20 TEMMUZ 2011 TARİHLİ SENET
Hüseyin MÜMTAZ
“Dördüncü Restorasyon Dönemi”nin (ifade kendilerine aittir ve kendilerini bağlar) Harici Restoratörü olduğu anlaşılan (Çünkü Bağış’la aralarında ciddi düşünce farklılıkları mevcuttur) Dâvutoğlu; 10 gün kadar önce gerçekleştirdiği KKTC
ziyaretinde doğrudan ya da dolaylı ilgili tarafların (Ban Ki Moon, Eroğlu, Hristofiyas, Bağış) hiç birisinin haberinin olmadığı bir, “üç adım önde” takvimi koymuştu önümüze..
1.Yılsonuna kadar çözüm; 2. Referandum; 3. “Birleşik Kıbrıs”ın AB Dönem Başkanlığı.
Bu “Plan”dan hiç kimsenin o kadar haberi yoktu ki, Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin ziyaretinde çanak çömlek patlamıştı.
Stefan Füle, Egemen Bağış ortak basın toplantısında Dâvutoğlu kelimesi kelimesine şöyle diyor:
“Eğer bu olmazsa, Kıbrıs Rum tarafı bu müzakereleri geciktirerek gelecek sene 2012 Temmuzunda tek taraflı olarak dönem başkanlığını alırsa bu sadece Ada’da bir çözümsüzlük anlamına gelmez aynı zamanda Türkiye ile AB ilişkilerinin tıkanıklığın ötesinde donma noktası anlamına gelir.”
“AB Bakanı” Bağış, CNN Türk’te ânında “düzeltiyor”;
“Ahmet Bey’in söylemek istediği, AB’nin dönem başkanlığı ile ilişkilerimiz donar. Ama komisyonla ilişkilerimizi çok da etkilemez bu.”
“Ahmet Bey”….
İki bakan arasındaki, aynı konuda hem de ilgili yabancının önünde sergilenen bu kadar zıt görüş, dış politikanın bir
ekip tarafından değil, kişilerin anlık yaklaşımları ile oluşturulduğu düşüncesini oluşturuyor ve endişe yaratıyor.
Bay Restoratör ne diyecektir, haberi var mıdır bilmem ama Ankara, 20 Temmuz günü Lefkoşa’da altında Başbakanın
imzasının bulunduğu bir senedi deklare etmiştir dünyaya.
“Çok açık net söylüyorum, mesela benim kitabımda artık Güzelyurt yok. Ne Maraş’ın ne de Güzelyurt’un verilmesi söz konusudur. Biz Güzelyurt’u Annan Planıyla vermiştik ama onlar kabul etmedi. Annan Planı’ndaki gibi Güzelyurt’a bakmıyorum. Güzelyurt tamamen Kuzey Kıbrıs’ındır. (Annan Planı’nda Rumlara veriliyordu) Maraş dahil, Karpaz’da zaten en ufak oynama yapılamaz. Onlar ibadet yapmaya gelmek isterlerse gelsinler. Daha farklı oturacağız masaya. Onlar hala Annan Planı’nın üzerine biz daha ne alırızı konuşuyorlar. Kusura bakmasınlar geçti o. Biz çok açık ve net söylüyoruz. Bir defa iki kesimli, iki toplumlu, eşit statüde ve iki devletli bir yapı kabul edilebilir olmalı. Kabul ettiler etmediler, artık kendileri bilir. Süre daraldı. Kuzey Kıbrıs verdiği sözü tuttu, bunu yaptığımız halde referandum neticesinde Kuzey Kıbrıs yüzde 65 –evet-, Rumlar 75 -hayır dedi”. (18 Temmuz. Ankara’da KKTC’li gazetecilere)
“Kıbrıs diye bir devlet yoktur.” (19 Temmuz. Lefkoşa)
Yıllardır biz de; 1.Kıbrıs diye bir devletin olmadığını; 2. Annan Planı’nın “geçtiğini”, 3.Güzelyurt, Maraş ve Karpaz’ın ne de başka bir yerin verilemeyeceğini yazıp durduğumuz için aynı senedin altına imzamızı atıyoruz.
“İki kesimli, eşit statüde ve iki toplumlu, iki kurucu devletli bir yapı” ise; “bir anlaşma olur” umuduyla halen sahip olduğumuz devletten gerileyebileceğimiz, lütfen kabul edebileceğimiz son mevzidir. Olmazsa karşı taraf bilir, tanınmasak da, tanıtmaya çalışmasak da zaten devletimiz vardır.
Ada’daki “Padişahım çok yaşa”cıların “Üçüncü Barış Harekâtı” tanımlamasına ise ne yazık ki katıl(a)mıyoruz çünkü; “İki kesimli, iki toplumlu, eşit statüde ve iki kurucu devletli yapı” hem kronolojik, hem de içerik olarak ancak “59-60 Antlaşmaları” ile “ilk Harekât” arasına yerleştirilebilir.
59-60 Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde evet, “Kurucu ortak”tık ama “iki kesim”imiz ve “kurucu devlet”imiz yoktu. Böyle bakıldığında 20 Temmuz 2011 deklârasyonu, 60 Cumhuriyeti’ndeki konumumuzdan “bir adım” daha önde, İlk Harekât’tan ise bir adım daha geridedir.
“20 Temmuz 2011 Bayramı”nda üzücü protestoların yaşanması, misafirlerin şahsında Türk bayrağının, Türk Devleti’nin ve Türk askerinin protesto edilmesi hiç olmazsa bu sefer devletin ve polisin kararlı ve doğru tutumuyla engellenmiştir.
Aynı kararlı tutumun benzer olaylarda daha sonra da devamını dileriz.
Belediyelerin de çevre temizliğine “normal” olan özeni göstermeleri, görevlerini yapmaları için ille de Anavatan’dan misafir gelmesini beklememelerini umut ederiz.
Bu vesileyle kaburgasız protestocuların omurgasızlığına, ilkesizliğine ve embedilmişliğine bir kere daha dikkat çekmek istiyorum.
2011, 20 Temmuz’unun protestocuları değil miydi 2004 Annan Planına “Yes be annem” diyenler?
Ne değişti?
Ve onlar değil midir, muhtemel bir 2012 referandumunda yine “Yes be annem, dünyaya bağlanalım” diyecek olanlar?
Süreç hızla işliyor, dakikalar geçiyor.
15 Kasım 2011’in nasıl kutlanacağını şimdiden merak ediyorum.
23 Temmuz 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
Bir yanıt yazın