Sahte Kuran. Evangelistlerin güya “Gerçek Furkan” olarak nitelendirdikleri “The True Furqan” (al-Furqan’ul-Haqq – el Furkan ul Hak)
Evangelist rahip Anis A. Shorrosh (Enis Şorroş) tarafından derlenen ve giriş ve sonuç kısımları dışında 77 bölümden oluşan 368 sayfalık bir kitap. 7 yılda hazırlandığı söylenen kitapta, metnin al-Saffee (el Safi) tarafından ilham alındığı ve al-Mahdy (el Mehdi) tarafından yorumlanıp açıklandığı belirtiliyor.
Rahip Anis Shorrosh, Filistin kökenli bir Arap-Amerikan rahip. 1967’de Kudüs’ten göç ediyor, ABD’de teoloji eğitimi alıyor. Filistin’de Müslümanlarla olan ilişkilerinden hareketle, ABD’de İslam’a ve Müslümanlara karşı mücadeleyi temel uğraşı ediniyor.
Halka açık toplantılar, TV ve radyo programlarında sıkça yaptığı İslam karşıtı söylem ve eleştirilerini ayrıca kitaplaştırıyor ve böylelikle Islam Revealed (1988) ve Islam A Threat or a Challenge (2004) gibi çalışmaları kaleme alıyor. Katı İslam karşıtı tutumunu öyle aşırı bir noktaya iletiyor ki Shorrosh, Koenig’s International News’te yayımlanan “Twenty-Year Plam: Islam Targets America” başlıklı bir yazısında, şayet sıkı önlem alınmazsa 2020’lerde İslamın ABD’yi istila edeceği uyarısında bulunuyor ve bunun için Müslümanların çok yönlü bir çalışma içerisine girdiklerini Hollywood’dan TV, radyo ve internete kadar tüm iletişim araçlarını ele geçirmeyi planladıklarını ileri sürüyor, tüm Hıristiyanları buna karşı önlem almaya çağırıyor.
Anis Shorrosh’un en önemli özelliği evangelist bir Hıristiyan olması. Hatta onun adına kurulu olan “The Anis Shorrosh Evangelistic Association” adında bir misyoner teşkilatı da var. Her evangelist gibi Shorrosh’un da en önemli amacı tarih boyu Hıristiyanlığın yayılma konusunda bir türlü başarı gösteremediği İslam ülkelerinde yaşayan halklara ulaşabilmek ve onları Hıristiyanlaştırabilmek.
The True Furqan’a baktığımızda bu kitabın böyle bir amaca yönelik olarak hazırlandığını görüyoruz. Kitabı derleyen, al-Mahdy lakabıyla, 1999’da The Atlantic Mounthly ve Baptist News magazinlerine verdiği röportajlarda, kitabın amacını kısaca şöyle açıklıyor: “Biz İslam dünyasına ulaşmanın yolunu bir türlü bulamamıştık. … Öyle ki sağlık konusunu, okulları, kitapları, filmleri ve diğer birçok yöntemleri kullandık.” Ona göre bu yolların hiçbiri, Müslümanlara, Hıristiyanlığın anlatılması konusunda yeterli düzeyde etkili olmamıştı. Kullanılan klasik yöntemler baştan sorunlar taşıyordu. Öyle ki Müslümanların anlayabileceği düzeye sahip Arapça bir Kitabı Mukaddes çevirisi bile yoktu; zira mevcut çeviri günlük konuşulan dildeydi ve Arap geleneğinde önemli olan kutsal metin dilini içermiyordu. Dolayısıyla Hıristiyan öğretilerinin özellikle Arapça konuşan Müslümanlara rahatça ve etkili şekilde hitap edebileceği bir aracın bulunması gerekliydi. İşte bu noktada The True Furqan başlıklı kitap hazırlanarak devreye sokuldu.
Kitabı derleyene göre bu kitap, her yönüyle Müslümanların kutsal kitabı Kur’an’ın tüm özelliklerine sahipti. Yani Kur’an gibi o da bir ilham/esin ürünüydü, apaçık, saf bir klasik Arapça ile yazılıydı, üslup ve akıcılığa sahipti. Hatta –ona göre- Kur’an’da var olan 100 linguistik ve gramatik hata (!) The True Furqan’da yoktu. Tüm bunlar metnin Müslümanları etkilemesi ve kısa zamanda onların Hıristiyanlaşmasına yol açması için yeterliydi.
Hatta kitabı derleyen, yaptığı bir röportajda kitabın etkisinden o kadar emin olmalı ki Hıristiyan dünyasına seslenerek, Hıristiyanların kısa zamanda akın akın Hıristiyanlaşacak olan Müslümanları aralarına kabul etmeye hazır olup olmadıklarını sormaktadır.
Açıkça anlaşılacağı üzere, bu kitap, evangelistler tarafından misyonerlik amacıyla hazırlanmış bir metindir. İçeriğine baştan sona Hıristiyan öğretileri ve teolojisi hakimdir. Kültüre uyarlama (yani contextualisation ya da inkültürasyon) yöntemi doğrultusunda, Hıristiyan mesajını Müslümanların kendi gelenekleri, din dilleri ve kültürel öğeleriyle onlara sunmayı amaçlamaktadır.
Bu amaç doğrultusunda metin hazırlanırken tamamıyla Kur’an üslubu, dili, terminolojisi ve Kur’an’ın şematik yapısı temel alınmıştır. Yani metin surelere ve ayetlere paralel tarzda bölümlere ve cümlelere ayrılmıştır (hatta Arapça metinde bunlara sure ve ayet denilmektedir) ve her bölümün başına besmeleye benzer ama teslis (üçleme) içeriğine sahip bir başlangıç ifadesi eklenmiştir. Kullanılan dil ve vurgular yönünden de Kur’an kopya edilmeye çalışılmıştır.
Bu noktada metni derleyen, The True Furqan’ın, 1400 yıldır muhaliflerine yönelik “bir benzerini getirin” meydan okumasını yapan Kur’an’a karşı bir meydan okuma olduğunun da (!) altını çizmektedir. Zira yazar, oluşturduğu metnin Kur’an’daki tüm özellikleri taşıdığı iddiasıyla Kur’an’ın bu meydan okumasına cevap verdiği düşüncesindedir.
Bu metin, başta Ortadoğu ve Bangladeş olmak üzere İslam ülkelerinde dağıtılmakta ve Müslümanlar bu yolla Hıristiyanlığa çekilmeye çalışılmaktadır.
Kitabın düşündürdükleri:
1. Kültüre uyarlama yönteminin misyoner örgütlerince ne boyutta uygulamaya konulduğunun çarpıcı bir örneğini oluşturması,
2. Evangelistlerin fanatizmini ortaya koyması,
3. Diyalog söylemini ve çabalarını baltalaması (gerçi evangelistlerin misyonerlik amacına yönelik olmayan bir diyaloga şiddetle karşı çıktıkları bilinmektedir).
Prof. Dr. Şinasi Gündüz
Not: Unutulmamalıdır ki Evangelistler içten Dialogçu değildirler, ama dışa karşı öyle görünmüyorlar. Yani takiye yapıyorlar. Bülent Pakman Şubat 2010.
Bir yanıt yazın