Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı R. T. Erdoğan, KKTC’mize
sonuçlarını daha sonra ağırlıklı olarak göreceğimiz ve hissedeceğimiz bir
ziyaret yaptı. Bu defaki gerçekten de çok farklı.
61. Hükümetin Başbakanı olarak ilk ziyaretini, özellikle de
20 Temmuz Kutlamalarına katılmak üzere KKTC’ye yapmasının ve de özellikle
Güzelyurt’u ve kapalı kent Maraş’ı yukarıdan helikopter (Dikuçan) ile görmek
istemesinin gerekçeleri çok önemli.
Aslında bu gerekçeleri, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 37. yıl
dönümünde, “Barış ve Özgürlük Bayramı” kutlamaları kapsamında Lefkoşa’da
yapılan resmi geçitte KKTC halkına seslenişinin içinde görmek mümkün.
Tabii ki anlayana ve görmek isteyene.
Bu konuşmanın içinde bence politik ve dünya siyaseti
açısından en önemli kısımlar;
Mevcut fırsat penceresinin sonsuza kadar açık
kalamayacağının herkes tarafından artık idrak edilmesi gerektiğini dile
getirmesi,
AB’nin siyasi bir hata sonucunda sınır sorunu olan Kıbrıs
Rum Cumhuriyetini üye devlet yaparak çarpık bir durum oluşturduğunu vurgulaması
ve bu mevcut çarpık durumun giderilmesinin kapsamlı bir çözümle Kıbrıs’ta
kurulacak yeni ortaklığın 2012’nin ikinci yarısında dönem başkanlığını deruhte
etmesi ile mümkün olabileceği tavsiyesinde bulunması;
Mevcut Kıbrıs Rum Yönetimini, Türkiye Cumhuriyetinin resmen
tanımadığını ve Türkiye’nin beklentisinin AB’nin üzerine düşeni yapması talebinde
bulunması;
Ve de
Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs Rum tarafının 2012’de AB
Dönem Başkanlığını üstlenmesi halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin AB ile ilişkilerinin
tamamen donduracağı uyarısında bulunması.
Özellikle bu sonuncusu siyasi açıdan çok önemli. Birçok taşı
yerinden oynatacak, yıllardır kurulan hayalleri ve bu hayaller üzerine kurulan
beklentileri de yok edecek bir uyarı.
Rumlar uzun yıllardır, AB Dönem Başkanlıkları sürecinde
Türkiye ile resmi muhatapları olarak eşit statüde ve de üstelik AB’nin Başkanı
olarak karşı karşıya masaya oturacaklarının, Türkiye’yi Kıbrıs konusunda taviz
koparmak niyeti ile sıkıştırabileceklerinin, aksi takdirde de birçok
yaptırımları gerçekleştirebileceklerinin hayallerini kurmaktaydılar.
Rumlar 1 Temmuz – 31 Aralık 2012 AB Dönem Başkanlığı sürecine,
kendilerinin resmen Türkiye tarafından tanınacağı ve dönem sonundan sonra da bu
tanınmışlığın devam edeceği maddi, manevi ve politik olarak da pahası
biçilemeyecek bir dönem gözüyle bakıyorlardı ve dört gözle de bir an evvel
gelmesini bekliyorlardı.
Ama Sayın Başbakan’ın “6 aylık Güney Kıbrıs Rum yönetiminin
dönem başkanlığında bizim AB ile herhangi bir görüşme yapmamız söz konusu
olmayacaktır. AB Dönem Başkanı da olsa Rum tarafıyla aynı masaya oturmamızı hiç
kimse bizden beklemesin” sözleri bu hayalleri ve beklentileri temelinden yıktı.
AB ile ilişkilerin dondurulması demek, altı ay müddetle
uzaktan bakışmak veya el sallamak manasında değil tabii.
Her düzeyde, her tür ilişki dondurulacak demektir.
Bu “Her tür” tanımlaması içinde Mali ilişkiler, Enerji
bağlantı problemleri, Euro Kontrol sorunları, İnsan Kaçakçılığını önleme
çalışmaları, Komiteler ve Komisyonlar arası görüşmeler, Uyum Yasalarının
tartışılması gibi heyetler ve bürokratlar arası görüşmelere ilaveten,
Türkiye’nin üst düzeyde katıldığı AB Komisyon toplantıları, AB’nin Bakanlar
seviyesindeki Konsey toplantıları, Devlet Başkanları seviyesindeki Konsey
toplantıları gibi siyasi mevki ağırlıklı görüşmelerin de dondurulacağını
içermekte.
Özetle Kıbrıs sorununa çözüm getirmek amacı ile BM Genel
Sekreterinin ortaya koyduğu takvim ve BM Kıbrıs Parametreleri çerçevesinde 2012
Mart’ına kadar bir çözüm bulunarak Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla
ortaklaşa kuracakları uluslararası tanınmışlığı olan yeniden kurulacak bir
Kıbrıs Devleti’nin AB Dönem Başkanlığını devralmaması durumunda Türkiye’nin
süreç sonuna kadar AB ile ilişkilerini donduracağını Başbakan Recep T. Erdoğan
şimdiden ilan ederek gereğinin yapılması topunu BM’nin ve AB’nin kucağına attı.
İstanbul’da geçen gün gerçekleştirilen Libya Krizi
Toplantılarına benzer bölgesel hayati toplantılara bu dönemde AB çağrılır mı
çokta emin değilim ama Türkiye’nin çağrılacağından veya çağrıyı Türkiye’nin
yapacağından yüzde yüz eminim.
Prof. Dr. Ata ATUN
22 Temmuz 2011