Roma İmparatorluğu, MÖ509’dan MS 395’e kadar 904 yıl yaşamını sürdürmeyi başarmış insanlığın bilinen tarihinin en uzun ömürlü devletidir. Bu uzun ömürlü ve toprakları Günay Avrupa’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Kuzey Afrika’nın batı sahillerine kadar uzanan imparatorluktaki halk, birbirinden ayrı hak ve imtiyazlara sahip üç sınıfa ayrılmıştı.
Patrici’ler yani Vatandaşlar: Geniş topraklara ve tam vatandaşlık hakkına sahip kişilerdi. Askeri ve dini alanlarda görev alır ve Roma Devletini yönetirlerdi.
Pleb’ler yani Halk veya Sığıntılar: Bu sınıfı meydana getiren halk Roma’ya sonradan gelip yerleşenlerden meydana geliyordu. Tarım, sanat, ticaret yapma ve toprak sahibi olma hakkına sahiptiler. Oy kullanma hakları yoktu.
Client’ler yani Yanaşmalar veya Köleler: Çeşitli sebeplerle haklarını kaybeden kişiler yanaşma sınıfına dahil olurdu. Yanaşmalar bir aile reisinin himayesine sığınır ve onların ev işlerini görürlerdi. Köle anne-babadan dünyaya gelmiş veya savaşlarda esir edilmiş insanlardan meydana gelen sınıfa köleler denirdi. Köleler, Patricilerin ev hizmetlerinde, tarla, bağ ve bahçe işlerinde çalışırlardı. İnsani hakları yoktu.
Kıbrıslı Rumlara sorarsanız Kıbrıs adası onlara aittir ve Roma devri ile kıyaslandığında onlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Patrici’leridirler. Kıbrıslı Türkler sadece Pleb’dirler. Devlet Yönetiminde bulunamazlar ve sadece ayak işleri yapabilirler veya da Rumların evlerinde hizmetçi olarak çalışabilirler. İnanmazsanız eğer varsa, samimi olduğunuz bir Rum dostunuza sorunuz ve içten, doğru bir yanıt isteyiniz. Size aynen bunları söyleyecektir. Zaten Rumların Kıbrıslı Türklere layık gördükleri en iyi işler Lokmacılık, Köftecilik ve Şamişiciliktir.
Evet biz Kıbrıslı Türkler 1960 Anayasasına göre vatandaş sayıldık ama 21 Aralık 1963 saldırılarından sonra Makarios Başkanlığındaki Rum hükümeti 1 Ocak 1964 tarihinde Anayasada bize verilen tüm hakları tek taraflı bir kararla geri aldı ve yirminci yüzyılda Pleb seviyesine indirgendik. Hala da Rumlara göre biz Pleb’iz.
Şimdi de bizler Türkiye’den ve dünyanın çeşitli ülkelerinden adamıza gelip buraya yerleşmiş, çocukları burada doğmuş büyümüş ve ekonomimize yıllarca emekleri ile katkı koymuş insanları, Anayasamıza rağmen vatandaş yapmıyoruz ve Beyaz Kimlik, Yeşil Kimlik diye ikiye ayırıp sınıflıyoruz. Aynen 2500 yıl önce Romalıların yaptığı gibi. Belli ki, insan olmanın koşulları ve zamanı yok. 2500 yıl önceki insanla 2500 yıl sonraki insan arasında kullandığı teknolojik aletler, aygıtlar ve yaşam standardı dışında pek bir fark yok. Bütün duygusal algılamalar, yöneticilik hırsı ve üstünlük kompleksi aynı nitelikte ve aradan geçen binlerce yıla rağmen hiç değişmemiş.
Hastanelerimizin, ister devlet olsun ister özel, Yöneticileri ve doktorları dışındaki ara personeline ve teknik personeline sorun nereli olduklarını. Alacağınız yanıtın en fazla yüzde onu size 1974 öncesine ait bir Kıbrıslı Türk ailenin ferdi olduğunu söyleyecektir. Geri kalan yüzde 90’ı Türkiye’den gelip ülkemize yıllar önce yerleşmiş kişiler veya onların çocuklarıdır, Roma tabiriyle Pleb’ler veya Client’lerdir.
Sadece hastanelerimiz mi, tüm sektörlerdeki teknik ve ara elemanlar demem daha doğru olacaktır. Evinizi mi boyatacaksınız, mermer mi değişeceksiniz yoksa patlayan su borusunu mu. Bulacağınız kişi gene bu Roma tabiriyle Pleb’ler veya Client’lerden birisi olacaktır.
Biz bu işleri beğenmeyiz ve yapmayız. Bir şekilde devlete kapağı atmayı ve çalışır gibi yapıp gerçekte hiç çalışmadan ve üretmeden yan gelip yatmayı, ay sonu bu kişilerin ödediği vergilerden maaş almayı, prim ödemeden emekli maaşı kazanmayı ve tek kuruş prim yatırmadan da emekli ikramiyesi almayı biliriz. Ahkam kesmekte de üzerimize yoktur.
Aynen Roma’da olduğu gibi köleler bizim her işimizi yapmalı ama asla vatandaşımız olmamalıdır. Çünkü biz ayrıcalıklı bir sınıfız. Ülkemizde yaşayan insanlarımızı sınıflara ayırmanın Yirmi birinci yüz yılın insan hakları ve demokrasi kavramına aykırı olduğu inancındayım.
Bu nedenle de Beyaz Kimliğe ve Yeşil Kimliğe karşıyım. Ama gerekçem diğerlerininkinden biraz farklı. Anayasamızın madde 67(5)’i vatandaşlık hakkının nasıl kazanılacağının yasa ile yapılacağını emrederken, madde 8(1), imtiyazlı zümreler yaratılamayacağını söylemektedir. Yürürlükteki mevcut yasalarımıza göre ülkemizde beş yıl ikametini dolduran, vergisini ödeyen ve herhangi bir suça karışmamış kişiler ayırıma tabi tutulmadan KKTC vatandaşı olabilmelidir. Bunun aksini yapmak özellikle de AB’de yaygın bir şekilde uygulamada olan insan haklarına ve vatandaşlık haklarına aykırıdır.
Kıbrıs Rum Yönetimi bu kurallara uygun olarak 1974 yılından itibaren yaklaşık iki yüz elli bin kişiyi vatandaşı yapmıştır.
Bizim çekincemiz nereden?
Prof. Dr. Ata ATUN
3 Ağustos 2011