4 yıl önce Suriye’nin kuzeyinde Nükleer tesis olduğuna inandığı binaları vuran İsrail, hava harekatı sırasında gerekli izinleri almadan Türk hava sahasını ihlal ettiğinin ortaya çıkmasından sonra, Türkiye’nin talebi üzerine “özür” dilemişti.
Bu sadece bir hava ihlaliydi ve İsrail jetleri Suriye-Türkiye hududu boyunca uçarken Türkiye hava sahasına da girmişlerdi. Bilerek veya bilmeyerek. Ama sonunda özür dilemişlerdi, hem de ertesi gün. Buna karşın Mavi Marmara saldırısında 9 can almalarına rağmen “özür” dilememek için köprüleri bile yakmaya hazır gözüküyorlar.
Binyamin Netanyahu hükümetinin bu tavrından İsrail vatandaşları da çok memnun değil. Türkiye ile ilişkilerin bozulmasını istemiyorlar. Aklıselim Yahudi politikacılar, özellikle de Savunma Bakanı Ehud Barak ve Ana muhalefet lideri Tzipi Livni bu konudaki görüşlerini açık ve net olarak ortaya koydular. Her ikisi de Türkiye ile İsrail’in arasının bozulmasına sıcak bakmıyor. Gururu bir kenara itip, toplumsal çıkarları öne almayı tercih ediyorlar. Açıkçası, bir İsrail deyimi olan “karnınla değil aklınla hareket et”e uygun olarak, “karnımızla değil, kafamızla hareket etmemiz gerekiyor” çağrısı yapıyorlar.
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Türkiye ile İsrail arasındaki gerginliği daha fazla genişletmenin İsrail’in çıkarına olmadığını, Türkiye’yi düşman haline getirmek niyetinde olmadıklarını, bu nedenle de gurur olayının çok önemli bir konu haline getirilmemesini ve kararların da duygusal değil akılcı olarak alınması gerektiğini belirterek dün “özür” kapısını gındırıkladı (araladı).
İsrail’deki Ana muhalefet lideri ve Kadima Partisi başkanı Tzipi Livni ise Türkiye’nin, ABD’nin İsrail’i artık bir değer değil, yük olarak gördüğünün farkına vardığını ve İsrail’in zayıflığının ve yalnızlığının kokusunu aldığını dile getirerek, Türkiye’nin “İran tehdidine karşı ABD’yle işbirliğini artırdığını” iddia etti. Aslında Tzipi’nin bu iddiasında gerçek payı da yok değil.
Kuzey Afrika Ülkelerinde başlayan ve domino etkisi ile Suriye’ye kadar uzanan “Arap Baharı”nın bu krize paralel seyretmesi, ABD’nin Irak’tan Kasım sonundan itibaren çekilmeye başlayacağı ve NATO füze savunma sisteminin de Türkiye’de kurulması kararının alınmasının aynı döneme rast gelmesi pekte tesadüf değil.
Bu tesadüfler aslında Türkiye’nin bölgesel önemini sessiz bir şekilde, sözel açıklamalar gerektirmeden ortaya koyuyor. Türkiye bölgesel öneminin ortaya çıktığı ve bölgenin tartışılmaz lideri olduğu bu aşamada, özür ve tazminatın ödenmesi talebinin de ötesine geçerek, İsrail’in kabul edemeyeceği ve etmeyeceği bir o konu olan Gazze ambargosunun kalkması şartına geri döndü.
Bu dönüş, asırlardır Arapların hayalinde yaşayan ve bir türlü bulamadıkları “Adil Hükümdar” tanımlamasına tıpa tıp uyduğu için de, Türkiye artık Arapların gönlünde “Adil Hükümdar” ve “Adil Yönetici” konumunda.
Filistin hükümeti ve halkı bu günlerde Kıbrıs Rum Yönetimine ve Yunanistan’a diş biliyor. Yıllardır Kıbrıslı Rumları dost bildiklerini, bu nedenle de Müslüman Kıbrıs Türk halkının yanında durmadıklarını dile getiren Filistinliler, Kıbrıslı Rumların doğalgaz konusunda kendilerini satması ve 15 Eylül’de BM genel Kurulunda Filistin Devletinin tanınması için yapılacak oylamada olumsuz oy kullanacaklarını açıklamalarından dolayı Rumların gerçek yüzlerini gördüklerini söylemekteler.
Testi artık kırılmış durumda.
Yapıştırılsa bile kırığın izleri ve çatlakların derinlikleri bir daha kaybolmaz.
Türkiye İsrail gerginliğinin son noktasını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır ziyareti koyacak. Kahire’den sonra Başbakan Erdoğan’ın Gazze’ye geçip geçmeme kararı, olayların nasıl seyir edeceğini iyice belirleyecek.
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
9 Eylül 2011