ÖZERKLİK
Hüseyin MÜMTAZ
Terör
örgütü önce “örgütlenir”. Pusudadır, karanlıktadır, sessizce bu safhayı
tamamlar.
Sonra
açığa çıkar, hâkim otorite ile baş edebilecek güce geldiğini düşününce “silahlı
mücadele”ye başlar.
Üçüncü
safha, “hareketin siyasi temsilcisi” olarak kabul edilme-tanınma safhasıdır.
Dördüncü
safha belli bir bölgede çeşitli ad ve kılıflar-kılıklar şeklinde “özerklik”
girişimidir. “Demokratik özerklik” olabilir, “ekonomik özerklik” olabilir,
“sosyal özerklik”, “kültürel özerklik” olabilir.
Sonra
“federasyon”, “konfederasyon”, “bağımsızlık” gelir.
Bunların
hiç biri, hiçbir mekân ve zamanda kendiliğinden “yeşermez”. “Uygun sulama,
gübreleme” ve “iklim koşulları”nın yaratılması gerekir. Mutlaka bir dış
desteğin “koruyucu kanadı” gerekir.
Değişen
zaman ve şartlara göre “dış destek” şekil ve renk değiştirebilir. Bazen kimlik
de değiştirir. Taşeron örgütler her devirde hep söz konusu bölgeyi paylaşan
büyük müteahhitlerin eline bakar, çoğu zaman değişen “işveren” ise o
parselasyonda “tecrübeli” taşeronu kullanmaya devam eder.
“Bağımsızlık” ile “Tam bağımsızlık” arasında
ise hem çok fark vardır, hem de çok ince bir çizgi.
Kendinizi pekâlâ “bağımsızım“ diye
kandırabilirsiniz ama aslında “madde bağımlısı”sınızdır. “Bağımsız”ım dediğiniz
anda sizi bu günler için yetiştiren o “koruyucu kanat”ın ağzının içine bakmaya
başlarsınız, bakmaya mecbur kalırsınız.
PKK’yı
Soğuk Savaş döneminde Suriye’de Sovyetler Birliği kullandı.
Devran
döndü, Özal’lı “Çekiç Güç” ve “38’inci Paralel” yıllarında Kuzey Irak’ta Amerika
desteğinde palazlandı. (Bakınız.. PKK’ya silah indirirken yakalanan Amerikan
helikopterine dair Doğan Güreş’in anıları)
PKK’nın
“toplanma bölgesi” şimdi nerede?
“Kuzey”
Irak’ta.
“Kuzey
Irak” ilginç bir bölge. Saddam zamanında Amerikalılar Saddam’ı sokmuyorlardı,
Saddam’dan sonra; Bağdat yine giremiyor.. Kukla Barzani’nin “Özerk Kürt
Yönetimi” var, hâttâ Beyaz Saray’da bile Barzani “President” olarak kabul
görüyor.
Peki
bu Kuzey Irak şimdi kimin kontrolünde?
Bir
rivayete göre Amerikan askerlerinin, bir rivayete göre de onlar çekildiği için
Amerikan paralı askerleri-özel güvenlik şirketlerinin..
Peki
Amerika “isterse” PKK’yı bitirir mi?
El
cevap, bitirir..
Demek
ki “istemiyor”.
“Kandil’e
ulaşamıyoruz” palavralarına filan inanmayın. İran’ın dilediği zaman girip
çıktığı Kandil’e Amerika ulaşamayacak ha!
Yâni
kıymetli okuyucu, tam bir “Su nerede? İnek içti, İnek nerede? Dağa kaçtı, Dağ
nerede? Yandı bitti, kül oldu” durumu..
Yersen..
Önce Clinton geldi..
Gelmeden, Aysel Tuğluk; “Uluslararası insan hakları
belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak
bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal
bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilan
ediyoruz.. Uluslararası camiaya çağrımızdır, uluslararası hukukta da yeri olan
bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği demokratik özerkliği tanımaya
çağırıyoruz” dedi.
Hem
“demokratik özerklik” ilan etti, hem de “uluslararası camiadan tanınma” istedi.
Bu
“uluslararası camia” lafını “Amerika” olarak okursanız taşların yerine
oturduğunu göreceksiniz.
Siz
hayli faal ve hayli sosyal, hayli de Türkçe bilen Ricciardone’nin; Clinton’un
uçağı daha havadayken Tuğluk’un bu talebini-deklarasyonunu iletmediğini mi
zannediyorsunuz?
Wikileaks
belgelerinde diplomatların “merkeze” neleri “bile” aktardığını okumadınız mı?
İşte
Clinton Ankara’ya, cebinde Tuğluk’un bu kartıyla inmiştir.
Hem
Clinton, hem de göğsünde Chuwall madalyası olduğu için üstün siciliyle CIA’nın
patronluğuna getirilen Petreus..
Amerika’nın
“bu kartı” ileride aleyhimize delil olarak kullanacağından en ufak şüpheniz
olmasın.
“Acaba”
diyorum, “Amerikalıların aniden çok mu hoşlarına gitmeye başladık da Kıbrıs
konusunda sertleşmemize ses çıkarmıyorlar”?
Özerklik
deklârasyonu ve Clinton’un ziyaretiyle eş zamanlı olarak “İçimizdeki İmralılı”
da, kendisine “taraf” ve “muhatap” statüsü hükmettiği için olsa gerek şu
koşulları deklare etti;
“1- Tek
muhatabınız benim, 2- Benim koşullarımı düzeltmeniz şart, ev hapsi veya
mümkünse serbest kalma; 3- PKK’nın silahları bırakmasını istiyorsanız, Başbakan
da devletin bırakacağını açıklamalı; 4- Anayasa’yı bizim istediğimiz gibi
yapmazsanız bu sorun çözülmez; 5- Tutuklu milletvekilleri için Anayasa ve yasa
değişikliği sözü verilmeli, Hatip Dicle için Diyarbakır’da seçim yapılmalı.”
http://siyaset.milliyet.com.tr/ocalan-in-one surdugukosullar/siyaset/siyasetyazardetay/22.07.2011/1417295/default.htm
Bakan
Mehdi Eker diyor ki;
“Ben de Kürtüm hiçbiri benden daha fazla
Kürt değil. Türkiye’de Kürtlere dönük imha inkar, kültürel katliam yok.…Çözüm
zemini Meclis’tir. Demokratik reform istiyorsan bunun tartışılacağı yer
Meclis’tir. Meşru olan her şeyi tartışmaya açığız. Demokratik Özerklik talebi
dahil”.
“Hiç
biri benden fazla Kürt değil” diyen Bakan; “Demokratik özerklik” talebini
“meşru” görüyor, “Tartışılacağı yer Meclis’tir” diyor.
Muhalefet
de temelde aynı fikirde. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de “tartışmayı”
TBMM düzlemine çekmeye sıcak bakıyor; “Yapılması
gereken terörü bir kenara bırakarak özgürlükçü bir ortamda bütün sorunları
tartışmaktır. BDP’ye mensup milletvekillerimiz eğer demokratik özerkliğe
inanıyorlarsa bunu gelip TBMM’de anlatabilirler” diyor.
“KÜRTÇÜ siyasetin en makul ismi”
(Tanım Fatih Altaylı’ya aittir ve kendisini bağlar) Şerafettin Elçi dün
Habertürk ekranında -Özerklik ilanı anlamsız ve zamansız- diyerek doğru bir
mesaj verdi” diyor Altaylı.
Makul
isim, “zamansız” buluyor, ancak “zamanında olursa” anlam kazanabileceğini
hissettiriyor.
Onların
bıraktığı yerde sazı Bengi Yıldız alıyor;
“Kürdistan denen bölge hangi illeri
kapsıyor?
Tarihsel
ve coğrafi olarak nereyi kapsıyorsa orayı kapsıyor. Bu, Sivas Koçgiri’ye kadar
olan sınırdır aslında. Maraş’ın bir kısmı, Erzincan, Malatya… Elazığ…
Tarihsel olarak Erzurum, Van, Ağrı… Batman, Diyarbakır… Aslında Doğu ve
Güneydoğu’nun tamamıdır bu. Coğrafi olarak baktığınızda, Osmanlı zamanında da
Kürdistan’ın sınırlarıdır bu.
Antep,
Adıyaman, Siirt gibi iller de var mı bu demokratik özerklik ilan edilen
bölgenin içinde?
Şimdi
şüphesiz hedeflenen öyledir.
BDP’ye
oy vermemiş Kürt kentlerinde de özerklik ilan edecek misiniz peki?
Oralarda
bir talep var mı, demokratik özerklik nasıl hayata geçecek meselesini kendi
aramızda konuşuyoruz, tartışıyoruz ve tartışacağız. Diğer kesimleri ve
azınlıkları da içine katmak için bir çaba içinde DTK. Bu ay sonunda bir genel
kurul yapacak ve yapısını yenileyecek. Size şöyle anlatayım. Biz bu süreci, hem
ilan, hem inşa süreci olarak görüyoruz. Mustafa Kemal, -İsmet, yarın
cumhuriyeti ilan edelim- dediğinde, cumhuriyet bütün kurum ve kuruluşlarıyla
inşa edilmiş halde miydi?…. Askere
gitmeme meselesini ben üç-beş yıldır söylüyorum. Kürtler kendi kendini idare
etmelidir. Kendi polisini kurmalıdır. Vergiye gelince, vergiyi o yerelin
kendisi toplar. Yerel özerklik kuracaksan, kendi vergilerinin önemli bir
kısmını kendin harcarsın” diyor.
Şu
haber de 26 Temmuz 2011 tarihli Cumhuriyet’te Ayşe Sayın imzasıyla çıkıyor;
“PKK’nın 13 askerin şehit olduğu 14 Temmuz
saldırısının olduğu gün –demokratik özerklik- ilanı ile tartışmaların odağına
oturan BDP, 4 günlük Van toplantısında –özerklik ilanından geri dönüş yok-
kararı aldı. BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş, demokratik özerklik
ilanının, TBMM’nin yeni Anayasa yapımı öncesinde Kürtlerin taleplerinin dikkate
alınmasını sağlama amaçlı olduğunu belirterek –Bundan sonra Kürtlerin siyasi
statü talebi demokratik özerklikten aşağı olamaz- dedi”.
TBMM’nin
yeni anayasa çalışmalarına “Kürtlerin taleplerinin dikkate alınmasını sağlama
amacıyla” katılacaklar ve “demokratik özerklikten aşağı”sını kabul
etmeyecekler.
“Yukarısı”nda
da sırayla; “federasyon”, “konfederasyon”, “bağımsızlık” olacak.
Bunların
hepsi Meclis’te konuşulacakmış..
Meclis’te; “Sivas Koçgiri’ye kadar olan sınır, Maraş’ın bir kısmı, Erzincan,
Malatya… Elazığ… Tarihsel olarak Erzurum, Van, Ağrı… Batman,
Diyarbakır… Aslında Doğu ve Güneydoğu’nun tamamı. Coğrafi olarak
baktığınızda, Osmanlı zamanında da Kürdistan’ın sınırları…..Antep, Adıyaman,
Siirt gibi iller…” (Bengi Yıldız) ‘in “ÖZERKLİĞİ” konuşulacakmış..
Hangi
Meclis’te?
TBMM’de. Tam açılımıyla “Türkiye Büyük
Millet Meclisi”.
“Büyük” Meclis’te..
“GAZİ
MECLİS”te..
TBMM’nin
100’üncü kuruluş yılı olan 2020’ye 9 kala; yâni 23 Nisan 1920’den tam 91 yıl
sonra “Devletin ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğü” yine TBMM’de “tartışılacak”.
Öyle
mi?
Önce
ona karar verelim de….
2023’ü
sonra konuşuruz.. 26 Temmuz 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
Bir yanıt yazın