BAĞ BOZUMU
Hüseyin MÜMTAZ
Çiller’li 1995 Gümrük Birliği
Anlaşması’na kadar, ayrıkotlarının varlığını uzaktan uzağa hissetsek de birbirimizi
hep aynı bahçenin gülü, aynı bağın bülbülü zannediyorduk.
Çiller Esenboğa’ya indi, gündüz
vakti Kızılay’da havai fişek gösterileri ile karşılandı.
Net olarak Gümrük Birliği’ne,
brüt olarak Avrupa Birliği’ne “girmiştik”.
Sene 2011 hâlâ “giriyoruz”.
Aslında kimin kime girdiği
ilerleyen yıllarda yavaş yavaş kendini daha çok hissettirecekti.
Meğer
bahçemizde gülden, çiçekten başka bitkiler; bağımızda sadece bülbüller değil başka
kuşlar da varmış.
Başka bahçeler, başka bağlardan karışık
yönlü rüzgârların esintisiyle gelip kaya diplerine, ağaç kovuklarına
gizlenmişlermiş.
Ancak o zaman aklımıza 16
Ağustos 1838 tarihli Baltalimanı Ticaret Konvansiyonu ile 6 Mart 1995’te
Türkiye-AB Ortaklık Konseyi arasında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşmasının “ayniliği”ni
tartışmak; girilen sürecin de 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile
girilen süreçle aynı olduğunu araştırmayı akıl edebilmek gelmiştir…
Gümrük Birliği’nin koruyucu
şemsiyesi/sera etkisi aynı Tanzimat-Islahat sürecindeki gibi cümle “farklılıkların”
serpilip gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Biz kendimizi bütün bir “tablo”
zannederdik, oysa “mozaik”mişiz, hayli “beynelmilel”mişiz..
Arda da meğer milli formayı yurtdışında
bu kadar yıldır giydiği halde, ancak İspanya’ya gittikten sonra “enternasyonal”
olmuş.
Bir ay olmadan “yurtdışı”nı o
kadar benimsemiş ki, uzun yıllar dış ülkelerde yaşayıp da orada çalışan
işçilerin, kısa süreli Türkiye ziyaretlerinde kendilerinde hak gördükleri “yukarıdan
bakma-küçümseme”, “beğenmeme”, “burun kıvırma”, “hor görme” tavırlarının
hepsini birden özümseyivermiş.
Demiş ki; “Attığım gölü Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm halklarının şehit olan
evlatlarına armağan ediyorum’’.
Boyundan büyük lâf etmiş.
BDP kongresinde de, ÖDP Genel
Başkanı Alper Taş’ın “Arda kardeşime buradan selam olsun” sözleri üzerine
salondan büyük alkış almış.
BDP Kongresinde büyük alkış
aldıysan Arda, ettiğin söz amacına ulaşmış, attığın taş ürküttüğün kurbağaya
değmiştir.
Ne o golü atsaydın, ne o sözü
etseydin, ne de o alkışı alsaydın..
Gelen tepkiler üzerine de yanan
kazı çevirmeye kalkmış.
“Şu çok iyi bilinmelidir ki ben futbolcuyum ve işim sahada konuşmak.
Temiz duygularla söylediğim şeylerin siyasetten kullanılmasına şiddetle
karşıyım. Lütfen kimse beni bu tartışmaların içine çekmesin” demiş.
Siyaset konuşursan, siyaseten
kullanılırsın Arda.
Topçusun sen, topçu kal Arda..
Sonra eklemiş..
“Kazanmak için hırsımı, attığım golden sonra ay-yıldızlı formama olan
aşkımı herkes çok açık olarak gördü”.
Henüz askerliğini yapmadığın
için bu selamlama işlerinde acemi sayılırsın Arda.. Üzerindeki forma, milli
formadır. Formanda Ay-Yıldızı taşırken statün “Milli takım oyuncusu”dur. Üzerinde
onu taşıdığında tribünleri selamlarken sadece onurlu bir şekilde başını
eğersin..
Dizlerin, belin ve bütün
vücudunla eğilmez, atlayıp zıplamazsın. Takla atamazsın.
Bu kadar yıl sonra Galatasaray
tribünlerinde neden sadece Metin Oktay’ın posterlerinin dalgalandığını hâlâ mı
anlamadın?
Metin’in attığı “milli goller”den
sonra tribünlere tırmanarak taklalar attığını gören, bilen var mı?
O golü bilerek mi attın Arda?
Yoksa top rakibe çarpıp şansına mı girdi karşı kaleye?
Hangi bağın bülbülüsün Arda?
Kolay Hakan Şükür olunmuyor. Yoksa
emekli oldu diye onun yerine mi göz diktin?
Futbol sahalarının Nihat Doğan’ı
olmaya mı özendin Arda?
İyisi mi kendini fazla zorlama, topçusun sen, topçu kal Arda…6 Eylül 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
Bir yanıt yazın