Türkiye-İran İlişkilerinde “Güz Sancısı”

Dr. Bayram SİNKAYA, ORSAM Ortadoğu Danışmanı, Atatürk Üniversitesi, bsinkaya@yah
Başbakan Erdoğan “Arap Baharı”na destek vermek üzere 12-16 Eylül tarihlerinde düzenlediği Mısır, Tunus ve Libya ziyareti sırasında basın mensuplarının “İran’la bir gerginlik söz konusu mu?” sorusuna “İran’la bir gerginlik var diyemem.” şeklinde cevap verdi. Başbakan’ın İran hakkında daha önce yaptığı “dostane” değerlendirmeler dikkate alındığında, “gerginlik var diyemem” ifadesi, ikili ilişkilerde şimdilik gerginlik düzeyinde olmasa da bir şeylerin iyi gitmediğine işaret etmektedir. - 2011921 ayatollah ali khamenei1“Arap Baharı”nın Mart 2011’de Suriye’ye sıçramasının ardından Türkiye ile İran arasındaki ilişkilerin bozulmaya başladığına dair haberler ve tartışmalar bir süredir kamuoyunda önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye hava sahasından geçen iki İran kargo uçağının Mart ayı içerisinde Suriye’ye silah taşıdığı iddiasıyla indirilmesi ve bu uçaklardan birinde askeri malzeme bulunduğunun BM Güvenlik Konseyi İran Yaptırımları Komitesi’ne bildirilmesi, Türkiye-İran ilişkilerinin bozulmaya başladığı iddialarını güçlendirmişti. Bu iddiaları yalanlarcasına 16 Nisan’da Kapıköy (Razi) sınır kapısının açılışında İranlı muadili ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Dünyaya ilan ediyoruz ki Türkiye ve İran ebediyete kadar dost kalacak!” demişti.[1] O günden sonra Türkiye İran ilişkilerinde bazı inişler ve çıkışlar yaşandı, ancak ikili ilişkilerdeki sorunlar resmi düzeyde pek dile getirilmedi. Türkiye ile İran arasında bazı sorunların olduğuna dair en yüksek düzeyli işaret Başbakan Tayyip Erdoğan’dan geldi.

Başbakan Erdoğan “Arap Baharı”na destek vermek üzere 12-16 Eylül tarihlerinde düzenlediği Mısır, Tunus ve Libya ziyareti sırasında basın mensuplarının “İran’la bir gerginlik söz konusu mu?” sorusuna “İran’la bir gerginlik var diyemem.” şeklinde cevap verdi.[2] Başbakan’ın İran hakkında daha önce yaptığı “dostane” değerlendirmeler dikkate alındığında, “gerginlik var diyemem” ifadesi, ikili ilişkilerde şimdilik gerginlik düzeyinde olmasa da bir şeylerin iyi gitmediğine işaret etmektedir.

Peki, Türkiye ile İran arasında iyi gitmeyen şeyler nelerdir? Bu konuda ilk akla gelen husus PKK meselesidir. PKK meselesi, geçmişte Türkiye-İran ilişkilerinde ciddi sorunlara yol açmışsa da son on yıldır iki ülkenin işbirliği yaptığı bir konu olmuştur. PKK kaynaklarının Türkiye ile İran’ın PKK’ya karşı işbirliği yaptığı iddialarına karşılık, görünen o ki, iki devlet son zamanlarda PKK ile mücadele stratejilerini koordine edememiştir. İran, PJAK ile mücadele kapsamında Temmuz ayında Kuzey Irak’a yönelik askeri operasyon başlattığında Türkiye sessiz kalmıştır. Aynı dönemde Türkiye’de PKK saldırılarının yoğunlaşmasının ardından bu defa Türkiye Kandil’e karşı askeri hava operasyonu başlatmıştı. Bu operasyon sırasında Türk jetleri İran hava sahasını kullandı. Ancak bu işbirliği “Karayılan muamması” ile gölgelenmiştir. MİT’in,  Kandil Dağı’nın İran kısmında Murat Karayılan ve diğer PKK liderlerinin bulunduğu yerlerin koordinatlarının İran’a ilettiği ileri sürülmüştür. Bu istihbarata rağmen Karayılan’ın yakalanamaması Türk basınında, İran’ın ya Karayılan’ın kaçmasına göz yumduğu ya da Karayılan’ı Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullandığı şeklinde değerlendirmelere neden olmuştur.[3] “Karayılan yakalandı” haberlerinin yalanlanmasına rağmen bu kişinin uzunca bir süre basına görüntü vermemesi, İran’ın Karayılan’ı kullandığı iddiasını güçlendirmiştir. Bu durum Türkiye kamuoyunda oldukça büyük bir tepkiye neden olmuş, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bu tepkiyi “işin içinde bir şeyler var” diyerek en yüksek düzeyde ifade etmiştir.[4] Türkiye ile İran arasında PKK’ya karşı mücadelenin iyi koordine edilemediğine dair son gelişme yine Başbakan’ın açıklamaları üzerine ortaya çıkmıştır. Erdoğan, “Arap Baharı” gezisi sırasında Kandil’de PKK’ya karşı İran ile müşterek bir operasyon yapılabileceğini ima etmişti. Fakat İran’ın Ankara’daki Büyükelçisi Bahman Husseinpour, Türkiye’nin PKK ile mücadelesine destek vereceklerini belirtmiş ancak “Kuzey Irak’a karşı ortak bir operasyonun söz konusu olmadığını” söylemiştir.[5]

İki ülke arasında iyi gitmeyen hususlardan birisi de Türkiye ve İran’ın Suriye’ye yönelik yaklaşımıdır. Aslında hem Türkiye hem de İran, Suriye’de gösterilerin başlamasından sonra benzer tavırlar almıştır. Zira Beşar Esad her iki hükümet ile de iyi ilişkiler içerisinde idi. Gösterilerin Suriye’ye sıçramasının ardından Türkiye Esad’ın reform yapma kapasitesine sahip olduğunu savunarak reformlar yapması kaydıyla Esad yönetimine destek vermiştir. Suriye’nin reform ihtiyacını kabul eden İran yönetimi de Esad’ın Mayıs ayında açıkladığı “reform paketi”ni memnuniyetle karşılamış, ancak göstericilere karşı Esad’a kayıtsız destek vermiştir. Buna karşılık iki ülkenin Suriye muhalefetine bakışı farklı olmuştur. Türkiye Suriye muhalefetine destek verip ev sahipliği yaparken İran, Suriye muhalefetini, “direniş cephesini” yıkmak isteyen yabancıların piyonları gibi görmüştür. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye muhalefetine ev sahipliği yapması, İran’da tepkiyle karşılanmıştır. Suriye’de gösterilerin uzun soluklu olması ve nihayet Türkiye’nin Esad’dan desteğini çekmesi üzerine İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, Başbakan Erdoğan’ı arayarak Suriye konusunda işbirliği yapmayı teklif etmiştir. Ancak Başbakan Erdoğan, İran’ın bölgesel meselelerdeki tavrının önemli olduğuna işaret etmiştir. Erdoğan’ın tabiriyle Başbakan Erdoğan Ahmedinecad’a, “Sizden aldıkları cesaretle Esad yönetimi şımarıyor” uyarısında bulunarak İran’ın da Esad yönetiminden desteğini çekmesini istemiştir.[6]

Diğer taraftan her iki ülke “Arap Baharı”nı yaşayan ülkelere model olma ve buralarda nüfuz kazanma yarışına girmiştir. Nitekim Erdoğan’ın gezisi sırasında özellikle laiklik hususunda verdiği mesajlar, Türkiye ve İran arasındaki farkı net şekilde ortaya koymuştur. Buna karşılık İran’ın önde gelen din ve siyaset adamlarından Ayetullah Haşimi Şahrudi, Türkiye’nin buralarda “liberal İslam”ı teşvik ederek bölgesel gelişmeleri kendi lehine kullanmaya çalıştığını ileri sürmüştür.[7] Başkan Erdoğan’ın “Arap Baharı” gezisiyle neredeyse eşzamanlı olarak Tahran’da düzenlenen “Uluslararası İslami Uyanış Konferansı,” bölgedeki Türkiye- İran rekabetinin devam edeceğini göstermektedir. Bu rekabet çerçevesinde Türkiye’nin Batı ile işbirliğine açık, mutedil siyasi hareketleri desteklemesi, buna karşılık İran’ın “radikal İslamcı” hareketlerle dayanışma içine girmesi beklenmektedir.

Türkiye-İran ilişkilerinde son dönemde ortaya çıkan bir diğer sorun ise füze savunma sistemi çerçevesinde Türkiye’ye Amerikan radarlarının yerleştirilecek olmasıdır. Türkiye bu radarların tamamen savunma amaçlı olduğunu, dolayısıyla İran’a olumsuz bir etkisinin olmayacağını ileri sürmektedir. Ancak Türkiye’ye konuşlanan radar sisteminin İran’ın savunma stratejisini olumsuz bir şekilde etkilemesi beklenmektedir. İran’ın savunma stratejisinde orta ve uzun menzilli füzelerin caydırıcılık açısından önemli bir yeri vardır. Ancak Türkiye’ye yerleşecek radar sistemi, İran’ın saldırı amaçlı olmasa bile herhangi bir saldırıya karşı cevap verme kabiliyetine, dolayısıyla “caydırıcılığına” büyük bir zarar verecektir. Bu yüzden son olarak İran Dışişleri Bakanı Salehi, Türkiye’nin kararının İran’da kaygıya neden olduğunu belirterek, yanlış anlamaların önüne geçmek için Türkiye’den açıklama yapmasını istemiştir.[8]

Bütün bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde Türkiye-İran ilişkilerinde bazı ciddi sorunların olduğu açıkça görülmektedir. Bu sorunların bir kısmı, özellikle PKK meselesi taraflar arasında koordinasyon eksikliğinden kaynaklanmaktadır ve çözümü göreceli olarak daha kolaydır. Başbakan İran ile ilgili yaptığı değerlendirme sırasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yakında İran’a gideceğini söylemiştir. Türkiye-İran ilişkilerinde son dönemde ortaya çıkan sorunlarla birlikte değerlendirildiğinde, Fidan’ın İran’a yapacağı ziyaret, ikili ilişkilerde “güvenliğin” tekrar öne çıkması anlamına gelmektedir.

İkili ilişkilerdeki sorunların bir kısmı da Türkiye ve İran’ın bölgeye yönelik bakışlarındaki köklü siyasal ve ideolojik farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Türkiye ile İran’ın bölgesel rekabeti bu farklılıkları şiddetlendirmektedir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki aylarda İran’a yapmamı beklenen ziyaret iki ülke arasındaki sorunların çözümü ve ilişkilerin güçlendirilmesi açısından oldukça önem kazanmıştır.

Kaynaklar


[1] “Davutoğlu: Türkiye ve İran Ebedi Dost,” 16 Nisan 2011,
4/16/davutoglu-turkiye-ve-iran-ebedi-dost.html (Erişim:19 Eylül 2011).
[2]“Erdoğan’dan Sert Mesajlar: Habur Anlayışı Bitti! İran’la Ortak Kandil Harekatı,”  16 Eylül 2011,
doandan-sert-mesajlar-habur-anlay-bitti-iranla-orta
k-kandil-harekat-021154,  (Erişim: 19 Eylül 2011).
[3] “Karayılan’ı İran Kurtardı,” Sabah, 20 Ağustos 2011; “Karayılan ve PKK Hakkında İlginç İddia,” Radikal, 24 Ağustos 2011.
[4] “Karayılan İran’ın Elinde mi,” Doğan Haber Ajansı, 24 Ağustos 2011.
[5] “İran Büyükelçisi: Kandil’e Ortak Operasyon Yok,” Radikal, 16 Eylül 2011.
[6]“Erdoğan’dan Sert Mesajlar: Habur Anlayışı Bitti! İran’la Ortak Kandil Harekatı,”  16 Eylül 2011,
dan-sert-mesajlar-habur-anlay-bitti-iranla-ortak-kandil-harekat-021154,  (Erişim: 19 Eylül 2011).
[7] “Ayatollah Shahroudi: Turkey Seeking to Promote Liberal Islam,” Mehr News Agency, 24 Ağustos 2011.
[8] “Iran Calls for Turkey’s Explanation over NATO Missile Shield,” Fars News Agency, 19 Eylül 2011.
Başbakan Erdoğan “Arap Baharı”na destek vermek üzere 12-16 Eylül tarihlerinde düzenlediği Mısır, Tunus ve Libya ziyareti sırasında basın mensuplarının “İran’la bir gerginlik söz konusu mu?” sorusuna “İran’la bir gerginlik var diyemem.” şeklinde cevap verdi. Başbakan’ın İran hakkında daha önce yaptığı “dostane” değerlendirmeler dikkate alındığında, “gerginlik var diyemem” ifadesi, ikili ilişkilerde şimdilik gerginlik düzeyinde olmasa da bir şeylerin iyi gitmediğine işaret etmektedir. - 2011921 ayatollah ali khamenei1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir