamamladığını bildirdi. K. Piri Reis Gemisi’nin Gazimağusa Limanı’na hareket ettiğini kaydeden Prof. Dr. Yaşar şu bilgileri verdi: ‘G noktası olarak adlandırılan 1000 kilometrelik alandaki çalışmaları öğleden sonra tamamlayan K.Piri Reis Gemisi, Gazimağusa’ya hareket etti. Yarın sabah saatlerinde Gazimağusa’ya varacak olan K. Piri Reis Gemisi, bakım, ikmal ve yakıt ihtiyaçlarının karşılayacak. K. Piri Reis Gemisi, TPAO’dan gelen yeni koordinatlar doğrultusunda, önümüzdeki hafta pazartesi tekrar ‘G noktası’ olarak adlandırılan alana giderek 2400 kilometrelik bir hat üzerinde araştırma çalışmalarına devam edecek. Bu çalışmaların da 2-3 hafta sürmesi planlanıyor.”
Dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için her yolu deneyerek sondaj yapacakları parsel için AFRODİT adını akıl eden Rum propagandistlerini nasıl kutladıysam; neredeyse aynı koordinatlara “G NOKTASI” ismini uygun görüp, hem de “Piri Reis”i gönderen TPAO mühendislerine de aynı şekilde şapka çıkarıyorum.
Afrodit “kızımız” 3000 yaşında da olsa fettan mı fettan.. Göz süzüyor, gerdan kıvırıyor, yürek hoplatıyor.
On parmağında on marifet, durmadan, yorulmadan kıvırıyor.
Kıbrıs Rum yönetimi Meclis Başkanı Omiru, ”Kıbrıslı Türkler ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal vatandaşları olarak elbette Rumlarla aynı haklara sahiptirler. Ancak Türk ‘işgali’ devam ettikçe, ‘sahte devletin’ varlığında ısrar edildikçe Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızın doğal zenginliklerden faydalanmaları veya ortak olmaları mümkün değildir” demiş. Omiru resmen, Kıbrıs Türkleri’nin, denizdeki doğal zenginliklerden gelecekte elde edilecek menfaatten, KKTC’nin ”tasfiye edilmesi halinde yararlanabilecekleri” iddiasında bulunmuş.
Birisi artık çıkıp bana bu adamlarla neyi konuştuğumuzu açıklasın lütfen..
Bizden kimse şimdiye kadar; “Adanın bütün güzellik ve zenginliklerinden Rumlar, ancak Kıbrıs Cumhuriyetini tasfiye ederlerse yararlanabilirler” dedi mi?
Ve yine “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamanmayacağız, eğer olur da birleşirsek, kurulacak yeni devlet, eşit haklarda, eşit kurucu ortak olacağımız yepyeni bir devlet olacak” dedik mi?
Demedik.
Ama Hristofyas, 1 Ekim Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen askeri resmigeçidin ardından yaptığı konuşmada, “Egemenlik haklarının müzakere konusu olmadığını, bu konuda herhangi bir müdahaleyi veya hakemliği kabul etmeyeceklerini” söyledi.
1 Ekim törenlerine katılmak için Güney Kıbrıs’ta bulunan Yunanistan Milli Savunma Bakanı Panos Beglidis de; “Güney Kıbrıs’ta bulunmasının gerek ekonomik durum nedeniyle içte, gerek Güneydoğu Akdeniz’deki gelişmeler nedeniyle dışta istisnai zor şartların bulunduğu bu dönemde” Rum ve Yunan hükümetleri arasındaki sıkı işbirliğini, koordinasyonu teyit ettiğini söyleyerek aynen şöyle dedi;
“Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğiyle sıkı bağlar içerisindeyiz. Türkiye’nin hareketlerini soğukkanlılık ve kararlılıkla yanından izliyoruz. Yunanistan Milli Savunma Bakanı olarak bir kez daha vurgulamak isterim ki, Türk siyasi liderliğinin, çoğu zaman tetikleyici olan açıklamalarını ve izlemekte olduğu pratiği kınayacağım. Bu pratikler Yunanistan’ın Ege ve –ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin- Güneydoğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını ihlal ediyor. Bu nedenle Yunanistan ile Kıbrıs arasında daha önce hiç olmadığı kadar çok işbirliği ve koordinasyon olması şarttır. Gelecekte Türkiye tarafından gelecek muhtemel saldırı hareketleri veya olası girişimlerin bertaraf edilmesi için gelecekte de sağlam bir cephe, bir siper oluşturmamız gerekir. Şartlar zordur, durum kritiktir, bu nedenle soğukkanlılık ve kararlılık şarttır. Kıbrıs halkına, Yunanistan’ın (burada/yanında) olacağı mesajını vermek üzere geldim. Yunanistan ulusal savunmayı ve genel olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin güvenliğini savunabilir.”
1 Ekim dolayısıyla AKEL’in düzenlediği etkinlikte de konuşan Hristofyas, “Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’de doğalgaz arama çalışmaları yapma ve doğalgaz çıkarma şeklindeki egemenlik hakkının müzakere edilmesinin söz konusu olmadığını” söyledi.
Hristofyas: “Bu hakkımızı kimseyle müzakere edecek değiliz. Kimse endişe etmesin” şeklinde konuştu.
Hristofyas, “Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığına şüpheyle baktığını ve sahte devleti (KKTC) empoze etmeye çalıştığını” ileri sürdü.
Hristofiyas “sahte devlet” diyor; Omiru, “KKTC tasfiye edilmelidir” diyor.
Ne görüşüyoruz Allah Aşkına bu adamlarla?
Süreç şu aşamada…
Buttenheim, 30 Eylül buluşmasında liderlerin “müzakere başlıklarının tümünü görüşmeyi tamamladıklarını” söyledi.
Bu gün, (4 Ekim) “Yönetim”i görüştüler.
Cuma günü ( 7 Ekim) “Al/ver”e geçilecek(miş).,
Zaten Eroğlu da 30 Eylül toplantısının çıkışında “New Yor’ta karşılıklı al – ver arayışı içerisinde olacağız” demişti.
Güzel.. Rum’un Karpaz, Güzelyurt, Maraş’ı kafadan istediğini biliyorduk..
Herhalde biz de Hala Sultan’la beraber Larnaka’da Türk mahallesini, Baf’ta Mutallo’yu, Poli’yi ..isteyebiliriz diye düşünüyorum.. Erenköy ile de Yeşilırmak’ı birleştirirsek ne kadar güzel olur!
“Al-ver” değil mi?
Rum gazetelerin satır aralarına sıkışan Türk-Rum 1’e 4 nüfus oranı (Haravgi. 15 Eylül) haberini duymamış olalım..
Yoksa “duyduk” mu?
İşte bu havada 30 Ekim’de Long Island’a gidiliyor.
Fakat ben (geçen yazımın devamı olarak) şu ekonomik konularda neler görüşüldüğünü, bunun sonuca nasıl yansıyacağını merak ediyorum.
Çünkü “durum” ciddidir.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) yetkililerinden oluşan ‘Troyka heyeti’nin Yunanistan’da yürüttüğü incelemeden 30 bin kamu çalışanının bir yıllığına işlerinin ‘askıya alınması’ kararı çıkmıştır.
İflas etmemek adına kurtarma paketinin altıncı dilimi olan 8 milyar Euro’yu garantilemek için Troyka’nın isteklerini büyük ölçüde yerine getirecek olan Yunanistan’ın, yılsonuna kadar 30 bin çalışanı yedeğe çekme konusunda Troyka’ya söz verdiği belirtiliyormuş.
Taraflar arasında yapılan görüşmelere göre, ücretli izne ayrılmış gibi olacak çalışanlara maaşlarının yüzde 60’ı bir yıl boyunca ödenmeye devam edilecek. Askıya alınan çalışanlar, yılsonunda yeni iş bulamazlarsa maaşları tamamen kesilecek. Hükümetin ayrıca, yarın parlamentoda vergi artırımı, kamu çalışanlarının maaşlarında yaklaşık yüzde 20 indirim ve 2015 yılına kadar devlet çalışanlarının beşte bir oranında azaltma yoluna gidilmesini gündeme getireceği de öne sürülüyormuş.
Sorularım çok basit; a) Yunanistan’ın bu müflis durumu Rumlara nasıl yansıyacaktır? b)”Birleşecek olan Devlet”de memurlar ve en önemlisi Türk memurlar bu durumdan nasıl etkileneceklerdir?
Rumlara toprak verirken; toprağın yanında kaç “yerleşik”in gemilere bindirilip geri postalanacağını; kaç memurun da işten çıkarılacağını konuştuk mu?
Fileleftheros’a göre Long Island’da Ban’ın iki muhtemel senaryosu şöyle;
“İlk senaryo: BM Genel Sekreteri, iki müzakereciye, prosedürün döngüsünü tamamladığını, pek çok fırsat tanındığını ve artık değişiklikler olması gerektiğini söyleyecek. Müzakerecilere, anlaşmazlık bulunan konuları görüşmek için kısa bir süre tanıdıktan sonda, havada kalan konuların görüşülmesi için uluslararası konferans toplayacak. Çok taraflı konferansın oluşumu (katılımcıları) tarafların görüşlerinin uyuşturulması ile belirlenecek. Yani; beşli görüşme olmayacak ancak BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri de bu sıfatlarıyla çağrılmayacak.
İkinci senaryo: Ban Ki Moon, Cenevre’de yapmaya çalıştığını, son üçlü görüşmede yapmaya çalışacak. Yani görüş birlikleriyle ilgili BM versiyonunu sunacak. Eroğlu buna sıcak bakmıyor; çünkü Talat zamanında başarılan ve işgal liderinin tanımadığı anlaşmaları da içerecek. Eroğlu BM’de, yazılı bütün görüş birliklerini ve anlaşmaları kabul ettiğini ancak sözlü olanları kabul etmediğini söyledi. Yine görüş birliklerinin BM tarafından sunulması, bunları ‘prosedürün normları’ haline getirecek. Genel Sekreter, bu senaryoyu benimserse, müzakerecilerin Cenevre’de kabul ettikleri, BM’nin rolünün yükseltilmesinin sonucu olarak ortaya koyacak”.
Amerika görüşmelerinde “zurnanın zart dediği yer”i Politis açıklıyor;
“Politis: Long Island’ın Ana Unsurları… Hristofyas 100 Bin Rumun Rum İdaresi Altında Geri Dönmesini Önerdi” başlıklı haberinde, diplomatik kaynaklara dayanarak, liderler arasında bundan sonra yapılacak 6 görüşmenin; New York yakınlarındaki Long Island’ta 30 ve muhtemelen 31 Ekim’de yapılacak üçlü görüşme açısından belirleyici olacağını aktardı.
Gazete, edindiği bilgilere dayanarak yoğunlaştırılmış müzakereler kapsamında mülkiyet başlığının ele alındığı 4 görüşmede Hristofyas’ın, Rum tarafının toprak düzenlemelerine ve olabildiğince fazla Rumun eski yerlerine dönebilmesine verdiği önemi açıkça ortaya koyduğunu, bu görüşmelerin haritalar olmadan yapılmasına rağmen Hristofyas’ın 100 bin Rumun geri dönebileceği şekilde toprak düzenlemesi yapılması gerektiğine işaret ettiğini yazdı.
Bu rakamın; köyleriyle birlikte Güzelyurt’un, başlıca köyleriyle birlikte Mağusa’nın güney bölgelerinin ve Karpaz’ın bir bölümünün Rumlara verilmesini öngördüğüne işaret eden gazete şöyle devam etti:
Bu çerçevede Rum tarafı; 100 bin Rum göçmenin Rum idaresine verilecek bölgelere dönmesi halinde, geriye kalan Rum göçmenlerin tamamı (yüzde 100) Kıbrıs Türk idaresinde geri dönse dahi Kıbrıs Türk tarafının koyduğu; Kıbrıs Türk devletçiğinin Kıbrıslı Türk çoğunluğundan oluşacağı kırmızıçizgi tehdit altında olmayacağının altını çizdi”.
Yâni;
Şimdiye kadar yapılan görüşmelerde gelinen ve 30 Ekim’de “alınıp/verilecek” noktalar şunlar;
1.Türkler Rumların 4’te 1’inden fazla olmayacak. 2. Rum’a verilecek Türk topraklarına (Güzelyurt-Magosa-Karpaz) 100.000 Rum dönecek. 3. Ancak bu şartlarda, geriye kalan bütün Rum göçmenler Türk Devletçiğine dönse bile, Türk devletçiğinin tüyü iyice yolunmuş olacağından dönen Rumlar Türk tehlikesi duymayacaklar.
İyi de, bunlar hep bizim “verdiklerimiz”. Hani “Al/ver” idi? Bizim “aldıklarımızı” Türk gazeteleri neden yazamıyor da, hep “verdiklerimizi” Rum gazetelerinden öğreniyoruz?
Bekleyin, meğer turpun büyüğü daha torbadaymış..
Politis devam ediyor;
“BM uzmanları tarafından gayrı resmi olarak sunulan bir başka öneri de; Girne için özel düzenleme yapılmasıdır ki bu çözüm yönünde katkı sağlayabilir. Daha önce de yazdığımız gibi bu öneri; Girnelilerin ya kentin tarihi merkezinde bulunan evlerine geri dönmeleri veya bugün iki büyük askeri tesisin bulunduğu Girne’nin iki bölgesinde taşınmaz mal edinmelerini öngörüyor.”
Bakın şu “BM uzmanları”nın yediği halta..
Girne için “özel düzenleme” ha?
Allah şahittir, Kıbrıs konusunu yazmaya başladığım 30 küsur senedir; “Rumlar anlaşmaz. İsteklerinin sınırı yoktur. Verdiğiniz her yeri ceplerine atıp, bir sonraki oturuma o noktadan itibaren başlarlar. Meselâ Girne’yi verseniz, hemen ‘iç liman’ ve ‘kale’nin pazarlığına otururlar” der dururum.
Bu sefer istedikleri çok da fazla şey değilmiş canım; ya kentin merkezindeki evleri yahut iki büyük askeri tesisin bulunduğu yerler..
Yâni biri, KTBKK’lığının olduğu yer, üstelik öbür koşulu da karşılıyor, Girne’nin merkezinde..
KKTC de zaten tasfiye edilip “oluşturucu devletçik” haline dönüşüyor ya..
O zaman yetkili-ilgililer cümbür cemaat “devletçik”teki Rum Yüksek Komiserini Kyrenia’daki makamında ziyaret edip “Örnek şekil (a)da” görüldüğü gibi bir hatıra fotoğrafı çektirebilirler.
Ben de o fotoğrafı kitabıma kapak yaparım.
Afrodit’i de, müteakip ziyaretinden sonra Piri Reis’e yine sorarız.. 4 Ekim 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Bir yanıt yazın