YENİ NESİL SAVAŞTA KIBRIS
Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail’in teşvikiyle Doğu Akdeniz’de doğalgaz sondajına başlaması ardından Türkiye ve KKTC,” Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması”nı imzalamıştır. Bu suretle Türkiye, Rumların Ada’nın güneyinde başlattığı çalışmaları fırkateynler ve savaş uçaklarıyla uzaktan izlerken,anlaşmayla da benzer arama çalışmaları yapması önündeki engeli ortadan kaldırmış bulunuyor.Pekalâ,bunlar ne anlama geliyor?
*
Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyetini kendilerinin temsil ettiği iddiasındadır.Dimitris Hristofyas,”Akdeniz’de bulunan doğal gazı Kıbrıslı Türklerle paylaşmaya hazır olduğunu” belirtirken, Türkiye ve Kıbrıs Türk Yönetimine de,”Bir an önce çözüm bulun,ancak çözüme ulaşılmadan önce bile,eğer bir rezerv bulursak,bunu iki toplumun da kazanç sağlayabileceği şekilde göreceğimizi garanti ediyorum”diyor.Hristofyas egemenlik iddiasıyla ikaz ediyor-rağmen,alicenap havadadır!
*
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ise,”Rum tarafı tek yanlı olarak antlaşmalar yaptı ve ruhsatlar verdi.Rum tarafını ikaz ettik.Maalesef Rum tarafı BM Genel Sekreterine verilen söze rağmen, müzakerelere yoğunlaşmak yerine bu gibi hususlarla ortamı germeyi tercih ediyor.Bugün Türkiye Cumhuriyeti ile imzalamış olduğumuz bu antlaşma Rum muhataplarımızı bu davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici bir tedbir niteliğindedir”diyor.
*
Kıbrıs’ta taraflar arasında sorun “Kıbrıs Halkı” anlayışından ya da 1960 Ankara Anlaşmasına rağmen 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarından doğmaktadır.Ankara Anlaşması Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini,idareye etkin katılımını,aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletini garantiliyor.Akritas Planı ise Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini amaçlıyor.
*
1968’den beri Kıbrıs’ta iki kesimin müzakerelerinde ortak devlet,toprak,mülkiyet hakları ve askeri düzenlemelerle ilgili hiç bir uzlaşma sağlanamamıştır.Rumlar giderek BM ve AB’de Kıbrıs’ın yasal hükümeti ve temsilcisi olduklarını kabul ettirirken, Türkler azınlık konumuna itilmiştir.Nitekim bu çözümsüzlük ortamı kilitlenmiş görünüyor-üstelik, 2004 te Kıbrıs adına Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliğine katılmış bulunuyor!Son olarak tarafların Cenevre’de BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile toplantıda,BM ‘nin müzakerelerden sonuç alınmamasından rahatsızlığı vurgulanmış ve 2011 yılı sonuna kadar çözüme ulaşılması ve ardından referanduma gidilmesi istenmiştir!
*
Halbuki o sıralarda NATO’nu gelecek 10 yılını belirleyen Stratejik Konsept Belgesinin omurgasını oluşturan Füze Savar Sistemi tartışılmaktadır.Türkiye, toprakları üzerinde Füze Savar Sistemi radarının konuşlanması talebine NATO Stratejik Konsept Belgesinde “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılması ve sistemin İran ve Suriye gibi ülkelere karşı olduğu ana fikrinden hareketle ilgili ülkelerle gerilim yaşayan bir ülke olmamak düşüncesiyle mesafeli durmuştur. Türkiye AB üyesi olmayan NATO müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunmuştur.Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini -o nedenle,Türkiye’de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engellemektedir!
*
Yıl sonuna kadar Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde 2012 de referandum yapılacak ve 2012 Temmuz’unda birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliği dönem başkanlığı devralınacaktır.Bu suretle Kıbrıs Cumhuriyeti NATO,Türkiye Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olabilecektir.Türkiye,adanın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin hata olacağı,bunun Avrupa değerlerine aykırı olduğu- o taktirde, 2012 de Kıbrıs Rum Yönetiminin dönem başkanlığının meşru olmayacağını savunuyor ve AB ile ilişkilerinin donma noktasına geleceğini ikaz ediyor.
*
Nitekim Başbakan Erdoğan Kıbrıs’ta 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamaları esnasında,”Kıbrıs diye bir devlet yoktur.Güney Kıbrıs Rum Yönetimi vardır,Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır” çıkışıyla Kıbrıs’ı gündemin önüne taşıdığı sıralarda,Rusya ve Çin; ABD ve AB borç sorunlarının küresel ekonomide yavaşlama, beraberinde yeni bir finans krizi doğuracağından hareketle esenlik için ülkelerin mutlaka büyümelerinin sağlanması gerekliliği,Arap Baharı ile ilgili gelişmeler ve iklim değişikliğinden bahisle finansal krizler ve çözülemeyen küresel problemler için “Dünya Hükümeti”nin kurulması öngörüsündedir-ki;
*
ABD ve AB ekonomik krizlerinin önüne geçmek üzere ileri sürdükleri askeri sanayileriyle diğer sektörlerini ivmeleyen -bu suretle,finansal sistemlerini ve ekonomilerini etkili kılan yolun sonuna gelmiştir.Kendilerinden güçsüz ülkelere yaptıkları 4.nesil savaşlarda harcamaların çok yüksek maliyetler arz etmesi-şimdi, külfetle birlikte nimetin ortaklaşılmasına yol açıyor!Nitekim ABD ve AB’nin bozuk ekonomilerinde Arap Baharı ve bilhassa Libya,Suriye,İran gibi hedeflerin külfetinin sorunları daha da arttıracağı gerçeği,mütemadiyen artan hammadde, gıda fiyatları ve küresel enflasyonla doğan faturayı ödemek istememeleri Çin ve Rusya’yı da nimetin ortaklığına dahil ediyor!
*
Tam da o noktada Arap Baharı coğrafyasında çok etkin Türkiye, NATO füze kalkanı projesine katılarak,radar sistemini topraklarına yerleştirilmesini kabul ediyor ve Doğu Akdeniz’de bayrak gösterme kararı alıyor.ABD Türkiye’de füze radar sistemini oluşturmak kararında Rusya ve Avrupa çıkarlarının hesaba alındığı teminatını vermiştir.Rusya,ABD nin füze radar sistemi oluşturmasında hak eşitliği teminatını kabul ediyor ve Türkiye’ye yerleştirilecek sistemin yalnızca bölgeyle ilgili olduğuna ikna oluyor!Nasılsa dünyanın en büyük nükleer silah stokuna sahip ABD ve Rusya, Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşmalarıyla kıtalararası balistik füzeleri askeri güçlerini dengeleyecek sınıra indirmiş, diğer ülkelerin de askeri güç dengesini kurmuşlardır.Bu denge, küresel ortaklaşmada eşiği oluşturuyor;eşiğin üstünde nimetin ortakları,altında külfetin ortakları yer alıyor!
*
Merkezinde anayasası Tevrat ve amacı Tevrat’ı yerleştirmek olan teokratik İsrail’in bulunduğu ve etrafındaki bölgede ABD çıkarlarına şemsiye oluşturan ülkeleri kurgulayan Genişletilmiş Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projeleri ile Küresel Antiterör Forumu projeleriyle İslam Medeniyeti toprakları üzerinde nimetini ABD,AB,İsrail,Rusya ve Çin’in paylaşacağı,külfetini ise Arap İslam toplumları ve İran’ın yükleneceği yeni nesil savaş sürmektedir. Başbakan Erdoğan Büyük Ortadoğu,Medeniyetler İttifakı ve Küresel Antiterör Forumu eşbaşkanıdır. İktidarı boyunca bu projeler yönünde etraf ülke Türkiye’yi değiştirmiş – şimdilerde,Arap İslam ülkelerinde lâik bir devlet çatısı altında İslamın adalet, doğruluk,dayanışma, zekat ve infak temelini oluşturan konularında değil, ritüelleriyle zenginleştirilen -bu suretle, dini arayışlarını öne çıkaran partileşmeye inanan siyasetçi ve yöneticilerden oluşan yapılar kuruyor.Lâik devlet ise dini ritüellerle bezenmiş ve bu karakterle oluşmuş toplumsal hayat,siyaset ve kültürel yapının yarattığı değerlerin küresel ekonomiye kazandırılması görevini üstleniyor.
*
Başbakan Erdoğan bir yanda yeni rejimlerin meşrulaşması ve bölgesinde kompakt edilmesi sürecinde Arap ülkelerinde İsrail,Yahudi dini ve Siyonizme karşı beslenen negatif duygulara karşı Türkiye’yi İsrail’e siper ediyor ve İsrail’i rahatlatıyor.Fakat koca Arap İslam coğrafyasında aşırılıklarla mücadelede; caydırıcılık,harekât ortamının şekillendirilmesi,barışı destekleme harekâtı,kriz yönetimi ve gerektiğinde konvansiyonel savaş gibi faaliyetleri icra edebilmek içinde ayrı bir güce ihtiyacı bulunuyor.
*
Tam bu noktada “Kıbrıs”, Başbakan Erdoğan’ın Temmuz ayından bu yana eşbaşkanlık görevlerinde yeni bir unsur haline gelmiştir! Doğu Akdeniz’den Ortadoğu ve Kuzeydoğu Afrika’da Arap İslam ülkelerinin denetimini yapabilecek NATO ‘dan başka bir güç bulunmadığından hareket ediliyor.NATO’nun kuruluş yasası Washington Antlaşmasında kollektif savunma ve dayanışma taahhütünü içeren 5. maddesinin gelişen yeni tehditler karşısında Avrupa’nın ötesini de kapsamasının yolunun açılması planlanıyor.
*
Türkiye’nin çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarılması ideali İslam coğrafyasında oluşturulmak istenen “Ilımlı İslam Siyaseti”ile engelleniyor.Doğu Akdeniz’de çıkarılacak danışıklı bir maraza ardından bölgeye davet edilen NATO vasıtasıyla tartışmalar,tartışmalar ve pratiğin galebe çalmasıyla Kıbrıs Cumhuriyetini temsilen Rum Yönetimi NATO’ya dahil olurken,Türkiye’ye yeşil NATO’nun organize edilmesi payı düşecektir,bağımsız KKTC ile birlikte ve diğerleriyle…Nimeti paylaşanlar anlaşabilirlerse ya da külfeti yükümlenen görünenler kaderlerine razı olurlarsa…
Bir yanıt yazın