9 Ağustos 2011 günü yazmış olduğum ve görmüş olduğum bir rüyayı konu ettiğim “Hayrolsun: Atatürk Rüyalarımıza Girmeye Başladı” başlıklı yazımda demiştim ki;
“…Bir müddet sonra, alttaki yolda tamamı asker elbisesi giymiş, tabur ya da alay büyüklüğünde bir grup beliriyor. Askerlerin tamamı, koyu yeşil renkte ve kamuflajlı eğitim elbisesi giymiş vaziyetteler. Bunlar, bildiğimiz Mehmetçik türü asker değiller. Hepsi olgun yaşta kişiler. Sanki tamamı subaylardan oluşan büyük bir grubu andırıyorlar. Rahat adımlarla, ancak sessiz ve vakur biçimde bize doğru ilerliyorlar. Alayın ortasında askerlerin omuzlarında taşınan bir tabut göze çarpıyor. Tabutun kapağı bulunmuyor. Kapak yerine gelişigüzel yeşil bir örtü örtülmüş. Örtü, tabutun kenarından sarkmıyor, içeridekinin üstüne öylesine örtülmüş gibi duruyor.
…Şimdi bazı şom ağızlılar çıkacak ve beni ırkçılık, milliyetçilik ve elbette Atatürkçülük adına hayal kurmakla ve kıçımdan bir şeyler uydurmakla itham edeceklerdir. Hayır, asla. Oruç ağzımla, abdestli halimle ve Allah adına yemen ederek söylüyorum ki; bunların hiçbirisi hayal ve uydurulmuş bir senaryo değildir. Tamamı rüyada gördüklerimden ibarettir. Ben sadece gördüklerimi anlattım…
Siz nasıl yorumlarsınız bilmem. Ancak ben bu rüyayı aile veya ulus olarak yolumuzun bir şekilde mezarlığa düşeceği ve büyük bir üzüntü yaşayacağımız şeklinde yorumladım. Her nefis ölümü tadacağına ve ölüm hak olduğuna göre; ailemden birisinin vefat etmesi belki bir dereceye kadar katlanılabilecek türden bir acıdır. Ancak dua ediyorum ki; Allah bu milleti altından kalkamayacağı bir acıdan korusun ve uzak tutsun. Pkk’nın eylemlerini ve Sayın Başbakan’ın hiç gereği yokken Suriye’ye dönük olarak “Sabrımız taştı” şeklindeki yersiz diklenmelerini düşününce aklıma kötü şeyler gelmiyor da değil hani”(1).
Tarih 17 Ağustos. Yani bizim rüyanın ve rüyaya ilişkin olarak yapmış olduğum yorumun sadece bir hafta sonrası. Çukurca’da Mayın tuzağına maruz kalan askeri araçlar ve araçlarda bulunan askerler paramparça Zap Suyu’na uçuyorlar. Hain saldırıda kaç askerimiz ve korucumuz şehit oldu bilmiyoruz. Herkes farklı rakamlar veriyor. Hatta haber kaynakları hayatta olanları da “şehit” diye haberleştiriyor. Yani bu saldırıda kaç tane şehidimiz var hala bilmiyoruz milletçe. Bilinen tek şey, şehit olanların çoğunun subay ve uzman çavuş gibi rütbeli askerler olduğudur.
Daha da kötüsü; yer Yozgat’ın Yerköy ilçesi. Şehit Uzman Çavuş Erhan Ar’ın cenaze töreni var. Her yer bayraklarla donatılmış. Ailesi feryat, figan içinde. Ağıtları tekmil Yerköy Ovası’nı tutmuş. O da nesi; Vali Bey, “Cenaze töreni iptal!” diyor. Sebebi? Sebebi tam da Aziz Nesin’lik bir komedi! Daha doğrusu trajikomik bir rezalet. Çünkü tabutta beklenen cenaze Uzman Çavuş Erhan Ar’a ait değil! Keçiören Adli Tıp Kurumu’nun yapmış olduğu DNA testine göre, Yerköy’ün beklediği şehit bu değil. Peki, o zaman Erhan Ar nerede? Kayıp olan Erhan Ar mı yoksa cesedi mi? Erhan Ar veya cesedi kayıpsa bu tabutta bulunan ceset hangi ana kuzusuna ait? Kimse bilmiyor! Anlaşılan cesetler paramparça. Bazıları ancak DNA testiyle kim oldukları anlaşılabilecek derecede küçük parçalara ayrılmışlar!
Yer Ankara. Kazanlı Şehit Binbaşı Yavuz Başayar’ın cenaze töreni var. Devletin zirvesindekiler de dahil olmak üzere, asker ve sivil bürokratların tamamı Kocatepe Camii’nde. Gözlerinde karar kara gözlükler, yüzlerinde hüzünsü bir görüntü mevcut. İçlerinde şehidin babasına sarılanlar ve taziyede bulunanlar var. Şehidin babası İsmail Başayar, hayatının hiçbir anında bu kadar itibarlı ve hatırlı olmamıştı. Çünkü bir yanında Cumhurbaşkanı, diğer yanında TBMM Başkanı duruyor. Yani devletin bir ve iki numaralı isimleri. Devlet, İsmail Amca’ya hiç bu kadar yakın olmamıştı. Kolunu değil, sadece elini uzatsa bile dokunabileceği kadar yakınında olan devlet, her nedense şimdiye kadar hep “Sıradan bir ihtiyar” olarak bakmıştı ona.
Ancak İsmail Amca, bunları düşünecek durumda değildi. O önünde duran ve Ay Yıldızlı Al Bayrağa sarılı tabuttaki oğlunu, biricik Yavuz’unu düşünüyordu. Oğlunun paşa olmasını ah ne kadar da istemişti. İsmail Amca bir ara “Oğlum paşa olamadın ama bak şehit oldun!” diye geçirir gibi yaptı içinden ama evlat acısı yumruk gibi düğümlendi boğazında. Yutkunmaya çalıştı oruçlu haliyle, ancak yutkunamadı. Ta ki gözlerinden akan yaşlar, bıyıklarından süzülüp ağzına girinceye ve kuruyan dudaklarını ıslatıncaya kadar.
Kocatepe Camii’nin avlusunda Ay Yıldızlı Albayrağa sarılı bir tabut. İçinde Şehit Binbaşı Yavuz Başayar var! En azından öyle diyorlar! Ancak binbaşının cesedi ne durumda bilen yok. İddialar ve şayialar muhtelif. Mahalle komşusu olan Ahmet Bayram isimli bir delikanlı facebook’taki köşesinden Fatih Bayram isimli bir akrabasına şöyle yazmış “Amca oğlu şehit binbaşının ailesi bizim mahallede oturuyo ve bin başının sadece 2 bacağı geldi buraya ve bugün toprağa verildi…”(2).
Konuya ilişkin olarak Ankara’nın Demetevler semtinde dolaşan iddia ve şayia işte bu; “Şehidin sadece iki bacağı var ortada. Vücudunun diğer kısımları yok!” Peki, böyle bir acıya dayanılır mı? Dayanılır dayanılmasına da, siz yine de benim söylediklerime iyice bir kulak verin. Söylediklerime bir daha lütfen kulaklarınızı tıkamayın. “Adam büsbütün saçmalamış” diye geçiştirmeyin söylediklerimi. Çünkü Çukurca saldırısını ben, 8 gün öncesinden haber vermiştim size…
Başbakanın, geniş katılımlı maiyetiyle Somali’ye çıkarma yaptığı ve THY uçağının Mogadişu havaalanında pistin kenarına çarparak infilak tehlikesi atlattığı saatlerde Türkiye’de bunlar yaşanıyordu dostlarım…
20 Ağustos 2011
Ömer Sağlam
______________
1-Örn. bkz.
2-http://www.facebook.com/?ref=home#!/bayramfatih
Not: Kanal A isimli TV’nin 21 Ağustos günü yayınlanan akşam haberlerine göre; İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin memleketi Ordu’da (Perşembe)yapmış olduğu açıklamada şu anlama gelen laflar etmiştir: “Çukurca’da meydana gelen olay yerinde yapılan incelemede Yozgatlı Uzman Çavuş Erhan Ar’ın ceset parçalarına ulaşılmış olup, ceset üzerindeki otopsi çalışmaları halen devam etmektedir. Daha önce Ankara’ya gönderilen iki tabuttaki parçaların tamamının Şehit Binbaşı Yavuz Başayar’a ait olduğu tespit edilmiştir…”
Anlaşılan Çukurca saldırısı, cesetlerin çoğu, çıplak gözle bakılınca tanınamayacak şekilde küçük parçalara ayrılacak derecede şiddetli olmuştur. Şehit Binbaşı Yavuz Başayar’a ve Şehit Uzman Çavuş Erhan Ar’a ait oldukları düşünülerek iki tabut halinde Ankara’ya gönderilen ceset ve doku parçalarının tamamı Binbaşı Yavuz Başayar’a ait olup Binbaşı, muhtemelen parçalar halinde defnedilmiştir! O halde facebook’ta dolaşan “…bin başının sadece 2 bacağı geldi buraya ve bugün toprağa verildi…” lafları büyük ölçüde doğrudur.
Şimdi akla gelmesi gereken soru şudur: Binbaşı için yapılan cenaze töreni ve defin işlemi sadece kopmuş iki bacak için yapıldıysa vücudun ikinci tabutta bulunan diğer kısımları için de ayrıca bir tören yapılacak mıdır? Ya da defin işlemi sırasında iki tabuttaki parçalar birleştirildi mi? Eğer birleştirildi ise neden ikinci tabut Uzman Çavuş Erhan Ar’a aittir denilerek Yozgat’a gönderilmek üzere bekletildi ve Yerköy cenaze töreni için hazırlandı? Sonuç ne olursa olsun, Çukurca saldırısı, birçok yönden devlet yöneticilerimizin kötü bir imtihan verdiğini göstermektedir. Allah, bir daha bu millete böyle acılar yaşatmasın ve yeteneksiz yöneticiler yüzünden devleti, vatandaşının gözünde bu şekilde bir daha acz içinde göstermesin.
Bir yanıt yazın