DAVAR GÜDER GİBİ
PKK’nın Lice’de iki asker ile bir sağlık teknisyenini kaçırması ardından başlatılan operasyonlarda Silvan kırsalında 13 şehit verildi.
Piyade Komando Çavuş Ufuk Başarı’nın (27) baba ocağına da ateş düştü.
Baba İsa Başarı,”Ne yazık ki tüm askerleri davar sürer gibi kırdırmanın sebebi başındaki komutanlardır.Bunun sorumlusu komutanlardır” diye yakınıyor.
*
Bütün ordular gibi TSK’nın da güvenlik sorunlarına ve krizlere uygun şekilde reaksiyon göstermesi,belirsizliklere karşı hazırlıklı olması,iç – dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlamak için caydırıcılık gücünün ve faaliyetlerinin mütemadiyen geliştirilmesine ihtiyaç bulunuyor.
Orduların caydırıcılık gücü en başta caydırıcı bir politikanın sürdürülmesinden başlıyor.
*
İsmet İnönü,1.Savaştan yenilgiyle çıkan Türk Ordusu subaylarına,”Bakın şimdi eve gidiyorsunuz ama dünya kadar düşmanınız var ve özellikle milletten sakının,en büyük düşmanınız millettir”diyor.
Çünkü büyük savaş kaybeden bir ordunun toparlanmasının, halk üzerinde kaybettiği prestiji nedeniyle çok güç olduğunu biliyor.
Rağmen Milli Mücadele ordunun içinden çıkan bir grubun prestiji yerlerde sürünen orduyla kendisi arasına mesafe koyması,ideolojik ve politik kadro olarak geçmişten sıyrılarak yeniden yetki talep etmesiyle başlıyor;Cumhuriyet ve Ordusu kuruluyor.
Atatürk-işte,bu ordu için,”Bütün millete hiç tereddütsüz ve gönül rahatlığıyla arz edebilirim ki,Cumhuriyet Orduları,Cumhuriyeti ve kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma kudretindedir ve hazırdır”diyor.
Bu inancın TSK’da caydırıcılığın temelini oluşturması gerekiyor.
*
Türkiye,Atatürk önderliğinde çağdaşlaşmayı temel ilke olarak benimsemiştir.
Siyaset,hukuk,ekonomi ve toplumla ilgili önemli reformlar,demokratik ve lâik siyaset,serbest piyasa ekonomisi,içte dışta barışa dayalı politika Cumhuriyet Ordusunun karakterini de belirliyor.
Ordunun Cumhuriyet inancından doğan caydırıcılık gücü -mesela, 2.Savaş döneminde ordunun modernleşmesi savıyla ABD yardımına açılma ve yeni teknolojileri öğrenmiş genç subayların üst makamlara terfilerinin sağlanmasını teminen CHP’ye karşı alınan tavırda ve DP’nin desteklenmesinde,
Ya da 27 Mayıs 1960’da DP’nin Anayasa ihlalleri karşısında Cumhuriyet idealinin yeniden canlandırılması hareketlerinde pekalâ görülüyor.
Ne ki zamanla toplumsal özgürlük alanı ve tartışma olanaklarının genişlemesi;kimilerini, Cumhuriyet ideolojisi ve halk üzerinde etkisinin sulandırılmasında cesaretlendirmiştir.
Nitekim ABD’ nin Büyük Ortadoğu Projesine yaslanan işbirlikçi -şimdilerde,yeni egemenler, Cumhuriyet rejimi ve karakterini
“vesayetçi demokrasi” namıyla yargılıyor!
*
Teminen Türkiye’nin temel stratejik hedefi AB üyeliğine katılımın ön şartı Kopenhag Kriterlerinin arkasına saklanılıyor.
Çağdaş demokratik ve ekonomik kriterlerle Türkiye Cumhuriyet Rejiminin özgünlüğünün geliştirilmesi dururken -can siparane, Osmanlı deneyiminden geliştirilen islamcı ve çok kültürlülük politikasıyla -üstelik,Türkiye’den Arap İslam coğrafyasına topyekün siyaseti ve sosyo-kültürel yapıyı dönüştürmenin ekonomi-politiği geliştiriliyor!
İslamcılığın demokrasiye aykırı olmadığı öngörüsüyle, bütün varlıklara mutlak hakim Allah katından hareketleniyor ve hakimiyet O’na ait olduğuna göre kutsalmışcasına- mesela;uluscu,ulusalcı ve Atatürk Milliyetçiliği,Lâik gibi esaslarıyla belirlenen bir devletin olamayacağı vurgusuyla siyaseten bu hakimiyetin müslüman halklar tarafından kullanılacağı düşüncesi pekiştiriliyor.
*
Asimetrik Psikolojik Harekatla TSK nın vesayetten koparılması ve Cumhuriyete inancından gelen caydırıcılığının sulandırılmasında mevcut durumu; 2. Balyoz Davası ek delil dosyalarında bir belge tüm çıplaklığıyla gösteriyor.
İddiaya göre, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 24 general ve subay Cumhuriyetin ilke ve esaslarına sahip çıkmak amacıyla duruma müdahale ederek caydırma faaliyetinde bulunmak düşüncesindedir.
Cumhuriyetin ilke ve esaslarının tehlikede olmadığına inanan ve işbirlikçi olduklarına inanılan bugün çoğunlukla komutanlık makamlarında oturan general ve subayları nasıl tutuklayacaklarına dair plan yapmışlardır.
Belge netice olarak orduya giren nifakla birliğin ve amacın nasıl dağılmış olduğunu gösteriyor.
İşler tersine dönmüştür;onlar darbeci olarak cezaevindedir,Deniz Kuvvetleri Komutanlığında komutanlar yeni ideolojilerinde!
*
Ya da caydırıcı politikaların belirleyici ve uygulayıcısı hükümetin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer.
2005 te YÖK Genel Kurulunca,”İşletme Yönetimine Giriş” isimli kitabında intihal yaptığı gerekçesiyle “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma”cezası almıştır, Genel Kurul üyeleri değişen YÖK, kararı 2010’da sessizce kaldırıyor!
Bugün Ömer Dinçer’in”Kendini devlet yerine koyanları korumadığım için bunlar başıma geldi.Benimle ilgili operasyonu başlatan şu anda içeride,Ergenekon’dan tutuklu olan bir paşa”ifadesi Cumhuriyetçi karaktere karşı açılmış kavgada gelinen noktayı gösteriyor.
*
Başbakan Erdoğan’ın 13 askerin pusuda şehit olmaları ardından,”Türkiye demokrasiden,hukuktan ve kardeşlikten asla taviz vermeden,teröründe onun gerisindeki güçlerinde üstesinden gelmeyi başaracaktır”diyor.
Burada kardeşlik;Allah sevgisi içinde o’na kavuşmak arzusunda olan garip-guraba,fakir-fukara vatandaşın ilim,irfan ve maddi-manevi zenginlik kazanabilmek için yöneticilerinden halis bir rabıta istemesi çevriminden oluşuyor.
Rabıta yöneticilere muhabbetle bağlılıktır – o nedenle yöneticilerinin suretini ya da edimlerini sür-git tasavvur ve tekrar etmelidirler-ki;tasavvur ve tekrarla kulluk ya da aklın bir objeye sıkıştırılmasıyla beynin uydurmasına yol açılsın!
Uyduran beyinler çoğalsın,çoğalsın,çoğalsın;Kardeşlik kazansın!
Yönetici de meydanda bağırsın;”Yaratılanı Severim Yaratandan Ötürü” desin!
*
İşte tam bu noktada Başbakan’ın emrinde TSK ‘ya;
“Mehter vuruyor tarihin aksetmede yâdı
Andık yine Fatih’le,Süleyman’ı,Murad’ı
Kös sesleri sarsın bütün İstanbul’u yer yer
Geçsin önümüzden koca gazi ve şehitler.
Türk Ordusunun şan dolu bir satvetidir bu,
Fethin,Mohaç’ın,Niğbolu’nun haşmetidir bu.
Mehter bize ruh veriyor,tâ nerelerden
Meriçlerle,Çanakkale,Yemen’den,Kore’lerden” diyen Mehter Vuruyor Marşı çok yaraşıyor -fakat;
*
Mustafa Kemal,”Bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs, yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır” diyor.
Makina’ya çomak sokulmuş,caydırıcılıktan eser kalmamış,arazide yayılı askere -nasıl,nasıl,nasıl? güpegündüz pusu kurulmaktadır.