Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, AB müzakere sürecinin ve nihai üyeliğin raydan çıkmasını engellemek açısından, üyelik için bir hedef tarih belirlemenin her iki taraf için de akıllıca bir hareket olacağını kaydetti.
Boyner, Paris Boğaziçi Enstitüsü’nün “Avrupa ve G20 Dünyası” başlıklı yıllık toplantısının açılışında, 2008 yılından bu yana insanların varsayımlarını yeniden düşünmeye ve yeni kısıtlama ve fırsatları göz önünde bulundurarak ekonomileri yeniden düzenleyecek inovatif yollar düşünmeye zorlandığını belirterek, siyasi ilişkilerin de bu muazzam değişimden uzak kalmadığını ifade etti.
Dünyada çok taraflılığın kurumsallaşmaya başladığına işaret eden Boyner, “G20’nin, daha önce ulusal ya da bölgesel politikalarla idare edilen küresel sistemin yönetiminde çok taraflılığın kurumsallaştırılması için doğru bir adım olduğunu söylemeliyiz. Bu yalnızca bir küresel koordinasyon mekanizması olarak görülmemeli; küresel dünya sisteminde bir paradigma değişikliği olarak anlaşılmalı. Yükselen bir güç olarak Türkiye de kesinlikle bu kuralın dışında değil” diye konuştu.
Türkiye’nin AB müzakere sürecinin her iki taraftan da kaynaklanan nedenlerle tam bir koma durumunda bulunduğunu söyleyen Boyner, Avrupa hükümetlerinin rekabetçi 21. yüzyıl küresel dünyasında AB’nin varlığını sürdürebilmesi için genişlemenin devamının gerekliliğini vurgulayacak yapıcı bir yaklaşım benimsemeleri temennisini dile getirdi.
Boyner, AB’nin uluslararası kredibilitesini koruması ve küresel bir aktör olarak kendini sunması için genişleme konusunda Türkiye ile karşılıklı ahde vefa ilkesini unutmaması gerektiğini de vurguladı. Türkiye’nin Ortadoğu ile Güney ve Doğu Akdeniz’deki yüksek profilinin, Avrupa perspektifiyle çelişki anlamına gelmediğini söyleyen Boyner, aksine günümüz dünyasında komşularıyla güçlü bağları ve etki alanı olmayan bir Türkiye’nin AB’ye giriş için uygun olmayabileceğini kaydetti.
“AB, ARAP BAHARI SOKAKLARINDA GÜNDEMDE DEĞİL”
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da demokratik ideallerin zemin kazandığı bir dönemde Avrupa’nın dönüştürücü, demokratik yumuşak gücünün pek de görülmediğini belirten Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çok sayıda çözülmemiş siyasi sorunları ile Türkiye, bölgede ilham kaynağı olacak bir liberal ve laik demokrasi olarak gösterilirken, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’in demokrasiye geçiş dönemlerinde yumuşak gücünü kullanan AB, Arap Baharı’nın sokaklarında gündemde bulunmuyor. AB yumuşak gücünün ve cazibesinin erozyona uğraması hakkında düşünmeli. Türkiye’yi kapsayacak şekilde genişlemekte ve koordineli tek bir sese sahip olmakta başarısız olan bir AB, şüphesiz ki daha az yumuşak güce sahip olacak, bölgedeki gücü azalacak ve çevresini saran istikrarsız bir bölgede konuyla ilgisiz bir konuma düşecektir. AB işte bu yüzden Türkiye ile geleceğe yönelik işbirliğini derhal güçlendirmelidir.”
“EKONOMİK KRİZLER POPÜLİST SÖYLEMLER İÇİN VERİMLİ ZAMANLAR”
Ekonomi alanında korumacı söylemlere de değinen Boyner, siyasi işbirliği ve dünya ile ilgili meselelerin barışçı bir şekilde uluslar üstü bir şekilde yürütülmesinin altında ekonomik işbirliği ve serbest pazar koşullarında entegrasyonun yattığını söyledi. Boyner, ekonomik kriz dönemlerinin popülist söylemler için çok verimli zamanlar olduğuna işaret ederek, Avrupa’da yabancı düşmanı popülist siyasi partilerin Türkiye’nin Avrupalılığı gibi demode bir temaya referansla kendilerini meşrulaştırmaya çalıştıklarını kaydetti.
Bu demode söylemlerin gelecek 10 yıl içinde ortadan kalkmasını ve Avrupalı politikacılarla kamuoyunun 21. yüzyıl gerçeklerine göre söylemler benimsemesini beklediklerini söyleyen Boyner, “Bu, Avrupa içinde bütçe ve maliye anlamında dayanışmayı içeren artan bir entegrasyon ile genişleme politikalarının optimum bir kombinasyonunu gerektirmektedir. Müzakere sürecinin ve nihai üyeliğin raydan çıkmasını engellemek açısından, üyelik için bir hedef tarih belirlemek her iki taraf için de akıllıca bir hareket olacaktır” şeklinde konuştu.
“AB, DEMOKRATİK ANAYASA İÇİN ÖNEMLİ”
21. yüzyılın ilk 10 yılında Türkiye’nin sağlam bir ekonomik büyüme performansı sergilediğini ve bunun dünya meselelerinde etkili olmasına imkan tanıdığını anımsatan Boyner, aday ülke konumunda bulunmanın ve müzakere sürecini yürütüyor olmanın ülkenin reform sürecine önemli katkı yaptığının altını çizdi.
Türkiye’nin seçim sonrası döneminde tek parti hükümeti olsa da, anayasa değişikliği için çok partili bir konsensus ortamına ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Boyner, “Bu büyük göreve yönelik ön çalışmalar parlamentoda başlamak üzere. Çoğulcu demokrasi, yüksek yaşam standartları ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma yolunda Türkiye’nin en önemli çıpası olan AB üyeliği sürecinin güçlendirilmesi de, Avrupa’nın demokratik standartlarına sahip bir anayasaya sahip olma konusunda büyük önem taşımaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
TÜSİAD’ın, Türkiye’nin demokratik, sosyal ve ekonomik reformları ile AB sürecinin arkasındaki en etkili itici güç olduğunu söyleyen Boyner, sözlerini şöyle tamamladı:
“Ancak bu alanda etkimizi kaybediyoruz çünkü AB çıpası giderek artan şekilde konu dışı birşey olarak görülüyor. Bu Kıbrıs’tan, Fransa’nın da aralarında bulunduğu bazı AB liderlerinin ileriyi göremeyen düşüncelerinden ve AB’nin kendi iç sorunlarından kaynaklanıyor. Yine de AB sürecinde iyileşme ve ileriye yönelik mesafe alma konusunda kararlılığımızı sürdürüyoruz ve Avrupa’nın kendi sorunlarını kendi dinamikleriyle çözecek bir kıta olduğu konusunda iyimseriz. Avrupa ülkelerinde son seçim eğilimlerinin bu iyimserliği destekleyeceğini ümit ediyorum.” (AA)
Bir yanıt yazın