Dr. Ali Sak
Terör, şehitler, sorumluluk ve ahmaklık; sıralamayı bu şekilde yaparsak şehit vermemizi teröre bağlarız, kısaca iğneyi de çuvaldızı da hep teröriste batırırız. İsterseniz sıralamayı „ahmaklık, sorumluluk, terör, şehitler olarak değiştirelim.“ Bu durumda ahmaklığımız neticesinde sorumluluk taşıyamayacaklara sorumluluğu devrettiğimiz ve bunun neticesinde de terörürün azdığını ve sonuç olarak da şehitlerimizin sayısının giderek arttığının sonucuna varabiliriz, yani iğneyi teröriste batırırken çuvaldızı kendimize batırmış oluruz.
Düşünün bakalım Türkiye Cumhuriyetinde sorumluluk süreci nasıl işliyor?
Terör azıyor, şehit sayımız artıyor, sorumlular aranıyor ve neticesinde halk olarak her defasında ahmaklık örneği göstererek terör estirene küfürler, beddualar ediyoruz. Her nedense, aklımızı kullanmak aklımıza hiç gelmiyor; aklını kullanamayanlara ise ahmak derler. Türk Dil Kurumunun tanımlamasına göre ahmaklık “ zekâsı az gelişmiş olma durumu, budalalık, anlayışsızlık, akılsızlık“ veya başka bir tanımlamada „aklını gereği gibi kullanamayan, bön, budala, aptal” olarak tanımlanıyor.
Beyin taşıyan ve kullanmasını bilen tüm canlılarda deneyimlerden „öğrenme“ veya başka bir deyimle „akıllanma“ olgusu vardır. Zira her canlı varlığına zararlı olabilecek unsurları en iyi şekilde belleğine yerleştirir. Bir örnek verecek olursak: ateşin yaktığınının bilincine varan „aklını gereği gibi kullanabilen“ bir canlı bunu öğrendiğinde bir daha elini ateşe ısınmak için yaklaştırsa da asla içine sokmaz. Fakat bir an bunun böyle olmadığını düşünün; kişi edinmiş olduğu deneyimlere rağmen ve ateşin yaktığını bildiği halde her defasında elini ateşe sokuyor. Eli yandığı için de her seferinde ateşe küfür ediyor ve elinin yanmasının sorumluluğunu ateşe yüklüyor.
Bir başka örnek düşünelim. Köyün birisinde koyun sürüsü için bir çoban tutuluyor. Fakat gel gör ki sürüden her gün bir koyunu veya kuzuyu kurtlar kapıyor. Bu durumda köylüler kurtlara kızıyor ve küfür ediyorlar. Fakat akıllarına bir türlü sürünün sorumluluğunu verdikleri beceriksiz, yeteneksiz ve yetersiz çobana hesap sormak gelmiyor akıllarına.
Pekala bu durumda olan insanlara sizce ne demeli?
Kısaca ahmak veya aptal desek hakaret mi etmiş oluruz? Aklıma Aziz Nesin’in Aziz Nesin’in çok tartışma yaratan ‘Türklerin yüzde 60’ı aptaldır’ sözünün hikayesini Gezen şöyle anlattı:çok tartışma yaratan “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır” sözü geldi. Acaba bunu hatırlatmakla Türk insanına hakaret mi etmiş oldum şimdi? Pekala Aziz Nesin neden ve hangi ortamda dedi bunu? İsterseniz bu sözün hikayesini Müjdat Gezen’den dinleyelim: “izmir Torba’da şenlik vardı, ilhan Selçuk ve Aziz Nesin’le birlikte bir panele katılmıştık. Panelin konusu mizahtı. Birisi kalktı ‘Nasrettin Hoca’nın torunları olarak zeki insanlarız değil mi? diye sordu Aziz Nesin’e. O da ‘Yüzde 60 ı aptaldır’ dedi. Herkes alkışladı. Sonra kuliste kendisine sordum neden böyle bir şey söylediğini. O da ‘Evladım, yüzde 92 diyecektim dilim varmadı’ dedi. O zaman refarandum yapılmıştı ve oy verenlerin yüzde 92’si Kenan Evren’e oy vermişti. Bu söz oradan kaldı.“
Pekala Türk halkının yüzde 92’sinin Evren paşanın anayasasına EVET demesiyle aptal mı oluyor? Yaklaşık 30 yıl sonra benzer bir şekilde Erdoğan ‘paşanın’ anayasası oylanıyor ve bu süreçte bir başka yazar, Cengiz Çandar, çıkıyor ve diyor ki: “HAYIR oyu verenler (yüzde 42) ruh hastasıdır.” Şimdi bir millet düşünün, yaklaşık yüzde 60’ı aptal ve yüzde 40’ı ise ruh hastası. Oysa Atatürk bize “Türk milleti zekidir” demedi mi? Bu denklemin çözümü sizce nedir? Ben tek bir çözüm bulabildim. Atatürk döneminde Türk milleti gerçekten zekiydi. Fakat ondan sonra milletin yüzde 60’ı aptallaştı, yüzde 40’ı da ruh hastası oldu. Var mı sizce başka bir çözüm?
Sahi asıl sorunumuz terördü değil mi?
Bir toplum düşünün yıllardır teröre (kurtlara) teker, ikişer, üçer, beşer, onar, onüçer evlatlarını (kuzularını) şehit (kurban) veriyorlar. Bu yıllarca böyle devam ediyor. Bu toplum, her verilen kurbandan sonra çareyi teröre (kurtlara) küfür etmekte arıyor. Ağzının dolusu küfür ettikten çok kısa bir zaman sonra her şeyi unutuyor, ta ki yeni kurbanlar verene kadar. Akıllarına hiç bir zaman başa getirdikleri ve sorumluluk verdikleri beceriksiz, yeteneksiz ve yetersiz vekillerine hesap sormak; gerekirse vermiş oldukları sorumluluğu geri almak akıllarına gelmiyor.
Pekala bu durumda olan bir topluma ne demeli sizce?
Eski İngiliz başbakanlarından Winston Churchil’in „her millet layık olduğu şekilde yönetilir” diye bir sözü vardır. Bu sözün arkasındaki gerçek, bir milleti oluşturan bireylerinin kalitesi, dürüstlüğü, aydınlığı ve bilinç düzeyleriyle yönetim şekilleri arasında sıkı bir bağ olmasıdır. Pekala yaklaşık yüzde 60’ı aptal ve yüzde 40’ı ruh hastası olan bir milletin seçmiş olduğu yönetim şekli sizce nasıl olur?
Bu başı boşluktan, vurdumduymazlıktan fırsat çıkaran ve birinci derece sorumlu olanlar bakın ne söylüyor?
„Silvan’da PKK ile girilen çatışmada 13 askerin hayatını kaybetmesi olayıyla ilgili olarak, Genelkurmay Başkanlığı’nın adalet önünde hesap vermesi gerekir“ (AKP Kütahya Milletvekili Soner Aksoy). Hesap verecekler hesap soruyor. Hesap soracaksın elbette; sorumluluğu askere verdiysen eğer. Fakat sorumlular terörü besler ve askere terörist ile kavgaya girmemesi, çatışmaması ve takip etmemesi için sürekli baskı uygularsa, hatta çeşitli komplolar kurarak yıpratmaya çalışırsa, bir gün gelecek elbette asker de mücadele yetisini, isteğini ve şevkini kayıp edecektir.
Zamanın sorumlularının sorumluluk bilinci neticesiyle 2002 yılı itibarıyla sıfır noktasına gerilemiş olan terörün ondan sonraki süreçte hızla artması müsebebiyle yeni sorumluluların terörle mücadele sürecine ve son yıllarda olup bitenlere Yılmaz Özdil’den alıntı yaparak bakalım:
Sorumlular teröristlerin (üzerinde PKK uniforması, sırtında kalaşnikof olan 34 kişi) ayaklarına giderler…
– Kimsiniz?
– PKK’lıyım.
– Örgütten ayrılıp geldiniz demek ki…
– Hayır, ayrılmadım.
– Pişmansınız yani…
– Yo-oo, değilim.
– Yaz kızım, tahliyesine…
(Tam 20 dakikada sorgusu bitirilen ve 20 bin kişinin ölümünden sorumlu olan bir örgüte üye olan 34 terörist serbest kalıyor)
Aynı sorumlular terörle mücadele etmesi gereken askerleri ayaklarına getirirler…
– Kimsiniz?
– Kuvvet komutanıyım.
– Örgüt kurmuşsunuz…
– Saçmalamayın.
– Yaz kızım, tutuklanmasına…
(Tam 1576800 dakikadır (3 yıl) süren ve haklarındaki suçlamayı bile bilmeyen generaller, albaylar, subaylar; toplam 250 kişinin tutuklu olarak halen sorguları sürmekte). Bu durumda kurtlar nasıl azmasın ki?
Ve işte azmışlığın dökümü:
Yıl 2002: 6 şehit
Yıl 2003: 29 şehit
Yıl 2004: 80 şehit
Yıl 2005: 106 şehit
Yıl 2006: 84 şehit
Yıl 2007: 97 şehit
Yıl 2008: 103 şehit
Yıl 2009: 64 şehit
Kaynak: T.C. Basbakanlik Basin-Yayin ve enformasyon genel müdürlüğü sayfasından basın haberlerinden 2009 yılına kadar toparlanmış veriler.
Peki sorumluluğu kim üstlenmeli?
Ve nitekim, 1. Ağustos 2011 itibarıyla asker sorumluluğu üzerine alıyor ve genelkurmay başkanı başta olmak üzere 4 komutan istifalarını (emekliliklerini) istıyorlar. Genelkurmaydan yapılan açıklamaya göre gerekçe şöyle:
“Şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli olmak üzere 250 general-amiral, subay, astsubay ve uzman jandarma çavuş, hürriyetlerinden yoksun olarak tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek, bir çok hukukçunun da ifade ettiği gibi, mümkün değildir. Bu durum, bir çok defa yetkili makamlara iletilmesine, anlatılmasına ve takip edilmesine rağmen soruna yasal çerçevede bir çözüm bulunması mümkün olmamıştır.
Haklarında henüz hiçbir kesin yargı kararı olmamasına rağmen tutuklu bulunan 14 general-amiral ile 58 albay, hürriyetlerinin tahdit edilmesinin yanı sıra mevcut yasalarımız gereğince bu yıl yapılacak Yükser Askeri Şura’da değerlendirmeye girme hakkını kaybetmiş ve peşinen cezalandırılmıştır. Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da TSK’nın sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin yatarılmaya çalışıldığı, bunu fırsat bilen yanlı medyanın da her türlü yalan haber, iftira ve suçlamalarla yüce ulusumuzu kendi silahlı kuvvetlerine karşı tavır almaya teşvik ettiği dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan, işgal ettiğim bu yüce makamda göreve devam etme imkanını ortadan kaldırmıştır….“
Böylece başa dönerek tekrar soralım:
Başlığımız „ahmaklık-sorumluluk-terör-şehitler“ mi yoksa „terör-şehitler-sorumluluk-ahmaklık“ mı olmalı? Ya da kısaca, yaşadıklarımızın sorumlusu, sorumluluğu verdiklerimiz mi, yoksa sorumluğunu satan sen, ben, o, onlar, biz miyiz?