Ülkelerin marka değerini tespit etmek mümkün müdür bilmem. Örneğin “Milli Güç” kavramı bu konuda bir anlam ifade eder mi ondan da emin değilim. Ancak konu Türkiye olunca, benim için Türkiye’nin marka değerini ölçmek ve bunu rakamsal olarak ifade etmek kesinlikle mümkün değildir. Şair Türkiye için boşuna dememiştir, “Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” diye. Ancak gelin görün ki; Türkiye’mizi yöneten bazı bedhahlar ve bedbahtlar, ülkemizin marka değerini düşürmek değil ama ülkemize marka değeri verdirmek ve sonra da verdirdikleri bu marka değerini zedelemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bilindiği gibi, şike iddialarıyla hakkında soruşturma açılan Fenerbahçe futbol takımı hakkında karar verme konusunda Türkiye Futbol Federasyonu sudan bahanelerle ayak sürüyünce devreye UEFA girdi. UEFA Türkiye’ye Pierre Corno adında bir müfettişini göndererek dedi ki; “Şampiyonlar Liginin bir marka değeri vardır. Dolayısıyla Fenerbahçe gibi şaibeli takımları bu ligde oynatarak ligin değerini düşüremeyiz. Fenerbahçe’yi şampiyonlar ligine göndermekte ısrar ederseniz diğer takımlarınızı ve hatta mili takımınızı bile en az 8 sene süreyle Avrupa’dan men eriz! Lütfen Fenerbahçe’yi şampiyonlar liginden men ediniz!” Bunun üzerine TFF kararını verdi ve şöyle dedi; “Fenerbahçe şampiyonlar ligine gitmeyecek, onun yerine şampiyonlar ligi ön eleme turlarında başarısız olarak zaten elenmiş ve şike soruşturması kapsamında başkanına yurtdışı çıkış yasağı konulan Trabzonspor tekrar şampiyonlar ligine katılacaktır…”
TFF da tıpkı TC hükümetleri gibi. Yabancı güçler emretmeden hiçbir karar almıyor/alamıyor. Bu arada olan Türk futbolunun ve Türkiye Devleti’nin marka değerine oluyor. Oysa TFF, UEFA’dan talimat beklemeksizin başkanını tedbirli olarak Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk ettiği Fenerbahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men edip, küme düşürseydi, futbolumuzun ve ülkemizin itibarı hiç bu kadar tartışma konusu yapılmazdı. TFF, Etik Kurul’un tavsiyelerine uyarak başta Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere, pek çok kulübün başkanı ve diğer yöneticilerini kuvvetli suç şüphesi gerekçesiyle PFDK’na sevk ederken, kulüpler hakkında hiçbir idari ceza öngörmedi. Spor Bakanı Suat Kılıç ise alınan bu kararı “Şu anda alınacak en isabetli karar” diyerek övdü. Sözüm ona Türkiye’nin futbol otoritelerinden olan Mustafa Denizli de destek verdi federasyonun bu kararına.
Ahmet Çakar ve Rasim Ozan Kütahyalı’yı içtenlikle tebrik ediyorum. Türkiye’de sadece bu iki isim tenkit etti federasyonun “Mahkeme kararını bekleme” şeklinde oluşan eyyamcı kararını. Birkaç gün önce “Beyaz TV” de takır takır dile getirdiler Federasyonun almış olduğu kararın yanlışlığını. Bununla da kalmadılar, bugünkü sonucu da tahmin ettiler iki gün öncesinden. Anlaşılıyor ki; TFF, muhtemelen Fenerbahçeli Başbakan’ın tazyikleriyle böyle çelişkili bir karar alarak UEFA yöneticilerini de çileden çıkarmış bulunuyor.
Sonunda UEFA tak diye emretti, TFF şak diye karar aldı. Güncel tabirle söyleyelim, tükürdüğünü şapır şapır yaladı TFF. Olan ise Türk Futbolu’nun ve Türk Devleti’nin marka değerine oldu. Bu durumda TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar ve yönetim kurulunun yapması gereken, tıpkı Kızılay Başkanı Tekin Küçükali gibi onurlu davranıp istifa etmektir. Zira onur, ahlak ve edep bunu gerektirmektedir. Ancak ne var ki; Fenerbahçeli olduğunu gizlemeyen, Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı’nı federasyon başkanlığına dünden tercih etmeye hazır olan M.Ali Ayınlar yönetimi, Türkiye’nin itibarıyla oynama pahasına istifa etmeyi düşünmekten bile acizler. İstifa etmeye bile korkuyorlar. Çünkü onları oraya getiren makam, muhtemelen şimdilik istifa etmelerini uygun görmüyor. Kimdir o makam? Elbette hükümet. Medyaya yansıyan iddialara göre; Başbakan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı telefonla arayarak “Sayın Başkan, Federasyon Başkanı olarak Mahmut Özgener’i mi istersiniz, yoksa Mehmet Ali Aydınlar’ı mı? Hangisini tercih edersen onu başkan yapacağız…” diyor. Aziz Başkanın oluru alındıktan sonra da M.Ali Aydınlar Futbol Federasyonu Başkanı yapılıyor.
Kulaktan kulağa dolaşan dedikodulara göre; Aziz Yıldırım, “Benden sonra Fenerbahçe’nin başına geçecek yegâne adam Mehmet Ali Aydınlar” diyormuş. Dolayısıyla M.Ali Aydınlar, Aziz Yıldırım’a olan diyet borcunu Türkiye Futbol Federasyonu’nun itibarını ayaklar altına alma pahasına ödemiş bulunuyor. Ayrıca gelecekte eğer Fenerbahçe Başkanlığı gündeme gelirse, taraftarlara “Şampiyonlar liginden men ve küme düşürme kararını biz değil, UEFA verdi” deme şansını da yakaladı Sayın Aydınlar.
Dün akşam (24.08.2011) Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın sunduğu “Teke Tek” programına konuk olan M.Ali Aydınlar’ı izlerken, gerçekten de üzüldüm. Hem ülkem adına, hem de Sayın Aydınlar adına. Çünkü karşımızda Türkiye’nin futbol federasyonu başkanı değil de sanki bir korkuluk duruyordu. Naif, çekingen, korkak. Ancak bir o kadar da nazik ve beyefendi birisi. Bana kalırsa kurtlar sofrası olan Türk futbolunu yönetmek, tüm iş hayatı doktorlar gibi bu ülkenin en eğitimli adamlarıyla geçmiş adamların değil, kendisi de kurt olan adamların işidir. Erman Toroğlu’nun kulakları çınlasın, onun Genelkurmay Başkanı Özkök için söylediğini biz Futbol Federasyonu Başkanı için söyleyelim; benim futbol federasyonu başkanım biraz delikanlı olacak, kodu mu oturtacak. Ha Hilmi Özkök’ün Genel Kurmay Başkanlığı, ha Mehmet Ali Aydınlar’ın federasyon başkanlığı. Yönetici tipi bakımından hiçbir fark yok aralarında.
Tamam; Fenerbahçe kesinlikle büyük bir kulüp ve camia. Onlarca milyon taraftarı, ihtişamlı bir geçmişi var. Amenna ve saddaknâ. Fenerbahçe büyük kulüp olmasa, hiç Sayın Başbakan ikide bir “Fenerbahçeli olmaktan gurur duyuyorum” der miydi? Genel Kurmay Başkanı olduğu sırada bile Yaşar Büyükanıt, Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın şeref tribününde Aziz Yıldırım’ın yanında esas duruşta ve uslu bir medrese talebesi gibi çıt çıkarmadan, elleri dizlerinde efendi efendi oturur muydu? Fenerbahçe büyük kulüp olmasaydı, Aziz Başkan, hiç hemşerilerinin özerklik ilan etmesine ilham kaynağı olacak şekilde “Fenerbahçe Cumhuriyeti”ni ilan eder miydi?
Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı gerçekten de prestijli bir görevdir. Şahsen, bu ülkede başbakanlık yapmış adamları saymakta zorlanırım ama geçmişte Fenerbahçe başkanlığı yapmış adamları takır takır saymakta hiç zorlanmam. Çünkü zihinlere kazınmıştır bu isimler. Örneğin, Ali Şen, Tahsin Kaya, Güven Sazak, Faruk Ilgaz bunlardan sadece birkaçıdır. Zihnimi zorlasam öbürlerini de çıkartırım. Ancak Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe taraftarları, “Fenerbahçe Cumhuriyeti” yakıştırmasına gerçekten de kendilerini öyle kaptırmışlardır ki; Başkanı adeta sorumsuz ve dokunulmaz bir kişilik olarak görmeye başlamışlardır. Çıkarttıkları gürültü ve patırtı işte bu yüzdendir.
Umarım açılan dava bir an önce sonuçlanır, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Türk Sporu daha fazla yara almadan gerçek neyse ortaya çıkar. Bana göre; Fenerbahçe olmazsa ne Galatasaray’ın maçları zevk verir seyirciye, ne de Beşiktaş’ın. O sebeple Fenerbahçe bir an önce şaibeden sıyrılarak süper ligdeki yerini almalıdır diye düşünüyorum.
Bunlar bir yana; büyük Türk Milleti’nden yegâne talebim odur ki; lütfen senin onurunla ve devletinin marka değeri ile oynayan yöneticilerini işbaşında uzun süre tutma. Eğer buna gücün yetmiyorsa; bu isimleri bir yerlere kaydetmekten asla imtina etme. Çünkü işler tersine dönüp, Fransa Kralı Fransuva’nın torunu Platini, senin Padişahın Kanuni’nin torunu M.A.Aydınlar’a emretmeye başlamışsa, senin için kıyamet kopmaya başlamış demektir. Bu tür bir kıyameti önlemek kesinlikle senin elindedir…
25 Ağustos 2011
Ömer Sağlam